Câmi ve cemaat
İslâm'da câmi, çok önemli bir yere sahiptir. Kur'ân, çeşitli ibâdethânelerden bahsederken mescidleri özellikle zikreder: "Eğer Allah bazı insanları diğer bazılarıyla engellemeseydi, içlerinde manastırlar, kiliseler, havralar ve Allah'ın ismi çok anılan mescidler yıkılırdı. (22:40) yetin son kısmındaki, "Allah'ın ismi çok anılan mescidler" sözü, câminin ayırıcı vasfının Allah'ın adının diğerlerinden çok câmide zikredilmesi anlamına gelir. Câmi, Allah'ın adının anılması için günde beş defa ziyaret edilir. Gerçekte Allah'ın isminin anılması sayesinde "Allah'ın evi" olarak isimlendirilen bir ev varsa, o ev câmidir. Câminin bütün atmosferi, Allah'ın adının elektriğiyle doldurulur. Günde beş defa, câmilerden okunan ezan vasıtasıyla, Allah'ın büyüklüğü ve birliğini ifade eden "Allahu ekber, Allahu ekber ve Lâ ilâhe illallâh" nidalarıyla namaza çağrı yapılır.
Câmi'nin Arapçası mescid, "secde edilen yer" veya "ibâdet yeri" anlamına gelir. Ancak bir müslüman, namazını her yerde kılabilir. Hz. Peygamber (s.a.v), "Bütün yeryüzü benim için mescid kılındı"(Buhârî, Teyemmüm 1) buyurmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm'e göre Ka'be, Allah'ın yeryüzünde inşa edilmiş olan ilk ibâdet evidir. (lu İmrân, 96) Ka'be yeryüzündeki ilk mescid olduğu için bütün mescidler ona doğru inşa edilir. "Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir." (Bakara, 150) buyurulur.
İslâm'da farz namazların cemâatle kılınmasına özel vurgu yapılır ve sevâbının daha çok olduğu belirtilir. Bütün insanlar bir safta omuz omuza durur, mümkün mertebe ayakları aynı hizada bulunur. Aralarından seçtikleri bir imâm onlara namaz kıldırır ve hepsinin önünde durur. Ferdî olarak kılınan namazda, genelde duâ ve zikirler sessiz yapılır. Ancak ferdî olarak kılınan namazda da kişinin dilinde Allah'ın zikri vardır. İmamın Kur'ân'dan sesli âyetler okuduğu cemaatle namazda, her hareket değişikliğinde tekrar edilen Allâhu ekber nidâlarıyla, Allah'ın büyüklük ve azameti dile getirilir. Böylece câmi, insan rûhunu ilâhî düşüncelerle doldurur ve onun kalbini canlı ve zinde tutar.
Müslümanların günde beş defa toplandıkları câmi, eşitliğin ve kardeşliğin uygulandığı bir eğitim alanıdır. Câmi, Müslümanların Allah'ın huzurunda hiçbir ayırım gözetmeden bir imâmın arkasında saf tutmak suretiyle günde beş defa bir araya gelmelerine, eşitlik ve kardeşlik içinde ibâdet etmelerine imkân sağlar. Câmide bütün farklılık ve ayrılıklar ortadan kalkar.
Câmi, aynı zamanda kültürel bir merkezidir. Hz. Peygamber (s.a.v) ve ilk halifeler döneminde müslüman topluma herhangi bir konuda bilgi vermek gerektiği zaman câmide toplanılırdı. Hz. Peygamber (s.a) son hastalığı esnasında câmiye gelmiş ve insanlara bir hutbe irâd etmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.v) mescidinde, dinini öğrenmek isteyen kimselerin için suffa denilen bir mekân bulunuyordu. Uzak bölgelere tebliğci olarak gidecek olanlar, sadece câmide eğitim almıyorlar, aynı zamanda câminin bitişiğindeki bu suffada misafir olarak kalıyorlardı. Suffa, çatısı kapalı, yanları açık olarak câminin kuzey kısmına yerleştirilmişti. Bu yüzden öğrencilere ehl-i suffa veya ashâb-ı suffa deniyordu.
Hz. Peygamber (s.a.v) ve ilk halifeler zamanında câmi, müslümanların her çeşit aktivitelerinin merkeziydi. İslâm toplumu kendisini savunmak için silaha sarılmak zorunda kaldığında, savunma önlemleri ve seferler câmide plânlanıyordu. Müslümanlara duyurulması gereken önemli haberler câmide duyuruluyordu. Hz. Ömer zamanında görevlendirilen iki şûra meclisi câmide toplanmıştır. Müslüman heyetler gibi, gayr-i müslim heyetler de câmide kabul ediliyordu. Hassân b. Sâbit, Hz. Peygamber'i savunmak için şiirlerini mescidde okuyordu. Hukukî meseleler de mescide çözüme kavuşturuluyordu.
Bütün bunların yanında câminin temel fonksiyonu, Allah'a ibâdet mekânı olmasıdır. Bunun için câmide herhangi bir iş veya ticaret konusu görüşmek yasaktır. Orada, yüksek sesle konuşulmaz ve câmiyi temiz tutmak gerekir.
Yeni Şafak