Bardakçı, "Atatürk’ün böyle bir işten haberi olmaması bir tarafa, onun zamanında memlekette ondan habersiz sinek bile uçamazdı, sinek!" dedi.
Bardakçı'nın "Atatürk, Ayasofya’yı ibadete kapatıp müzeye çevirmeye tâââ 1923’te karar vermişti!" başlıklı HaberTürk'teki yazısı şöyle:
Artık dönüşü olmayan bir yola girdi
Ayasofya haftalardan buyana memleketin gündeminin en üst sırasına yerleşti ve Koronavirüs meselesini bile geride bıraktırıp artık dönüşü olmayan bir yola girdi…
Bu beklenti, heyecan ve hasret günlerinde birkaç sene önce ileri sürülen tuhaf, gerçeklerle alâkası olmayan ve mantık dışı bir iddia yeniden ortaya atıldı: “Ayasofya’nın müze haline getirilmesinden Atatürk’ün haberi olmadığı; bu işin ona duyurulmadan, sahte bir kararname ile yapıldığı” iddiası…
Düşünün: Ayasofya gibi memleketin en önemli, hattâ ilk sırada yeralan camiinde ibadet yasaklanacak ve mekân müze hâline getirilecek ama Türkiye’de olup biten herşeyden, memleketin en ücra köşesindeki vaziyetten bile ânında haberdar olan, her gün aldığı “dirlik-düzenlik raporları” sayesinde şehirlerde ne olup bittiğini en ince teferruatına kadar öğrenen Atatürk bunu bilmeyecek!
Caminin Atatürk’ün bilgisi haricinde müzeye çevrildiği iddiası saçmalık
Daha açık söyleyeyim: Atatürk’ün böyle bir işten haberi olmaması bir tarafa, onun zamanında memlekette ondan habersiz sinek bile uçamazdı, sinek!
Dolayısı ile, Atatürk’ün Ayasofya’ya o günlerde gösterdiği yakın alâkadan bahseden kayıtları, haberleri ve resmî yazışmaları bile görmezden gelerek camiin Atatürk’ün bilgisi haricinde müzeye çevrildiği iddiası saçmalık hudutlarının da hayli ötesindedir!
İngiliz hanım gazeteciye tâââ 1923’te açıkça ifade etmiştir…
Kaldı ki, Atatürk mekânın ibadete kapatılıp müze haline getirilmesini 24 Kasım 1934 tarihli meşhur kararnameden seneler önce düşünmektedir ve bu düşüncesini Grace Ellison adında bir İngiliz hanım gazeteciye tâââ 1923’te açıkça ifade etmiştir…
Grace Ellison, Türkiye’ye defalarca gelip gitmiş bir hanımdı. Sultan Abdülhamid zamanında bir müddet İstanbul’da yaşamış, Türk kadınları hakkında birkaç kitap yazmış, Abdülhamid’den mükâfat olarak bir nişan almış, Birinci Dünya Harbi senelerinde Avrupa’da hemşirelik yapmış, 1922’de Türkiye’ye dönerek Avrupa gazetelerine İstiklâl Harbi hakkında ve Türkiye lehinde haberler göndermiş, Mustafa Kemal Paşa ile de defalarca görüşmüştü.
Ellison, Mustafa Kemal’i ve onun kurduğu Yeni Türkiye’yi iki kitabında, 1923’te yayınladığı “An Englishwoman in Ankara” (Ankara’da bir İngiliz Kadın) ile 1928’de çıkardığı “Turkey To-day” (Bugünkü Türkiye) isimli eserlerinde uzun uzun anlatacak ve Mustafa Kemal Paşa’nın hem Ayasofya, hem de din konusundaki fikirlerine de yer verecekti…
"Cami Ayasofya Kiliseyi incitiyorsa ya müze hâline getiririz ya da ebediyyen kapatırız"
Ayasofya bahsi, Ellison’un “Ankara’da bir İngiliz Kadın” isimli kitabında geçer…
30 Ağustos 1922’deki büyük zaferden kısa bir müddet sonra Vatikan’da Papa Pius ile görüşür ve daha fazla kan dökülmesi ihtimalinin Papa’yı endişelendirdiğini görür…
Ellison bu görüşmenin hemen ardından Türkiye’ye gelip Ankara’ya gider, Mustafa Kemal Paşa ile biraraya gelir ve zaferi yeni kazanmış olan Paşa’ya “Hristiyan dünyasına karşı nasıl iyi bir jest yapabileceğini, meselâ daha önce Hristiyan mâbedi olan Ayasofya’yı Hristiyanlığın kutsal lideri olan Papa’ya iade edip edemeyeceğini” sorar ve Paşa’dan şu cevabı alır:
“Ayasofya gerçi bizim İslamî geleneğimizin bir parçasıdır. Hristiyanlar şayet tek bir kütle olsalardı bu mümkün olabilirdi ama Kilise o kadar çok bölünmüştür ki artık mümkün değildir. Böyle birşey Ruslar’ın, Yunanlılar’ın ve Anglikanlar’ın Ayasofya için bizim toprağımızda birbirleri ile savaşa tutuşmalarına sebebiyet verir; neticede sizin barış için düşündüğünüz jest sonsuz bir arbedeye, bir mücadeleye sebebiyet verir. Bununla beraber Hristiyanlığı dünyanın gözünde onore edebilmek için gücümüzün yettiği çabayı göstermeye çalışacağız. Ayasofya’yı cami olarak muhafaza etmemiz Katolik Kilisesi’ni hakikaten incittiği takdirde orayı müze hâline getirebilir veya ebediyyen kapatabiliriz. Hristiyan dünyasını kasten incittiğimizi hiç kimse söyleyememelidir”.
“Benim bir dinim yok, bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını arzu ediyorum”
Söz burada Grace Ellison’dan açılmışken, Mustafa Kemal’in Ellison’un 1928’de yayınladığı “Bugünkü Türkiye” isimli kitabının 24. sahifesinde geçen, dinler hakkındaki düşüncelerinin ilk cümlesini de nakledeyim:
Paşa, “Benim bir dinim yok, bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını arzu ediyorum” der!
Bu ifadelerin doğru olamayacağını ve Ellison tarafından “uydurulduğunu” iddia edebilecekler için söyleyeyim: Grace Ellison, Ankara’nın iltifatına mazhar olmuş bir gazetecidir ve onun yazdıklarından memnuniyet duyulduğu belgeler ile sabittir!