Geçen hafta bir münasebetle Madrid, Toledo ve çevresini gezmek imkanını bulduk. İspanya’nın başkenti Madrid hala ihtişamlı yapıları ve Endülüs’ten kalma abideleri ile adeta bizleri büyüledi. Bilhassa İspanya’ya 1560 tarihine kadar Başkentlik yapmış Toledo’da hala Müslümanların izini görebilirsiniz.
Toledo, Madrid’in 70 km. güneyinde, üç tarafı Tajo nehriyle çevrili, engebeli bir burnun üzerinde yer alır. 75 bin nüfuslu bu kent müthiş bir turizm potansiyelini çekmektedir.
Benim en dikkatimi çeken şey, kiliselerin çokluğu ve tarihi eserlerin taptaze yerinde durmalarıydı. Caddeler oldukça bakımlı ve Arnavut kaldırımı dediğimiz taşlarla döşenmiş, şehrin dört bir tarafını sarmış olmaları ve her yedi-sekiz yolun birleşiminde geniş meydan düzenlemeleri, insanların bu meydanlardan azami istifade etmeleri dikkate değerdi.
Buralarda bütün tarihi şahsiyetlerin hatıraları dimdik ayakta tutulmaktadır. İspanyollar iftiharla geçmişine, kültürünü ve tabii ki dinlerine sahip çıkmaktadırlar, kendileri inanmasalar bile ki, bizi gezdiren mihmandarımız annesinin Katolik olduğunu, kendisinin ise ateist olduğunu söylüyordu.
Kiliselerin civarlarında ve duvarlarında batıl inançları simgeleyen bir çok simgeler ve heykelciklerin verdikleri mesajları mihmandarımız “Kike” bize anlattığında, İslam’da da yer alan bazı batıl inançların, hurafelerin kaynağını da anlamış oluyorduk.
Sayıları halk tarafından bilinemeyen 7’den 70’e her yaştan kızların kendilerini “Rahibe” olarak dine vakfettikleri bir Kiliseye uğradık. Buradaki Rahibeler ömrü boyunca içeride kalıp sokağa çıkmıyorlar ve güneş güzünü görmüyorlarmış. Evlenmediklerini, halkın bunların yüzlerini kesinlikle görmediklerini (hatta kafesten bakmak istedim beni uyardılar, ama ben genç rahibenin yüzünü görebildim), kafes aralıklarından, dua için gelen ve bazen yardım olsun diye gıda malzemesini satın alan halk ile kafes gerisinde sadece bir iki söz edip, amin diyerek bir dine vakfedilen ömürlerin hikayelerini hayretle ve ibretle dinledik.
Bir kez daha anladım ki, Tanzimat’tan beri çok büyük bir tuzağa düşmüşüz. Batı aklı tatmin etmemesine rağmen, bilime ters düşmesine rağmen, akideleri mantığa uymamasına rağmen kendi dinini, inancını ve kültürünü sonuna kadar muhafaza etmiş, dini yaşamasalar bile son derece saygı ve hürmetle kutsamışlar. Ve bunu hiçbir komplekse kapılmadan sembollerle, mimari yapılarıyla, heykelleriyle, dini ve tarihi şahsiyetlerin hatıralarıyla ayakta tutarak 21. yüzyıla kadar getirmişler. Bugün daha fazla hassasiyetle korumaktalar. Zira bacasız fabrikalar gibi en büyük gelir kaynakları turizmden sağlamaktalar.
Tuzağa düşmüşüz dedim, niçin? Bakınız imparatorluklar kurmuşuz, dünyaya hükmetmişiz, çağ açıp çağ kapatmışız, Rönesans’ı ve Batının aydınlanmasını sağlamışız, üç kıtaya hükmetmişiz kısacası dünyayı etkilemişiz fakat, maalesef bu muhteşem mazinin eserlerini her ne sebeple olursa olsun kendi elimizle tarihin karanlığına gömmüşüz. Bunu bir de batılılaşma, çağdaşlık, ilericilik vs adına iftihar ederek yapmışız veya bize yaptırmışlar.
Turizmin önemi son yıllarda anlaşılınca veyahut aklımız yeni yeni başımıza gelince yüzyıllara ve yapılan bed muamelere inat ayakta kalan birkaç eserleri nihayet yetkililerimiz onarmaya ve korumaya başlamaları en azından bir züğürt tesellisi olarak acı tebessüm etmemizi sağlaması açısından emeği geçenlere yine de teşekkürü bir borç biliyorum. Buradan bilhassa Bursa Büyük şehir Belediyesi Başkanı Recep Altepe’yi tebrik ediyor ve hız kesmeden tarihi gün yüzüne çıkarmaya devam etmesini temenni ediyor, Allah razı olsun diyorum.
Bir millet kökü ile ayaktadır. Tarihi ve kültürü ile asalet kazanır, bıraktığı eserleri ile ve insanlık alemine yaptığı hizmetleri ile değeri doğru orantılıdır. Zannediyorum, bizim ecdadımız bu insanlık sınavından hakkıyla geçmiştir. Yüzümüzü kızartacak bize bir geçmiş bırakmayan şanlı ecdadımıza sahip çıkmanın ve Batıcılık adına kurulan tuzakların bozmanın ve geçmişine, tarihine ve kültürüne sahip çıkmanın zamanı artık gelmiştir.
Hem bir şey daha var; neden Batının iyi, güzel ve insanlara fayda katan hizmetlerini, çalışmalarını, kamu anlayışını, şehirciliğini, alt ve üst yapısını, devasa meydanlarını, 6-7 katlı metrolarını, muhteşem yollarını örnek almayıp varsa yoksa laiklik ve materyalist felsefesini daha katı bir şekilde bu Müslüman coğrafyada inatla uygulaya geldiğimizi eminim hala anlayabilmiş değilim. Yazık hem de çok yazık ki, bu tefessüh etmiş fikirlerde ve halka rağmen soğuk ve faşist icraatları doğmatik bir şekilde savunan bir kesim hala mevcudiyetini sürdürmektedir. Merak ediyorum, bunlar gerçekten o kahraman ecdadın torunları mıdır?
Not: şunu da ifade etmeliyim: Toledo’nu en büyük Katedralinde Baş Rahibin, namaz kılmak isteğimi büyük bir anlayışla karşıladığını ve kilise sıraları üzerine çıkarak namaz kılmama müsaade ettiğini ifade etmeliyim ki, Avrupalıların bugün için ulaştıkları hoşgörü de bilinsin ve anlaşılsın.