Bediüzzaman son yüzyılımıza damga vuran en önemli entelektüllerden. Çağımızı en doğru okuyan bilgelerden. Vefatının üzerinden 63 yıl geçmesine rağmen eserlerine olan ilgi artarak devam ediyor. Nursi’yi çağımızda bu kadar öne çıkaran ve hâlâ gündemde kalmasını sağlayan en önemli unsur şüphesiz din kavramını özgün bir dil ile dillendirmesidir.
Nursi’nin Kur’an’ın dil ve mantık akışını, dolayısıyla din anlayışını günümüze yansıttığı eserleri milyonlarca insanın başucu kaynağı olmaya devam ediyor. Bilhassa Türkiye coğrafyasında dili Bediüzzaman’a dokunmayan, bir şekilde yolu Bediüzzaman ile kesişmeyen yazar yok denecek kadar azdır. Gerçekten de Bediüzzaman’ın din ve dil olarak dokunduğu yüzlerce yazar ve düşünür yetişmiştir. Bekir Berk ve Zübeyir Gündüzalp ile başlayan kalem zinciri Hekimoğlu İsmail, Yavuz Bahadıroğlu gibi 2. Dönem yazarlarına, oradan da Suad Alkan, Sadık Yalsızuçanlar, Taha Çağlaroğlu, Osman Gökmen, Mehmet Kara, Mahmut Kaplan, Levent Bilgi, Metin Karabaşoğlu, Senai Demirci, Mustafa Ulusoy, Murat Çiftkaya gibi 3. Dönem yazarlarına, nihayet Mustafa Akça ve Caner Kutlu gibi 4. dönem yazarlarına kadar uzanmıştır.
Bu minvalde Hiçbişey yayınları Risale-i Nur’dan beslenen yazarların eserlerini yayımlamaya devam ediyor. Yaklaşık bir buçuk yıl önce kurulan yayınevi bugüne kadar 39 adet kitap yayımladı. Sadık Yalsızuçanlar’ın “Kelamın Büyüsü: Unsuru’l-Belağat’a İlişkin Notlar” isimli kitabı da bunlardan birisi.
Bediüzzaman, Risale-i Nur’un birçok yerinde, bilhassa Muhakemat isimli eserinin Unsuru’l-Belağat bölümünde edebiyat ve sanatla ilgili görüşlerini dile getirir.
Bediüzzaman ve eserleri üzerine birçok kitaba imza atan Sadık Yalsızuçanlar, Kelamın Büyüsü isimli bu kitabında başta Unsuru’l-Belağat olmak üzere Bediüzzaman’ın bütün eserlerindeki edebiyat ve sanata dair görüşlerini değerlendiriyor.
İcaz, i’caz, mantık, metafizik, şiir, anlamın nazmı, vahiy, teşbih, mecaz, hayal, rüya gibi kavramlarla dilin yatağını belirliyor. Ardından dilin tarih içinde geçirdiği evrimlerin sınırını çizdikten sonra dildeki bozulmanın uzantılarına vurgu yapıyor. Buradan modern zamanlardaki belagat anlayışına geliyor.
Nihayet, Bediüzzaman’ı merkeze alarak Enis Batur, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, İsmet Özel, Sezai Karakoç, Bilge Karasu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Sait Faik, Oğuz Atay, Mustafa Kutlu, Lale Müldür, Orhan Pamuk, Rasim Özdenören, Nilgün Marmara, Nihat Genç gibi yazarların ve şairlerin görüşlerine değiniyor.
Yalsızuçanlar zor işe kalkıştığının farkında olduğunu belirterek söze başlıyor ve şöyle diyor:
“Bu güçlüğü çalışma boyunca artan biçimde yaşadım. Metin (Unsuru’l-Belağat), döneminin ‘ağdalı’ Türkçe’sine nazaran ‘yalın’ sayılabilir. Ne ki, Bediüzzaman’ın Türkçe’si de kendine özgüdür ve özellikle Farsça cümle kurgusunun aşırı etkisi, kimi yerel sözcüklere (çiznök, kefne vb.) yer verilmesi, bazı cümlelerin hayli uzun kurulmuş olması ve belağat ıstılahlarının sıklıkla kullanılması bunda etkili oldu. Yine de metnin bildirisini yitirmemeye çabaladım ve bunda kısmen ‘başarılı’ oldum, diyebilirim. Çoğu zaman, Bediüzzaman’ın önemsediği bir kuralı çiğnedim: ‘Harici boykot etme’yi. Sık sık, kavramların, özel adların ve anlamın çağrışımlarının baştan çıkarıcı cazibesine kapılarak, konunun (metnin) uzaklarına savruldum. Ama bunu yaparken, tartışılan sorunun daha derinden kavranmasına imkân hazırlayabilirim diye düşündüm. Doğru mu yaptım, emin değilim. Bu, bir bakıma ‘teknik’ bir sorun. Ama, Bediüzzaman’ın tefekkür dünyasında sonradan açımlayacağı kimi temel düşünceleri, burada nüve halinde bulabiliyoruz. Unsuru’l-Belağat’ta öne çıkan en değerli düşünce, kanımca Bediüzzaman’ın, ifadede anlamı önceleyen tutumudur. Eserin bir bölümü buna ayrılmış olmasına rağmen, hemen her bölümde, bu ana temaya değinilir. Bu, geleneksel anlamıyla bir ‘şerh’ olma iddiası taşımıyor. Bunu yapabilmek için geleneksel bir öğrenim sürecinden geçmiş olmak, Arapça, Farsça ve Kürtçe bilmek, belağat, fesahat, cezalet, bedi, maani ve beyan konularında belli bir altyapıya sahip olmak gerekir. Yapmaya çalıştığım şey, daha çok, Bediüzzaman’ın vurgu yaptığı ve kimisini kısmen açımladığı temaları izleyerek bir ‘yer’e ulaşmak idi. Bunu gerçekleştirebilmek için, metinde geçen kavramların sözlük ve ıstılah anlamlarını ayrıntılı biçimde verdim. Zaman zaman yan kavram ve yan değinilere savruldum. Kimileyin tekrara düştüm; aynı soruna birkaç kez dönmek zorunda kaldım. Bu, benim ‘şerh’ yöntemindeki bilgisizliğimin yanı sıra, ‘bilimsel yöntem’leri umursamama eğilimimden de kaynaklanmış olabilir. Amacın ne ölçüde gerçekleştiğini takdir bana düşmez. Bana düşen, metinle aramdaki engelleri ortadan kaldırmaya çalışmak idi. Buna niyetlendim.”
Sadık Yalsızuçanlar’ın bu kitabı büyük bir boşluğu dolduruyor. Din, edebiyat, sanat ve Risale-i Nur konularında farklı bakış açıları sunuyor. Bu kitap kısa süre önce Hiçbişey yayınlarından çıkan Mahmut Kaplan’ın “Risale-i Nur ve Edebiyat: Unsuru’l-Belâgat Örneği” kitabı ile birlikte okunduğunda çok daha faydalı olacağını düşünüyorum.
Kitapları aşağıdaki linkten edinebilirsiniz.
https://www.kitapyurdu.com/kitap/kendi-icinde-bir-deniz-suad-alkan/660643.html&publisher_id=10964