Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, uzay çağında hala aynı boylamlarda ve yeryüzünün birbirine yakın coğrafi bölgelerinde bulunan İslam ülkelerinin dahi üç farklı günde bayram yapmaktan kurtulamadığını belirterek, "Kameri ay başları konusunda ümmetin birlik sağlayamamış olması hem İslam'ı hem de Müslümanları birtakım sıkıntılarla karşı karşıya bırakmaktadır." dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Avrupa Fetva ve Araştırma Meclisi, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve İslam Hilal Gözlem Projesi (ICOP) iş birliğiyle İslam dünyasında ve Müslümanlar arasında hicri ay başları konusunda ortak bir karara varılarak uygulama birliğinin sağlanması, farklı uygulamaların ortaya çıkardığı problemlerin çözüme kavuşturulması amacıyla Uluslararası Hicri Takvim Birliği Kongresi düzenlendi.
Dini bayramların aynı gün yapılabilmesi için ortak karar imkanının aranacağı kongreye, Türkiye, Malezya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, ABD, Katar, Fas, Ürdün'ün de aralarında olduğu 50'ye yakın ülkeden temsilci katıldı.
Kongrenin açılışında konuşan Görmez, ümmetin elemlere gömüldüğü ve birçok açıdan sarsıldığı bir dönemde Müslümanları takvim birliğine kavuşturarak, birliği sağlamak amacıyla yapılan çağrıya icabet edip gelenleri selamladı.
Kongrede Müslümanların kutlu mevsimlere aynı zamanda girip bayram sevinçlerini de aynı zamanda yaşamaları için kalıcı kararlar alınmasını umdukları dile getiren Görmez, 2013'ten itibaren sürdürülen çalışmaları sonlandırmak için bir arada olduklarını, üç günlük toplantıdan çıkacak kararın ümmetin birliğine katkı sağlamasını, hicri takvim ve kameri ay başları konusunda olduğu gibi ümmetin duygu, düşünce ve davranış birliğine de vesile olmasını temenni etti.
İslam'ın, Müslümanları duygu, düşünce, tavır ve davranışta da birliğe davet ettiğini vurgulayan Görmez, Müslüman alimlerin Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyye'nin ilke ve kurallarını anlamaya çalışırken, Müslüman astronomların da uzayı ve gök cisimlerinin hareketini incelediğini söyledi.
Görmez, fakat fakih ile astronomun senkronize çalışması ve birbirlerini beslemeleri hususunda zaman içinde taksirler de oluştuğunu dile getirerek, fıkhın güncellenememesi sebebiyle bu konudaki bilgilerin eskide kaldığını anlattı.
Ümmetin bir kesimi gerek nasların gerek literatürün mana, mefhum, makul ve maksadına değil, sadece lafızlarına bağlı kalarak eski bilgilerle amel etmeye devam ettiğini belirten Görmez, şunları kaydetti:
"Eskiyen, daha açık bir ifadeyle bilimin yanlışladığı fıkhi hükümlerle amele devam edilmesi, Müslümanları şüpheye ve bir adım sonra da nizaya sevk etmiştir. Aynı şüphe ve tartışmalar sadece kendi güneş sistemi ve galaksimizden değil, başka galaksilerden bile haberimizin olduğu şu günümüzde de ne yazık ki sürmektedir. Uzay çağında hala aynı boylamlarda ve yeryüzünün birbirine yakın coğrafi bölgelerinde bulunan İslam ülkeleri dahi üç farklı günde bayram yapmaktan kurtulamamıştır. Arafat bütün dünya Müslümanlarını bir araya getiren İslam'ın en önemli birlik, beraberlik ve kardeşlik günü iken, ülkelerinde hacca giden Müslümanlar Arafat'ta vakfe yaparken, kendi ülkelerinde bayram yapan veya hacılar bayram yaparken ülkelerinde arife gününde bulunan Müslümanların oluşturduğu bir tablo, İslam'ın vahdet anlayışına uymamaktadır."
"Aynı ibadeti aynı gün yapamayan Müslümanlar"
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, namaz vakitlerinin güneşin hareketlerine bağlanması ne kadar tabi ve makul ise oruç, hac, kurban gibi ibadetler ve bayramların Müslümanların birliğini sağlayacak şekilde ayın hareketine bağlanmasının da o kadar tabii ve makul olduğunu kaydetti.
İnananların namazda aynı yöne dönerek, hacda aynı mekanlarda bulunarak, oruç ve bayramda ise aynı anda bu hazzı tadarak birlik ve beraberliği hissettiğini ifade eden Görmez, oruç ve bayramdaki zaman birlikteliğinin hacdaki mekan ve namazdaki yön birlikteliğinden daha önemsiz olmadığını, aynı ibadeti aynı gün eda etmeyen Müslümanların birlik şuurunu yaşamasının mümkün olmadığını anlattı.
Görmez, toplantının, ümmetin duygu ve sevinçlerini birleştirebileceği günlerde dahi ihtilaf içinde olmalarından duyulan üzüntünün dışavurumu ve bu rahatsızlığı iç huzura dönüştürmenin çabası olduğunu belirterek, gerek fıkıh gerekse astronomi alanında yetişmiş olan alimlerin ibadet vakitlerini belirlemeyi dini bir vecibe olarak üstlendiğini kaydetti.
Astronomi ilminin gelişmesi neticesinde önce namaz vakitlerinin, akabinde ramazan ayı ve hac mevsiminin belirlenmesi hususunda fıkıh hükümlerinin de mevcut gelişmeler ışığında şekillendiğini vurgulayan Görmez, "Müslümanların, birlik olmaları gereken bir konuda ihtilaf etmeleri, tevhit eksenli bir dinin ve geleneğin ruhuna aykırı düşmektedir. Bu durumu, dünyanın şekli, ay ve güneşin hareketinin doğal bir sonucu olarak izah etmek, yaşanan probleme gözümüzü ve kulağımızı kapatıp yok kabul etmekten öte bir anlam ifade etmez." diye konuştu.
Görmez, ramazan, şevval ve zilhicce başlarında tüm İslam coğrafyasında "Kameri ay başladı mı başlamadı mı?" şeklinde tartışmalar yaşandığını dile getirerek, bu sorunun sadece İslam aleminde değil, dünya çapında gündemi teşkil ettiğini anlattı.
Hilalin görülmesiyle aya başlanabileceğini ifade eden bir hadisin, astronomi ilminin dinin esaslarıyla çatıştığına ve hesapla muamele etmenin yasaklandığına da delil olmayacağını belirten Görmez, hadisi şerifte yazının öğrenilmesi yasaklanmadığı gibi hesabı öğrenmenin de yasaklanmadığını, hesabı öğrenerek gerektiğinde buna başvurulacağını anlattı.
Dini hükümlerin zaman ve mekanla olan irtibatının ve bunun tespit şeklinin, ibadetlerle hedeflenen temel gayeyi gölgelememesi gerektiğini dile getiren Görmez, ibadet vakitlerinin tespitinin geçmişte hilalin görülmesi şeklinde yapıldığını anlattı.
- "Astronomi dine ve ümmetin birliğine hizmet etmeli"
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, şöyle devam etti:
"Bugün yapılması gereken, astronomi ilmini dine ve ümmetin birliğine hizmet eder hale getirmektir. Kameri ay başları konusunda ümmetin birlik sağlayamamış olması hem İslam'ı hem de Müslümanları birtakım sıkıntılarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu sıkıntılar topluca ümmeti ilgilendirdiği için çözümü de ancak ümmetin önde gelen ilim adamlarının eliyle olacaktır. İlim adamlarına düşen, ümmetin genel maslahatını gözeten, içinde bulunduğumuz çağın şartlarına uyan ve insanlığın ulaştığı ilmi seviyeyi göz ardı etmeyen içtihatlar üretebilmektir. Yıllar, hatta yüzyıllar sonrasının bile hesabının yapıldığı günümüzde, hesap bilenlerin nadiren bulunduğu bu sebeple de ibadet vakitlerini belirlemede müşahedeyi vesile kılan 1400 yıl önceki şartlar çerçevesinde oluşturulmuş çözüm önerileriyle hareket etmeyi tavsiye etmek, problemi çözümsüzlüğe terk etmektir. 24 saat içinde oluşması gereken günün 48, hatta 72 saatte oluşacağı yönündeki görüşler, huzur kaynağı olması gereken ibadeti şüphe içerir hale getirmekte ve inananlar gönül huzuru içinde ibadetlerini yapamamaktadırlar. Bu huzursuzluklar da hem ibadetten beklenen gayeyi gerçekleştirmemekte hem de Müslümanlar arasında olması gereken tevhit anlayışı ile bağdaşmamaktadır."
"Takvim birliği gerekli"
Mehmet Görmez, İslam aleminin ibadet vakitleri konusunda yaşadığı ihtilafın, bütün Müslümanları rahatsız ettiğini belirterek, dünyanın her yerindeki Müslümanlar arasında bu konunun bir fitne ve fesat sebebi olmasının meseleyi daha sıkıntılı bir hale getirdiğini kaydetti. Görmez, Avrupa'da ve dünyanın çeşitli bölgelerinde azınlık olarak yaşayan Müslümanların da bu sorun sebebiyle zor durumda kaldığını anlattı.
Görmez, yıllardır bayram günlerini tatil günü olarak kabul ettirmek için mücadele eden bu Müslümanların kendi içlerinde bayram günleri konusunda ihtilafa düşünce bin bir zorlukla elde ettikleri haklarını kaybetmekle karşı karşıya kaldıklarını vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Üstelik aynı mescitte yan yana namaza duran müminlerin farklı günlerde bayram yapmasını ne dinen ne ilmen ne de fıkhen açıklamak mümkündür. Diğer taraftan bazılarının algısında bu mesele ilmi ve içtihadi bir konu olmaktan çıkmış, politik bir tartışmaya dönüşmüştür. Birliğimizin sembolü, şeair-i İslamiye'den olan bayramlarımız bir ihtilaf konusu haline gelmiş, Müslümanlar ağyarın gözünde küçük düşmüştür.
Bütün bu sıkıntıları görmezden gelerek, 'Meseleyi problem haline getirmeye gerek yok' yaklaşımı, vatan topraklarından uzaklarda kalan Müslümanların parçalanmışlıklarını görmezden gelmek ve üstünü örtmeye çalışmaktan başka bir sonuç doğurmaz. Yaşanan bu soruna ortak bir çözüm bulmadan, 'Bütün Müslümanları tek söz üzerinde birleştirmeden herkes yaşadığı ülkenin kararına uysun' demek de problemin bizzat içinde olanların vicdanlarını rahatlatmadığı gibi nihai bir çözüm de üretmemektedir."
İslam'ın evrensel bir din olması ve Müslümanların yeryüzünün her tarafına yayılmış bulunmalarının takvim birliğini gerekli kıldığını belirten Görmez, "Dünyanın her bir köşesinde azımsanamayacak sayıda Müslümanın yaşadığı ortada iken, bu toprakları 'İslam dünyası değil' diyerek birlik arayışı dışında tutmak en çok çözüm isteyen dindaşlarımızı çözümsüzlükle karşı karşıya bırakmak olacaktır. Dolayısıyla üzerinde mutabakat arayacağımız çözüm, kısmı ve yerel olmak yerine nasların imkan verdiği ölçüde küresel bazda olmalıdır. Bunun yolu da yüce Allah'ın kainat kitabıyla insanlığa gönderdiği Kitab-ı Kerimi ve onu beyan eden son peygamberin sünnetini birlikte okumaktır." ifadelerini kullandı.
AA