Bir haftadır içim sıkılıyordu... Kendi kendime diyordum ki, "Olacak tabii, hastasın!" Fakat hayır; bu başka türlü bir sıkıntıydı. Sonra öğrendim ki, arkadaşım Mustafa Necati Bursalı vefat etmiş.
Şuurlu bir Müslüman'dı. Hayatının bütününü İslamiyet'e vakfetmişti. Şiirlerini ve yazılarını hep bu yönde yazdı.
Belalara düştü başlar,
Aktı gözden kanlı yaşlar,
Düşman oldu arkadaşlar,
Nefs elinden, hırs elinden...
Boy verdi felaket ve şer,
Aciz kaldı bunca beşer,
Nice başlar yere düşer,
Nefs elinden, hırs elinden...
Evine yakın bir yerde gazino vardı. Oradan müzik sesleri yükselirdi. Bu sesler onu rahatsız eder, canı sıkılırdı, "Zikrime mani oluyor" derdi. Hikmet-i ilahi, o gazino yandı. Dedi ki: "Orası beni çok rahatsız ediyordu amma beddua da etmemiştim. Allah'ın hikmeti işte; yandı gitti..."
Hastalıklarla iç içe yaşadı. Çok zayıfladı. Altmıştan fazla kitap yazdı. Kitaplarının bütünü Allah, peygamber aşkıyla doludur. Gerçekten o, âşık bir insandı. Senelerce aynı camide imam hatiplik yapmış ve emekli olmuştu.
Mustafa Necati Bursalı'ya şöyle bir soru yöneltmişler:
"Hastalıkla iç içe bir ömür, size ne öğretti?" Cevabı şöyle olmuş:
"Hayatımızın bir başkasının elinde olduğunu... Çok kere 'benim gözüm, benim kulağım, benim gönlüm, benim elim' deyip duruyoruz. Hâlbuki gözümüzün nurunu Cenâb-ı Hak söndürecek olsa, bize kim bir göz bağışlayabilir? İşte hastalıklar, insanda olan afiyet nimetinin daima hatırlanmasını sağlıyor ve kulu Hâlik'ına daha çok bağlıyor. Hiçbir eksiği olmayan, her nimete mazhar olan kimseler çok defa hüsranın yaylasına çadır kurup mezarlarda geçecek günleri unutuveriyorlar. Hâlbuki insan sabaha çıktığında akşama ereceğini bilemez. Hattâ bir dakika sonra başına ne gelecek, onu bile tahmin edemez. İki Cihanın Saadet Güneşi Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Abdullah b. Ömer'e şöyle dedi: "Sabaha çıktığın vakit akşama çıkacağını düşünme, akşama çıktığın vakit de sabahlayacağını hatırına getirme. Hayatından ölümün ve sıhhatinden hastalığın için zaman ayır. Ya Abdullah! Yarın adının ne olacağını bilemezsin!" Evet, günümüzdeki bütün kavgalar, gürültüler ölümün unutulmasından, hesap gününün hesaba alınmamasından ileri gelmektedir. Şunu da ifade edeyim ki, hastalıklar ölüm sebebi değildir. Ancak eceli gelenler ölür. Benim başımda ölümümü bekleyen nice sağlam insanlar senelerce önce ebediyete kanat açtı. Hayatı yaratan Allah Teâlâ olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur. O halde ne gam!.."
Gazetede çıkan haberler, "Mustafa Necati Bursalı Hakk'a yürüdü diyor. Ben şahidim ki, o, bütün hayatı boyunca Hak'la hakikatle beraberdi.
Bir alim öldükten sonra onu kabrinde ziyaret etmek mi iyi, yoksa yaşıyorken imkan varsa gidip görmek mi iyi? Yaşıyorken görmek daha iyi... Kişi, muhterem bir alimi ziyaret eder, onda hafif hafif değişiklikler başlar. Ruh, o ziyaretten payını alır, rahat eder. Bazen düşünüyorum; yerin altı yerin üstünden çok daha zengin...
Dünya hayatından ahiret hayatına geçti, maddi âlemden ruhanî âleme geçti. İnşallah onun makamı cennettir.Vefatı beni çok üzdü. Sonra birdenbire kendime sordum:
Bu güzel alim cennete gidecek diye mi ben üzülüyorum? İrademi aşan bir ıstırapla gözümden yaşlar dökülse de, aklım ve kalbim diyor ki: "Çok şükür arkadaşım yaşlılığın verdiği sıkıntılardan, hayatın zorluklarından kurtuldu. Allah onu huzuruna aldı. Hayatı veren de alan da Allah'tır. Allah'ın verdiklerine de aldıklarına da razıyız....
Zaman