Enerji, her zaman insanların büyük hedeflerine ve "daha iyi bir dünya" rüyalarına anahtar olmuştur. Teknolojik gelişmelerin bir kısmı, kömür, petrol ve çeşitli elektrik enerjisi şekillerine gem vurup istifade etmek mahiyetindedir. Asrımızda, enerjiyi daha karmaşık ve tesirli olarak kullanabilmekle alâkalı vasıtalar geliştirilmektedir. Uzay projeleri, buna misal olarak verilebilir.
Ülkelerin kalkınma seviyeleri bugün kişi başına yerinde olarak tükettikleri enerji miktarı ile ölçülmektedir. Bu sebeple de enerji mevzuu, ülkemizde ve dünyada büyük ehemmiyet taşımaktadır. Pahalı enerji çağında yaşanan petrol krizine ve petrol fiyatlarındaki artışa karşılık, gelişmiş ülkeler, "enerji kullanmaktaki verimliliği arttırmak, yerli enerji kaynaklarının ithal edilen enerjiye nisbeten ekonomik olanlarından istifadeyi temin eden yatırım programları tatbik etmek" gibi bazı tedbirler almışlardır.
Son yıllarda ülkemizin üzerinde daha fazla ciddiyetle durduğu enerji meselesi ile alâkalı olarak ise, enerjiye bağlı ekonomimizde "enerji güvenliğinin temini", enerji politikamızın birinci prensibi olmuştur. Bu güvenliğin temini için, kısa ve uzun vadede tatbik edilecek çeşitli tedbirlerin yanında mutlaka ihmal edilmemesi icap beden bir tanesi de, halen ülkemizde yarısı ithal yolu ile, döviz ödenerek temin edilen enerjiyi israf etmemek, yerinde ve ihtiyaca uygun şekilde kullanmaktır; bütün bu tedbirlerden, en kolay, pratik ve kısa vadede netice alınabilecek en mühimi: "Enerji Tasarrufu"dur.
“Öz Türkçecilik” görünüşü altında, bazen “Enerji Tasarrufu” yerine “Enerji Kısıntısı” diyenlere rastlanmakta ise de, “Enerji Kısıntısı” bu mevzuun esasını ifade etmekten uzaktır. Çeşitli manâları da bulunan “tasarruf” kelimesi buradaki kullanılışında; "sahip olmak, idare ile kullanmak, tutum, ekonomi (iktisad), arttırmak, arttırılmak" gibi lügat manalarına sahiptir. “Kısıntı” kelimesi ise kısmak, azaltmakla alâkalıdır. Enerjiyi en verimli şekilde kullanıp israf etmemek başka; onu sadece az kullanmak başkadır.
"Tasarruf", sarf kelimesiyle alâkalıdır; yerinde sarf ise, “israfsızlık” manasını taşır. Bunun aksi olan "israf" ve onunla ayni manâlı sayılabilecek "abesiyet" ve "faidesizlik", hepimizin birer parçası ve küçültülmüş birer misâli hükmünde olduğumuz bu maddî kâinatın temel kanunlarına aykırıdır. Bütün maddî kainatın, varlığında ve bu varlığını devam ettirebilmesinde en esaslı düstur: "İktisad", yani "israfsızlık" ve "tasarruf"tur.
Maddî kâinatın bir nevi tercümanlığı hükmünde olan tabiat bilimleri dikkatle incelenirse görülür ki, varoluşla ilgili olarak her şeyde en hafif suret, en kısa yol, en kolay tarz, en faydalı şekil tercih edilmiştir; "israf", "abesiyet", "faydasızlık" ise, maddî kâinatın varoluşunda ve varlığını devam ettirmesinde yoktur!. "İsraf" bunun zıddı olduğu gibi; "iktisad" da onun lâzımıdır ve esas düstûrudur. "İsraf", maddî kâinatta yalnız dünyada insan tarafından yanlış yapılanlarda vardır!.
Bu durumda "insanın israfçılığı", maddî kâinatın varoluş ve varlığını devam ettirişi ile ilgili en önemli temel prensiplerden olan "israfsızlığa ve tasarrufa" muhalefettir. İnsan, aklını ve iradesini kullanarak davranış seçimlerini yapıp icra ederken, her hususta "israfsızlığı" kendisine "temel bir prensip" olarak almalıdır. İnsanın, “tasarruf ve israfsızlık” temel prensibi üzerine kurulmuş ve devam etmekte olan içinde bulunduğu ve bir parçası olduğu maddî kâinatın bu hakikatine ters düşmeden yaşaması icabeder!.
"İsrafçılık", bu asrın en dehşetli hastalıklarından biridir ve çok çeşitleriyle insanların ekseriyetinin hayatlarının vazgeçilemez gibi görünen bir "alışkanlığı" haline gelmiştir. Bu "alışkanlıkla" insanların yaptıkları en büyük israfları ise, en kıymetli sermayeleri olan "ömürlerinin israfı"dır. İnsanlık âlemi, “medeniyet” zannı ve görünüşü ile içine düştüğü “israfçılık” batağının zararını geç de olsa fark edebilmiş ve bu bataktan kurtulmak atakları ile harekete geçmiştir. Meselenin idrâkine ve şuuruna varanların bu mevzuda yoğun gayretlerde bulunarak, tesir sahalarındakileri çeşitli eğitim vasıtalarını kullanarak "bilinçlendirmeğe çalışmak" ve onları "hakikat görüşüne meylettirmek" vazifeleri bulunmaktadır. Bu vazifelerin yapılabilmesi için çeşitli eğitici faaliyetlerin, asrımızın ayni zamanda "fen asrı" da olması göz önüne alınarak, bu asırdaki insanların bir kısmının çok itibar ettiği "fen ilimlerinden getirilecek delillerle" de takviyesi, mutlaka faydalı olabilecektir.
Bununla ilgili olarak, fenlerden bazı örneklerle, "tasarrufun maddî kâinatın en mühim temel prensiplerinden biri" olduğuna bazı misaller vermek icap ederse; bütün maddî âlemin varlığında ve bu varlığını devam ettirebilmesinde "tasarruf"un en mühim bir prensip olduğunun bilhassa fizik, kimya gibi fen ilimlerinden verilebilecek fennî delillerinden en başta gelenlerinden biri olarak, bütün maddî âlemlerin ondan inşa edildiği kabul edilen maddenin özelliklerini taşıyan en küçük yapı taşı olan "atomların varlığının", ancak onun elektronlarının "enerji tasarrufu" yapmalarının bir neticesi olarak meydana gelebildiği söylenebilir!.
Atomların yapısındaki atom çekirdeği etrafındaki elektronlar, "en az enerjili hali" tercih etmek şeklinde "enerji tasarrufu" yapmasalar, atomlar olmazdı; her maddî varlık da atomlardan yapılmış olduğuna göre, atomların olmayacağı şartlarda, canlılarıyla ve cansızlarıyla "maddî âlem" hiç olamazdı. Demek ki, "enerji tasarrufu", hem bütün maddî âlemlerin hem de bu maddî âlemlerin birer parçası olan bizlerin, varlığının bağlandığı çok mühim bir "yaradılış prensibi"dir. Meseleyi bu manâ genişliğiyle anlamak ve anlatmakta mutlaka büyük fayda vardır.
Yalnız "atom" değil; "molekül" dediğimiz maddî birimlerin atomlardan teşekkülünde de, moleküllerin aralarında kimyevî reaksiyonlara girip yeni cins maddeler meydana getirebilmelerinde de, katı kristal yapılarının teşekkülü ve kararlılıklarını sürdürebilmesinde de "enerji tasarrufu" en mühim temel bir prensiptir. Atomun, molekülün, kimyevî değişmelerin ve katı yapılarının olamayacağı bir maddî âlemin tasavvuru, bugünkü fen ilimlerine nasıl "aykırı ve ve imkânsız" ise, maddî kâinatta bütün bu maddelerde ve hadiselerde temel prensip olarak yer alan "enerji tasarrufu", bizim de bir parçasını teşkil ettiğimiz maddî kâinatın var olabilmesinin ve bu varlığını devam ettirebilmesinin temel bir prensibidir!.
Bunu bilmemezliğe, anlamamazlığa gelmenin, ve bu hakikate muhalefet içinde bir yaşayışa teşebbüsün, elbette ki rahatsızlıkları, aksaklıkları, zararları, musîbetleri ve hattâ felaketleri olabilir!. İnsan "maddî kâinatta yürürlükte olan kanunlara muhalefete" teşebbüs etse, hemen muvaffakiyetsizlikle karşılaşır!. "İnsanın muvaffakiyetinin sırrı", bu kanunlara muvafık hareket edebilmesindedir. Her hususta olduğu gibi, "enerji tasarrufu" hususunda da, bu kanunlara muvafık hareket, insanı muvaffak edebilir; aksine harekette israr etmek ise, insanı başarısız, perişan, zelîl ve musîbetzede haline getirir!.
Yukarıda verilen bazı misaller, sadece fizik, kimya gibi tabiat bilimlerinde bile, "kâinatta enerji tasarrufu prensibinin" temel bir prensip olduğunu ve ehemmiyetini gösterebilmektedir.