Münacaat üzerinde derinlikli düşünceler

Himmet UÇ

Bediüzzaman Allah’ı anlatmakta yeni  bir yol açmış. Allah’ı şe'nlerini, isimlerini, fiillerini, anlatmakta bütün eserlerinde kullandığı bir geniş ve muhit bakış açısı var. Bütün eserlerinde bu isimlendirmelere göre hareket ediyor. Geleneksel İslam’da böyle bir şey yok.

Münaccat isimli eserini Kastamonu’da yazmış. Burada kullandığı terminoloji eserlerinde geçerli olduğu gibi burada da geçerli. Kullanılan terim ve fiillerin hepsi üzerinde durmak çok zaman alır, onun dikkatini vermek için bakacağız.

Bediüzzaman’ın en büyük özelliği bir şeye tek boyutlu değil çok boyutlu bakması. Bu sanatın da bahislerinden birisi. Mesela yıldızları anlatırken “Mevzun hilkatiyle, muntazam vaziyetiyle ve nurani tebessümüyle ve bütün yıldızlara mümaselet, müşabehet sikkesiyle senin haşmet-i uluhiyetine ve vahdaniyetine işaret ve şahadette bulunmasın“ der.

Yıldıza beş yönden bakıyor. Mevzun hilkati göz önünde tecessüm ettirmek… Mevzun benzerleriyle ortak duruşu olmak demek yani umumi görüntüyü bozmuyor, muntazam vaziyet, görüntüsü düzenli, intizamlı. Sonra nurani tebessüm. Tebessüm kelimesini bak nerede kullanmış. Yıldızı onun tebessümü olarak ifade ediyor, gülmüyor bize tebessüm ediyor yıldızlar. Türkçede bu kelimeyi bu manada kimse kullanmamış. Bütün yıldızlara mümaselet ve müşabehet sikkesi. Mümaselet ve müşabehet ikisi müteradif gibi ama aynı değil. Adam dile nasıl derinlik getirmiş, biz gafil, başkaları gafil... Benzerlik ve aynilik desen yine karşılamaz.

Bir yıldıza beş yerden bakıyor, beşi de farklı manalar ihtiva ediyor. Bunlar ne yapıyor O’nun haşmet-i uluhiyetine ve vahdaniyetine işaret ve şehadet ediyor. Haşmet-i uluhiyet ne demek? İkisi de birbirine güç veriyor. Haşmet ürküten büyüklükler, bütün yıldızların hepsi O’nun ilahlığının haşmetini ihatası mümkün olmayan büyüklüğünü gösteriyor, Haşmet-i Uluhiyet bu. Secdeye kapandığımızda düşündüğümüz… Sonra vahdaniyet. Herhalde haşmet onun da öncesinde var, bütün yıldızların herbirinin beş ayrı görüntüsü ve birlikte görüntüleri Haşmet-i Uluhiyet.

Sıra seyyarelere geldi. “Hikmetli hareketiyle, itaatli musahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle, ehemmiyetli peykleriyle.” Yine dört bakış birbiri içinde. Her yıldızın hareketinin faydası başka. Sonra itaatli musahhariyet yani büyülenmiş gibi bir itaat, onun faydası yine insana. Sonra her yıldızın çevresinde onun düzenine katılanlar birlikte düzen. Sonra vazifesinde intizam var, bir şaşırsa arbede düşer semaya. Perspektif şampiyonu, bir şeye birkaç noktadan bakıyor. Elma elmadır armut da armut. İkinci bir bakış nasıl olur? O herşeye çok yönlü bakıyor, hayret etmemek mümkün değil. Velcibali evtad da nasıl farklı dokuz değişik açıdan bakıyor dağlara. Biz hep dağlara aynı şekilde bakmışız. Mürücetsiz beyden yeğdir dört köşen arkam sensin kalam sensin dağlar hey, o dağı sığınak olarak görmüş.

Yukarda haşmet-i uluhiyet burada saltanat-ı uluhiyet. Dört kıtaya hükmeden Yavuz’un saltanatı, kainata hükmeden Allah’ın saltanat-ı uluhiyeti. Adamın görevi ne siyaset ne başka şey Allah’ı tanıtmak. Saltanat-ı uluhiyet ve haşmet-i uluhiyet. Uzun süre secdeden kalkmayan Peygamber (asm) saltanat-ı uluhiyeti düşünüyordu. Ya da haşmeti. Bizde tavuğun yem ısırdığı gibi indir kaldır kafayı, düşünmek nerde kaldı? Dilimizde kalite yok ki. Kavga, çekişme hep derinliksiz kulluktan.

Haşmet ve rububiyet kelimeleri Bediüzzaman’ın vazgeçilmezleri. Gökleri anlatırken oradakileri saltanat donanmasına benzetir. Ayrı zamanda Rububiyetin haşmetini gösterir. Başka bir yönden kudretinin azametine işaret eder. Yıldızlar ve denizler azamet ve haşmetine delildir. Başka bir ifade de saltanat-ı uluhiyetin şaşaasını gösterirler. Bunlar hep görsel imajlar.

Koca feza bir mahşer-i acaiptir. Semadaki mahlukatlarına Allah cevv perdesinden bakar, yani hava boşluğu bir perde, oradan bakar. Bütün bu semavi faaliyetler aynı zamanda ahiretteki şuunat-ı sermediyeye işarettirler. Kainatı, semavatı bu kelimelerle yorumlamak Bediüzzaman’ın mesleği.

Bütün sema müştemilatiyle Allah’ın vücub-ı vücudunu gösterir.

Bahardaki nebatat ve hayvanat sanat-ı acibesiyle latif ziynetiyle görülür. Hayvanat kudretin harikaları mucizeleridirler. Adiyattan kurtarmaya çabalar. Hep yeni bakar. Dünya bir ordugah, talimgah, meşherdir. Hepsi kemal-i musahhariyetle Allah’ın emirlerine itaat ederler. Kemal-i musahhariyet ne demek hiç firesiz itaat. Dünya bir talimgah-ı dünyadır,  muvakkat meşherdir, ordugahtır. Denizler dünyanın menba-i acaib buhar kazanlarıdır.

Denizlerdeki varlıklar güzel hilkatiyle, cazibedar fıtratıyla, menfaatli haysiyetiyle onu tanıtırlar. Hem güzel yaratılmışlar, hem yaratılışları dikkat çekici, hem insanlara menfaatli özelliklere sahipler. Bütün denizlerdekiler onun saltanat-ı uluhiyetini gösterir. Hiç saltanat kelimesinden vazgeçmez. Bütün bu görülenler O’nun ebedi saltanatının mekanında yapacaklarının işaretleridir. Makarr-ı saltanat-ı ebediye.

Bir fen bilimci gibi dağların ve madenlerin faydalarını sayar, taşları da coğrafyacı gibi anlatır.

Toprak tabakatı altındaki herşey gizli, karanlık ve karışıktır ama ortaya çıkan şeyler sanatlı ve hikmetlidir. Münaccat kainatın ve varlığın yeniden keşfidir. Yeniden bakmak batının iki yüz yıldır felsefesidir. Bizde yeniden bakan Bediüzzaman’dır. Batıyı geliştiren sanatı, ilimi, dini ve fikri felsefeyi yeniden almak ve yorumlamaktır. Menfisi müsbeti hep yeniden bakmıştır. Mark da Spinoza da.

Ağaçlar ve nebatlara bir estetik sıralama ile bakar.

Harika sanat içindeki nizam

Nimaz içindeki mizan

Mizan içindeki zinet

Zinet içindeki nakışlar, nakışlar içindeki güzel ayrı ayrı kokular.

Kokular içindeki meyvelerin muhtelif tadları.

Nizam, mizan, zinet, nakış, koku, tat.

Batı estetiğini okusak bunların ne kadar derinlikli tahliller olduğunu anlarız. Tam bir güzellik felsefecisi.

İnsan ve hayvan bedenine de aynı şekilde bakar;

Basirane nazik sanat,

Şuurkarane ince hikmet

Müdebbirane tam muvazene

Görmüş ve sonra yaratmış, hikmetini şuurlu şekilde takib etmiş. Hepsi arasında denge var, bütün bunları görmek ve sıralamak nasıl bakmasını bilen bir göz, düşünmesini bilen bir zeka ile olur.

Bütün varlıklar sanatını göstermek isteyen birini gösterir. O teşhiri ister, her sanatçı gibi , Rabbani sanatının tam güzelliğini gösterir, kemal-i hüsün.

İnsan onun ayine-i zişuurudur, yani ayna olduğunun farkında.

Münaacat’ın sanat, ilim, din ve estetik derinliği kitaplara sığmaz.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.