Müsbet hareket çalıştayından anladıklarım

Afife ARTIK

Risale Akademi’nin tertiplediği “Toplumsal Barış İçin Müsbet hareket Çalıştayı”nın ikincisi değerli akademisyenlerin katılımları ile gerçekleşti. Katılımcıların tebliğleri aşama aşama Risale Akademi sayfasında yayınlanacaktır inşallah. Tebliğlerden kısa notlar yerinde bu sefer kendi anladıklarımı paylaşacağım.

Bunu biliyorum ki; bu çalıştaydan bir şey anlayıp anlamadığım bundan sonraki hayatımda müsbet hareket edip edemeyeceğimle ortaya çıkacaktır.

Müsbet hareket; siyasi bir duruşu, bir fikri, bir tercihi olmamak, hiçbir şeye karışmamak ve bilgi sahibi olmamak anlamına gelmiyor. Said Nursî hiç de siyasetten uzak değildir. Fakat onun siyasî duruşu Siyaset Biliminin tanımladığı bir tarzda değildir. O zamanki siyasiler ve şimdikiler tarafından da tam olarak anlaşılamamış olan bir siyasi tavrı vardır. Buna “iman siyaseti” demek ne kadar muvafık olur bilmiyorum ama mevcud siyasetler üstü, yalana ve entrikalara asla tenezzül etmeyen, iman ve İslam’dan zerre kadar taviz vermeyen bir siyasî duruştur.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, siyasî otorite tarafından düzenlenen çoğu kanunlara uymamış, o kanunlar ile amel etmemiş ve ağır cezası bile olsa o kanunlara hayatı boyunca muhalif kalmıştır. Ancak Allah ile kul arasındaki ilişki perspektifinden belirlenebilecek ve başka bir otoriteyi araya katmaya asla müsaade etmeyen (İslam’ın şeairi gibi) konularla ilgili olarak Allah’ın emrine muhalif olan her şeye karşı boyun eğmez bir tavır sergilemiştir.

Müsbet hareket; her şeyin merkezinde Allah’ın olması demektir. Nasıl ki kainatın mevcudatı, Allah’ın havl ve kuvveti ile yaratılıyor, O’nun sevk ve idaresi ile hareket ediyor ise; İkinci Şuadaki mana ile, küçük veya büyük olsun her ama her şey o muhit iktidarın ve o şamil ihtiyarın dairesi dahilinde ise insanın kendisi ile, insanlar ile ve bütün mevcutlar ile ilişkisinin merkezinde de Allah’ın olması müsbet harekettir.

İşte cüz-i ihtiyarileri olmayan mevcutların halleri gözümüz önündedir, gayet muntazam ve hayret vericidir, harika neticelere menşedirler. Bu harikuladelik onların tekvini emirlere istisnasız riayet etmeleri iledir.

Eğer insan da Allah’ın emirlerini; Kur’an ile bildirdiği teklifî emirlere ve kainat kitabı ile gösterdiği tekvini emirlere uyarsa ve bizim cinsimizden olan, yani; beşeriyeti bulunan Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam ile teklifi emirler ile tekvini emirler bir beşerde tam mezc olduğunda ya da ittisal ettiğinde ne olacağını gösteriyor ise; göz önünde olan bu hakikate teslim olmak müsbet harekettir.

İman etmeyenlerin ya da daha müsbet bir ifade ile henüz iman etmeyenlerin bile sadece tekvini emirlere riayet ederek dünyaca ne derece ileri gittikleri ortadadır. Müslümanların ilerleyememesi ise teklifi emirleri öncelerken ve onları sadece ritüel gibi içi tam dolu olmadan uygularken tekvini emirleri yeterince önem vermemesindendir.

Yirmi Dördüncü Mektubda tam izah edildiği gibi bir mahluk ancak “tebdil e tağyir” ile vücud dairesinde kalabilmektedir. Yeknesaklık ademdir, yokluktur. Bu hakikati hayatımızın içine taşıyan kadim sözler bile vardır “işleyen demir ışıldar” “bizi çalışmak kurtarır” “harekette bereket vardır” ve daha niceleri. Öyle ise hareket, faaliyet müsbettir. Elbette merkezinde Allah olmak kaydı ile.

Hakikat noktasında merkezinde Allah olmayan bir faaliyet, hareket yoktur. Bu bizim itikadımızdır. Günahlı olan bir fiil bile söz konusu olsa yaratıcısı Allah’ın sonsuz kudretidir. Kesb ve günahı bizimdir.

Mahlukatı halden hale koyan Rabbimizdir, isimlerinin tecellileri ile kendini göstermek ister.

“Amelinizde rızay-ı İlahî olmalı” sözü ise fiil ve hareketi “amel” olarak tavsif eder.

Evet ben de fark ettim konu dağıldı. Demek müsbet bir şeye odaklandığımız zaman kendimizi tam vermemiz gerekir ve dış uyaranlara duyarsızlaşmak belki en iyisidir.

Kendini tam vermek, adamak, odaklanmak da eğer müsbet bir neticeye matuf ise müsbettir. Eğer kendi hayatımızdan daha kıymetli gördüğümüz bir şey var ise hayalimiz, tasavvurumuz, taakkulumuz, tasdikimiz, iz’anımız, iltizam kademelerinde öyle ona yapışırız ki “itikad” derecesine gelir.

Eğer “itikad” kademesine gelmiş isek bu bizim o konuda salabetli olup; safsata, tarafsızlık, fikri olmama gibi menfi emirlerden kurtulup belki de bir cezbe ile o konuya tam yapıştığımızı, adeta onunla hemhâl olduğumuzu gösterir.

Bir konuda merakını, ilgisini hatta zevkini toparlayıp odaklanarak ilerlemek de müsbet harekettir. Eskiden olduğu gibi bir öğretmenin her sene aynı kitaptaki bilgileri sadece ezber etsinler diye anlatmasına benzer şekilde durağan ve ilerlemeyen ve yeni yeni taze meyveler vermeyen bir şekilde çalışmak ise yeknesaklıktır, ademe, yokluğa yaklaşmaktır.

Bu ölü toprağını üzerimizden silkelemenin yolu ise çalışmaktır, ümitvar olmaktır, efendisine efendilik taslamamaktır, Allah için olmaktır. Bir ve beraber olup kenetlenip tedbirli ve hazırlıklı olmaktır.

Yeni olan, değişik olan, yenileyen heyecan verir. Her an yenilenen kainatta durağan kalmak belki de depresyonun en önemli nedenlerindendir. İnsan kendi içinde daim yenilenmeden rahat edemez. Fıtratı müheyyiçtir madem, öyle ise daim sa’y ve cidalde olmalıdır. Cidal menfi bir kelime gibi olsa da nefis ve şeytanla olunca netice itibariyle müsbettir.

Evet müsbet kelimeler işitmek bizi diri tutar. Çalıştayda birlikte olduğumuz yakın arkadaşımın bu güzel fikrini de paylaşmadan geçemem: “Risale-i Nur bir müsbet kelimeler manzumesidir ve onu okudukça insanın içindeki müsbetleri ve olumlu hisleri tahrik ediyor. Vicdanı harekete getiriyor. Anlamasanız da okuyun denmesinin bir sebebi de belki budur. Bu müsbet kelimeler insanı müsbet hareket etmeye sevk ediyor.” Umarım doğru aktarabildim.

Eğer daha müsbet bir yazı yazmak istiyor isem önce konuyu, sonra çerçevesini, sonra hangi alt başlıklar olacağını belirlemem gerekir. İşte bunu da bu yazıyı yazarken anladım.

Müsbetin sebatlı anlamı da var. Sebattan bahsetmemiz için ise bir merkez olmalı. Neyde, nerede, ne kadar sebat edeceğiz? Mesela şartlarımız farklı iken verdiğimiz bir kararda ısrar ve hatta inat etmek sebat mıdır? Acaba bir gölgelik olan dünyada üzerinde ısrar etmeye değecek ne vardır?

Müsbet hareket için merkezinde Allah olan harekettir demiştik ya. Dünyaperest ve sadece dünyevî menfaat gözeten insanlara bir bakmamız gerek bu konuda…. Ne kadar da ısrarcı ve ne kadar da sebatkarlar. Çok müsbet bir cümle olamayacak ama biz de ihlası kıracak esbabın bazen üstüne mi atlıyoruz ne?

Çalıştayın tebliğcileri umarım yazımı okumazlar… “biz ne dedik bu ne anlamış” diyebilirler. Haklılar. Herkes kendi penceresinden ve kendi tecrübeleri kadar anlıyor. İşte tam bu noktada bir taşı mevcud bir harabenin üstüne koymamak sıfırdan inşa etmek önem kazanıyor.

Eskiden aklımda kalanlar olmasa da sıfır bilgi ile bu çalıştayı dinlemiş olabilesem belki daha çok şey öğrenirdim.

Eğer müsbet bir şey yapacaksak menfilikleri meziyet bilen bir sistemle bunu yapamayız. Menfilikleri ezber ettiren bir eğitimden geçmiş bu halimizi de bir an evvel terk etmemiz gerekir. Said Nursi’nin tabiri ile “bu asrın libasından soyun”mamız gerekir….

Bu asrın libasından soyunabilir isek ne olacak?

Ceziret-ül Araba (Arap Yarımadasına) gideceğiz

Ne göreceğiz?

Bir zât

Nasıl bir Zât?

Elinde bir kitap, dilinde bir hitap olan; Hüsn-ü sîret ve cemal-i suretle mümtaz bir zât

Nasıl bir kitap?

Muciznüma bir kitap

Nasıl bir hitap?

Hakâik âşina bir hitap

Ne yapıyor?

Ezelî bir hutbe okuyor

Kimlere?

Bütün benî Âdeme, ins ve cinne ve meleğe ve yaratılmış her ne var ise hepsine

Bunların hepsine birden ve kevn-ü mekan durdukça hayret edilecek ne diyor ki???

Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammay-ı acibanesini hal ve şerh edip

Ve sırr-ı kainat olan tılsım-ı muğlakını fetih ve keşfederek,

Bütün mevcudattan sorulan

Bütün ukulü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve

Müthiş sual-i azîm olan

“Necisin?”

“nereden geliyorsun?”

“nereye gidiyorsun? 

Suallerine muknî, makbul cevaplar veriyor……………

İşte bu asrın libasından soyunmakla bizi Ceziret-ül Araba götüren Risale-i Nur îrad edilen o ezelî hutbenin bizim gibi yaralılara, İslamî, îmanî edebden mahrum kalmışlara ulaşan sesinden başka bir şey değildir…

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.