Risale Akademi’de Müsbet Hareket Pratikleri Çalıştayı tertiplendi. Emeği geçen herkesden Allah razı olsun ve hayatlarını pratikleştirsin.
Yapılan sunumlar Risale Haber ve Risale Akademi sayfalarında paylaşılmaktadır. Bense Çalıştayın hemen ardından elimde avucumda kalanları paylaşıyorum.
Evet hayatın hemen her alanındaki sorunumuz budur ve sık sık dile getiririz: “bizde teori harika ama pratik yok…”
Elimizde Kur’an kaynaklı iman kaynaklı yani; yüce arşın Rabbinden gelen kurallar manzumemiz vardır. Bu kuralları harikulade bir tarz ile uygulayan rehberimiz olan Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam da bize hayatı ile bu semavi kanunların nasıl ve ne surette yaşanacağını uygulamalı olarak göstermiştir.
Her yüzyılda bir Efendimiz aleyhissalatü Vesselam’a varis olan bir zâtı Cenab-ı Hakk o zamanda Kur’anın nasıl yaşanacağını bildirmekle vazifelendirerek göndermektedir. Bediüzzaman’ın mücedditliğini kabul etmeyenlerin vebali de bizim boynumuzdadır ki şahsi hayatlarımızı Risaleler ile tecdid ederek topluma numune i imtisal olacak birliktelikleri tesis edememişiz. Şimdi şunu yapamadık bunu yapamadık demekle meşgul olmanın da anlamı yoktur. Yapamadıklarımıza eseflenip durmak menfi, yapabileceğimiz bir yerden başlamaksa müsbettir. Mesele yapabileceğimiz bir yerden işin ucundan tutmaktır.
Risale-i Nur’un bir tek düsturunu hayatımıza hayat yapsak başka bir boyutta yaşamaya başladığımızı temaşa edebiliriz. Denemesi çok karlı. En çok ihtiyacımız olandan başlamalı elbette.
Hani hepimizin değiştirmek isteyip de bir türlü değiştiremediğimiz yanlarımız vardır. olmuyor olmuyor gibi bir negatif telkinle kendi yapamazlığımızı arttırıp dururuz da “olması için üstüme düşen nedir” kısmına gelmeye bir türlü sıra gelmez yakınıp durmaktan.
Halbuki bir tek müsbet düsturu hayatımıza taşımak ama hayatımızın orta yerine taşımak bizi ferahlatır.
Bir tek müsbet kelimenin ardına düşmek mesela Belkıs misali…
Peki o kelimeyi nereden bulacağız?
Sergüzeşt-i hayatımız bize çok şeyler söyler esasen tabi eğer biz ona kendimizi daimi idama mahkum etmek için nazar etmez de “hayatımın kelimesi nedir” diye bakarsak. Yani; kendimizi yargılamak ya da göklere çıkartmak için değil de ne olduğumuzu anlamak için geçmişe bakmak. Adeta şu ana kadar yaşadıklarımızın şöyle bir suyunu sıkmak…
Sahi, geçmiş hayatımızı sıksak ondan ne damlar???
İşte o bizi anlatan kelimedir belki de. Hatta hayatın tamamı Rabbani bir mektubun bir kelimesidir ya.
Evet, bir müsbet kelimeye adanmış bir hayat kayıp değildir kazançtır. Hatta Bediüzzaman gibi bir dahi hayatını “kelimât” manasına gelen “Sözler”e adamıştır. Sözler ki külliyatın tamamı için kullanılan bir tabirdir. Evet şükürler olsun ki elimizde Sözler vardır yani Risale-i Nur Külliyatı vardır. İçinden bir tek kelimeye tutunsak, bir tek söze tutunsak bizi boğulmaktan kurtarır.
Muhteşem bir kanunlar manzumesini hem de hayatın her alanına tatbiki mümkün ve insanın olduğu her yerde şiddetle ihtiyaç duyulan kanunlar manzumesini okumanın bir adım ötesinde uygulamaya ihtiyacımız var.
Mesela “doğruluk”. Bunu hayatına hayat yapan bir insan elbette popüler hayatta çok yer edinemeyebilir ama insaniyetini muhafaza eder. Elbette doğruluk uğrunda kaybedecekleri olur fakat doğruluğu hiç kaybetmemeyi başarmak en büyük kazanımdır.
“Hürriyet” mesela. İnsan onsuz yaşayamaz esasen ve bizim de çok zaman yaşadığımızın farkına bile varamayışımız onu kaybetmemizden değil midir?
Kurumlar, kişiler, kalıplar, dayatmalar, beklentiler…. bunlar hürriyetimizi selb etmiş. En fenası da insanın hem köle olup da hem kendini hür zannetmesi….
Eh ne kadar da meyyaliz(m) hemen menfiye odaklanmaya.
Evet sadece bundan vaz geçsek mesela: menfiye olan meyilden. Her zaman menfi neticeleri ve olasılıkları hesaplamaktan. Elbette tedbir almayalım demek değildir fakat bir vehme kapılıp çok hayırlardan geri kalmamak gerekmez mi?
Evet acilen hayatımızın orta yerine taşıyacağımız bir müsbet kelime bulmalı. Ve her şeye sirayet ederek hayatın her alanını menfiden müsbete çevirmesini sabırla beklemeli. Bu kelime herkesin has ve hususi kelimesidir. Kendisini ifade eden, peşinden ne bahasına olursa olsun gideceği ve bu gidişin sürdürülebilir olduğu bir kelime.
Risale-i Nur kelimelerle doludur. Elbet her insana hitap eden bir kelimesi vardır. Bize hitap eden kelimeyi bulup ardına düşmek Belkıs’ın Bismillahirrahmanirrahîm’in peşine düştüğü gibi.
Evvela merak etmek o kelimeyi, sonra tanış olmak, sonra kaynaşmak, sonra adeta o kelime olmak... Her alana o kelimenin penceresinden bakmak ve alanımızı o kelime ile had altına almak. O kelime hayatımıza hayat olur o zaman. O kelimeyle yaşamanın müsbet neticelerini gördükçe daha da ardına düşeriz o kelimenin.
Sonuçta o kelime saadetimizin sebebi, hayatımızın neticesi, fıtratımızın vazifesi olur.
İktisat, şükür, kanaat, sabır, tevekkül, tevazu, ihlas, uhuvvet, teavün, tesanüd, şahs-ı manevi, istiğna, hüsn-ü muaşeret……daha sayamayacağımız kadar çok kelime, kavram var Risale-i Nur’da. Ve hangisinin peşine düşsek hayatımıza hayat olacak mahiyettedir. Sadece o kelimeyi çokça zikretmek bile hayatımıza bir dinamizm getirebilir.
Besmele ve Salavat Rahmetin anahtarı oldukları gibi bu kelime de bizim içimizde iddihar edilen Rahmet hazinelerini ihtizaza getirmeye sebeb olabilir. Evet, kelimemiz bizi harekete geçirecek bir kelime olmalı, hareketlendirecek, yosun tutmuş durgun bir su iken akarsu misali coşturacak bir kelime. Müsbet olacak ya, yatağı olan bir akarsu gibi olmalı elbet. Öyle etrafındakileri önüne katıp götüren ne yana akacağı belli olmayan bir deli ırmak gibi değil. Zira müsbet olan yapıcıdır, inşa edicidir, yıkıcı ve tahrip eden değil.
Hayatımızı anlamlı bir kelimeye adamak ve onunla kendimizi bulmak dileğiyle…