Hepimizin çocukluk anılarında bulanık kısımlar vardır. Genellikle hayatımızın ilk yıllarını hatırlayamayız. Benim de böyle yarım yamalak hatırladığım bir anım var. Bir gece vakti ablamın ben ve kardeşime dini bir şeylerden bahsettiğini hatırlıyorum. Söylediği şeyler aklımda değil. Muhtemelen yanlış bir şey de söylememiştir ama ben nasıl anladıysam o konuşmadan sonra pencereden gördüğüm tam ay'ı -haşa- Allah zannetmiştim. Güzel görünüyordu, nur gibiydi ve çok yukarıdaydı. Biraz utanç verici bir yanılgı ama hem çocuk olmamla hem de Hz. İbrahim'in diyalektiğine benzemesiyle kendimi teselli ediyorum.
Hz. İbrahim de kavmine batıp gidenlerin ilah olamayacağını anlatmaya çalışırken önce Ay'ı rab kabul ettiğini söylemişti. Bu anıyı ilginç kılan ayrıntılardan biri ise gerçek ismimin anlamının dolunay olması. Bu da bana her insan için ilk ve en büyük putun kendi nefsi olduğunu hatırlatan bir remiz olmuştur. İşte o geceden beri düşe kalka devam eden bir yaratıcımı tanıma yolculuğunun içindeyim. Allah'ı tamamıyle kavramak mümkün olmadığına göre sanırım her insan da bu yolculuğun içinde.
Sizi sıkmayacaksa çocukluğuma dair birkaç hatıra daha paylaşmak istiyorum: Babamı çok seviyordum. Övgüsünü almak, sevgisini kazanmak çok değerliydi. Bunun yolu da akıllı olmak ve derslerde başarılı olmaktan geçiyor gibiydi. Öte yandan migren hastası olan annemi ağrılarından kurtarmak için doktor olmak istiyordum. Büyüklerin söylediğine göre bu da çalışkan bir öğrenci olmakla mümkündü. Elbette ki ben de benim için değerli olan insanları mutlu etmek ve sevgilerini kazanmak için çalışkan bir öğrenci olmaya çalışıyordum.
Diğer bir hatıra ise ergenliğe girdiğim yıllardan. O dönem bir kıza karşı mecazi aşka tutulmuştum. O yaşlarda en çok istediğim şey beni sevmesiydi. Ama fazla tanımıyordum. Onu tanıtacak, beni sevmesini sağlayacak bilgileri getirecek biri olsaydı birçok şey verirdim.
Bu hatıraları anlatmamın sebebini anlamışsınızdır. Hayata gelmemizde ve kalmamızda payı olan anne babayı mutlu etmek elbette bu kadar önemliyse yoktan var eden bir yaratıcının rızasını kazanmak ne kadar önemlidir? Gölge mahiyetinde bir güzelliğe sahip bir kızın sevgisini kazandıracak bilgi için birçok şeyden vazgeçiliyorsa bütün güzellikler bir cilvesi olan Zat'ın sevgisini kazandıracak bilgi için nelerden vazgeçilebilir? Elbette bu dünyadaki en önemli iş O'nu tanımaktır.
Burada son bir anı anlatmak istiyorum. Üniversite sınavına hazırlandığım dönemde sayısal öğrencisi olarak fen ve matematiğimin çok iyi olması gerekiyordu. Ama ben fen bilimlerini sevmiyordum. Bütün zamanımı zaten bildiğim ve sevdiğim matematiğe ayırıyordum. Matematik testini 10 dakikada fulleyecek seviyeye gelmiştim ama çok istediğim tıp fakültesini kazanamadım. Çünkü fen bilimleri testim kötüydü. Bunu anlatmamın sebebi de bazen her ne kadar yapılması gerekeni bilsek de daha eğlenceli görünen şeylerle vakit kaybedebiliyoruz. Yani hedefi belirlemek kadar ona ulaştıracak yolu belirlemek ve bu yolda sadakatle yürümek de önemli.
Allah'ı tanımak salt bazı özellikleri bilmek değil tabi çok yönlü ve derin bir iş. Yaratıcının sıfatları, isimleri ve bunların mahiyetleri, emirleri, yasakları vs. Yani mevzu derin... Ayrıca dünya üzerinde belki onbinlerce farklı yol var. Ben konuyu uzatmadan bugün sadece bu yollardan birine biraz Risale-i Nur'dan anladığım kadarıyla değinmeye çalışacağım.
Risale-i Nur marifetullah delillerini daha çok kainattan toplamasıyla bilinir. Ama insanın iç dünyasını da ihmal etmemiştir. İnsanın nefsinden edinilen bu delillere de enfüsi deliller demiştir. Bu yazının devamında Otuzüçüncü Sözün Otuzbirinci penceresinde sıralanan enfüsi yollara işaret edip daha sonra kaynağından içmeye davet edeceğiz.
Birinci Yol: Zıddına İntikal
İnsanın mahiyetindeki acz, fakr sonsuz bir kudret sahibine ulaştırabilir. Risale-i Nur'da bununla ilgili kısımlar var. Bugün ateistler bile konuşmalarında ellerinden gelmeyen işler için "dilerim","umarım" hatta "inşallah" gibi kalıpları kullanırlar. Yani inançsız insan bile yetmediği şeylere yetecek bir gücü vehmetme eğilimindedir. Buradan bu "zıddına intikal" yönteminin ne kadar geniş olduğu anlaşılır. Bu acz örneği çeşitlendirilebilir. Örneğin; "ben dalgın olduğumda elimdeki işi bozuyorum demek ki bu kainatı bozmadan çalıştıran yaratıcı sonsuz bir şuur ve bilinç halindedir." Veya "Ben kararsız kaldığımda tereddüt ile yaptığım işleri genellikle yarım yamalak yapıyorum demek ki bu kainatı mükemmel yaratan zat mutlak bir irade sahibi" gibi gibi...
İkinci Yol: Ene Anahtarı
İnsandaki kısmi ilim, kudret gibi sıfatlar hatta hisler yaratıcıyı tanımaya yarayabilir. Yani "ben ilmim ve kudretimle bu işi nasıl yaptıysam yaratıcı da bu evreni sonsuz bir ilim ve kudretle yapmıştır." gibi. Bu yol Ene ve Zerre risalesinde ayrıntılı anlatılıyor. İlk yol ters orantıysa bu yol doğru orantı gibi kabul edilebilir.
Üçüncü Yol: İnsan da Bir Ayet
İnsanın üzerinde sergilenen isimler var. Sanat üzerinden isimlere gitme yöntemi özellikle Otuzikinci Söz'de derinlemesine anlatılıyor. Merak edenleri oraya havale ediyoruz.
Ayrıca bu pencerede hayat ile ilgili bir delile değinilip başka yere havale ediliyor. Biz sadece bu kadar bahsedip aslına yönlendiriyoruz.