İn’am Hoca, nam-ı diğerle Molla İn’am, Erzurum'da Kurşunlu Camisi imamıydı. 1975 yılında Erzurum’da üniversiteye başladığımda Mehmet Kırkıncı Hocam’dan İslam Hukuku ve Munazara derslerini almaya başlamıştık. Hocam derslerini, sabah namazından hemen sonra Kurşunlu Camiinde verirdi. Kurşunlu Camii, Osmanlı zamanında yapılmış, hem cami hem medrese tarzında bir mabettir. İn’am Hoca da derse devam ederdi. Onunla orada tanıştık. 1990'ların sonlarında 80 yaşlarında vefat etti. Aslen Bayburtlu olduğu halde uzun zaman Erzurum'da ikamet etmiş, orada önce iş hayatına başlamış sonra imamlık vazifesine tayin edilmişti. İş hayatına başlamış diyorum, çünkü imamlıktan önceki işi müteahhitlikti. Onu müteahhitlikten imamlığa taşıyan çok enteresan bir öyküsü vardır. Şöyle ki:
İn’am Hoca'nın babası çok meşhur bir hocaydı. Bayburt’ta döneminin en iyi âlimlerinden ve müderrislerinden sayılırdı. Belki beş deve yükünden fazla kitabı vardı. Oğlunun da kendisi gibi hoca olmasını istemişti. Bu amaçla önce onu hafızlığa göndermişti. Fakat oğlu İn’am, babasının istediği gibi bir hoca olmak istemiyordu. Hafız olmuştu olmasına ama daha fazla babası gibi derin bir hoca olmak istemiyordu. İn’am, babasından farklı olarak biraz daha dünyevî ve dünyalı olmak istiyordu.
Babası, "Bir gün gelir de oğlum benim gibi bir âlim olur" umuduyla kitaplarını kıskançlıkla muhafaza etmişti. Oysa kitaplar, evdeki tozlu raflarda onu bekliyordu. Ancak İn’am Hoca kitaplarla hiç ilgili değildi. Babasının vefatından sonra Arapça ilmini okumak istemedi ve müteahhitliğe başladı. O sıralarda 35 yaşlarında, yaşını başını almış, çoluk-çocuk sahibi bir iş adamıydı. İş icabı da Erzurum Tren Garı inşaatını almıştı. Başında fötr, elinde baston olduğu halde işinin başında bekliyor, sağa-sola bir koşuşturmaca içinde inşaat işine devam ediyordu.
Bir gün çay içmek amacıyla İstasyona yakın bir parkta otururken yanı başındaki masada oturan bir kişi İn’am Hocayı arkadaşına göstererek konuşmaya başladı. Adam İn’am Hocayı ve babasını iyi tanıyormuş. Onlar konuşurken İn’am Hoca da kulak misafiri olmuştu. Adam arkadaşına diyor ki:
"Şu masada oturan fötrlü adamı görüyor musun?" Arkadaşı "Evet görüyorum. O kim ki?" demiş. Adam şöyle konuşmuş: "Ona Hafız Molla İn’am derler. Şeytan bu adamın babasıyla çok uğraştı; ama ondan hiç intikam alamadı. 80 yıllık hayatı boyunca peşine düştü, ama nafile… Onun babası büyük bir âlimdi ve hep Allah'ın yolunda kaldı. Fakat şeytan, babasından alamadığı intikamını bu kez onun oğlundan almaya çalışıyor. Şeytan tam onun sırtına binmiş onu sağa-sola kamçılıyor. Adam hafız olduğu halde Kur'an'dan bihaber bir hayat yaşıyor."
İn’am Hoca bütün bunları dinledikten sonra, bu konuşmayı yapan adamın kim olduğunu sormadan oradan hemen uzaklaşıyor ve eve dönüyor. O akşam ciddi manada tereddütler yaşıyor, sonunda kararını veriyor: "Madem böyle, rahmetli babamın dediklerini yapacağım ve Şeytan hiçbir zaman benden intikam alamayacak. Ben hem babamın intikamını hem de kendi intikamımı ondan alacağım. Yarın öbür gün bir Hocaya gidip ders alacağım ve bu işi bırakacağım."
Sabah olur olmaz ilk yaptığı iş, inşaatı bir arkadaşına devretmek oldu. Ardından Erzurum Müftüsü Sakıp Efendinin yanına gidip ders okumaya başladı. Hem hafız hem de hevesli olduğu için kısa zamanda mesafe aldı. Ve ilk etapta 1944'lerde Kurşunlu camisine imam olarak atandı.
İn’am Hoca’nın Kurşunlu camiinde görevli olduğu sıralarda Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün dinle ilgili bir beyanatı gazetelerde yar almıştı. Hoca camide vaaz verirken İsmet İnönü’nün beyanatını ele almış ve böyle diyen birisinin dinden çıkacağını ve gâvur olacağını söylemişti. Camide bunları duyan bir partili vatandaş hemen savcıya giderek durumu bildirmiş. Erzurum savcısı da durumu bir telgrafla Cumhurbaşkanına bildirerek davacı olup olmadığını, böyle bir imam hakkında ne yapılması gerektiğini sorar. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü: "Sayın savcım, o hocayı ifadeye çağırın. Eğer, ben öyle demek istemedim, maksadım o değildi, derse ne ala; ama ısrar ederse takipsizlik kararı verin ve ceza vermeyin" der.
Bunun üzerine Hâkim İn’am Hocayı mahkemeye çağırır ve sorar: "Hocam, Siz Sayın Cumhur Reisine kâfir demek istemediniz, öyle değil mi? Siz herhalde, ‘Reis-i cumhur bu beyanatıyla günahkâr olmuştur, o dindar değildir; onun bu sözleri İslam’ın prensiplerine uymuyor” demek istediniz; öyle değil mi?"
İn’am Hoca kararlı bir şekilde cevap verir: "Yahu, şimdi bu beyaz sakalımla yalan mı söyleyeyim yani? Ben, İsmet bu beyanatıyla kâfir olur, dedim. Şimdi de diyorum. Bizim kitaplarımızda böyle yazılıdır. İmam olduğum halde kitabın dışına mı çıkayım?" Hâkim ve savcı ne kadar uğraştılarsa İn’am Hoca’dan yumuşatılmış bir cevap alamadılar. Hocanın bu cesaretine hayran kalırlar ve gülerler; sonra da takipsizlik kararı verirler.
İn’am Hoca uzun yıllar Kurşunlu Camisinde imamlık yaptı. Babasının kitaplarını da caminin hücrelerinde muhafaza ediyor ve öğrencilerin istifadesine sunuyordu. Hayatı boyunca hem ders veriyor, hem de kendisinden daha âlim birisini gördüğünde ondan ders almaya başlıyordu. İlerlemiş yaşına bakmadan bizimle birlikte ders halkasında otururdu. 1990'ların sonunda vefat edinceye kadar uzun yıllar Mehmet Kırkıncı Hoca efendiden ders almaya devam etti.
Yeri gelmişken hocayla ilgili bir hatıramı da nakledeyim. İlk derse başladığımızda bu fakirden başka, eski Erzurum müftüsü ve din İşleri Yüksek kurulu üyesi M. Zeki Karakaya, Prof. Dr. Hüseyin Yaşar ve Prof. Dr. Ali Bakkal da vardı. Bazen ders esnasında Kırkıncı Hocama, “Hocam şurası şöyle de okunamaz mı?” gibi bir soru sorardım. Kırkıncı Hocam böyle şeyleri olgunlukla karşılardı. Ancak İn’am Hoca bunu bir itiraz ve bir hürmetsizlik kabul ederek dersten sonra bana, “Ya sen Hocaya ne söylirsen böyle?” dedi. Ben de, “Farklı bir okuma şeklinin olup olmayacağını Hocama sordum, kötü bir niyetim yok” dedim. İn’am Hoca, “Sen Hoca efendiden daha iyi mi bilirsen ki böyle soru sorirsen?” dedi. Ben de konuyu nazik bir dille izah ettim. Sonra durumu Kırkıncı Hocama arz ettim. Hocam bu tür soruların hürmetsizlik sayılmadığını, aksine ilme kapı açtığını söyleyince İn’am Hoca rahatladı.
Allah her iki Hocama rahmet etsin ve onlardan razı olsun.