Ben Gidiyorum Yolca Yolca İbrahim Fakazlı

Mustafa ORAL

Salât-ı Tefriciye’nin gücü adına

1943 yılında İnebolu Nur Talebeleri tutuklanır. İnebolu hâkimi Risalelere hakaret edince Ziya Dilek çok incinir. Tokat yemesi için Salât-ı Tefriciye duasını hapisteki kardeşler arasında dağıtır. Herkes hissesine düşen parçayı okumaya başlar. Hâkimin başının belaya gireceğinden emindir. Ertesi sabah sapasağlam işe gelince çok şaşırır. Kendi kendine konuşmaya başlar.

“Yahu bu adamın ölmesi lazımdı. Bu nasıl işe geliyor? Salât-ı Tefriciye hak olduğuna, bu da Kur’an’a hakaret ettiğine göre bu işte bir sakatlık var!”

Aradan otuz yıl geçer. Hapis arkadaşlarıyla hatıraları yâd ederken olay aklına gelir.

“Arkadaşlar okuduğumuz tefriciyeler tamdı. Hâkimin ölmesi lazımdı. Ben bu işi anlayamadım.”

Bu sözler üzerine İbrahim Fakazlı gülmeye başlar.

“Ben kendime düşen hisseyi okumamış, onun yerine başka dua okumuştum.”

Ziya şaka yollu bağırır.

“Vay seni gidi hain seni. Demek bu iş senin başının altından çıktı. Yoksa Kur’an’a ve Risale-i Nur’a hakaret ne demek olduğunu o adam görecekti!”

Denizli’ye sevk

Bir gece Jandarmalar Nur Talebelerinin ellerini urganla birbirine bağlayarak süngüler altında vapura bindirirler. İki gün sonra İstanbul’a varırlar. Vapurda serbest bırakırlar. Bir gece de İstanbul’da rıhtımda yatarlar. Fakat serbesttirler. Camiye ve tanıdıklarının yanına gitmelerine müsaade ederler.

Ertesi gün vapurla İzmir’e giderler. Akşam vaktidir. Bir otele götürülürler. Sabahleyin kelepçelenerek Jandarma ve polis nezaretinde trene bindirilirler. Trende adım atacak yer yoktur. Zor da olsa bir yer bulur. Yanındakiler de Denizli’ye gitmektedir. Birine fısıldar.

“Sizin orada yatır var mı?”

“Onun canlısı var.”

“Nasıl oluyor?”

“Öyle bir hoca ki kendisine daha hâkim sormadan cevabını önceden veriyor.” diyerek Üstad’ı anlatmaya başlar.

İbrahim şaşırır.

“Demek ki Üstad’ın halleri halka böyle aksetmiş.”

İbrahim kardeşim korkma!

Denizli Hapsine getirilirler. Kapıda sıkı bir aramadan geçirilirler. Koridor kapısından birer birer içeriye doğru yürümelerini söylerler. Etraf zifiri karanlıktır. Fakazlı’nın gözüne demir parmaklıklı kapı ilişir. Aman ya Rabbi! Üstad parmaklıkların arasındadır. Hemen demirlerin arasından mübarek ellerine sarılır, hasretle öper. Üstad, İbrahim’i tanır. Cesaretlendirir.

“İbrahim kardeşim, korkma! Hiç merak etme, korkma!”

Görevliler uyarınca ağlayarak ayrılmak zorunda kalır. Yirmi metre kadar ilerler. Karanlık koridorun sol tarafında demir parmaklı bir kapının önünde durur. Kapı arkasında Veysel Karani’yi andıran başı açık, uzun boylu, benzi sararmış biri vardır. Üzerinde pamuklu, dikişli, açık rengi solmuş uzun bir hırka vardır.

“Kardaşım, karşımızda küfr-ü mutlak var.”

İbrahim’in tüyleri diken diken olur. Birden üzerine canlılık gelir. O anda kendini küfr-ü mutlak karşısında lâkayd bir şahıs olarak değil, küfre razı olmamış, ona cephe almış bir mücahid gibi görür. Coştukça coşar. Parmaklıkların arkasında kendine bakan birine seslenir.

“Bu zat kimdir?”

“Hafız Ali.”

Aman Ya Rabbi! Aman Ya Rabbi! Yıllardır hayallerini süsleyen Nur kahramanı, şehid adayı Hafız Ali mi o!

Vay ben ölem onun yerine, atın toprak üstüme!

Yanında bir gardiyan belirir.

Bir Hafız Ali’ye bak, bir de şu gardiyana…

Gardiyan, İbrahim’i yüksek duvarlarla çevrili bir arsaya, oradan da harabe bir banyo dairesine koyar. Daha sonra gelen Nur Talebeleri de orada bekler. Akşamleyin o ufacık banyoda İstanbul ekibi Seyyid Şefik, Gönenli Mehmed Efendi, Şemseddin Yeşil, Kastamonu mangasından Mehmet Migenli, Hilmi, Sadık, Tevfik Yakamercan da dâhil yirmiden fazla insan ayakta sabahlar. Kapı dışarıdan kilitlidir. Sabah olunca ihtiyaçlarını temin ederler. Gecede bir kaç kere def-i hacet icap eden yaşlı mahpuslar için boş bir teneke verilir. Böylece bir hafta orada kalırlar. Sonra büyükçe bir barakaya alınırlar. Orada da su ve helâ yoktur.

Mahkûmların tahtakuruları ile imtihanı

Denizli Hapsi yeni yapılmış olmasına rağmen koğuşlar hamamböceğinden geçilmez. Akşamları çekilmez olur. Hava karardığında bölük bölük damlamaya başlarlar. Mahkûmların vücutlarını işgal ederler. Tahtakurularının tacizinden kurtulmak için kefen görünümlü beyaz bezden vücutlarının tamamını kaplayacak torbalar diktirirler.

Tahtakuruları üç kişiye zarar vermez: Bediüzzaman, Hafız Ali ve Mehmet Feyzi. Fakazlı bir gece uyanır. Hayvancıkların Mehmet Feyzi’nin etrafını çevirdiğini ama bir tanesinin dahi o tertemiz bedene dokunmadığını fark eder. Nur Talebelerinin tahtakurularını öldürmediğini gören bazı mahkûmlar alay eder. Fakazlı uyanık olanlara tahtakurularını gösterir. Tahtakuruları tek sıra halinde Feyzi’nin yatağının başucuna kadar gelip, tekrar aynı yolu kullanarak geri dönmektedir. Mahkûmlar şaşırıp kalır.

Karınca Ordusu

Hapishanenin güvenliğini tahtakuruları ve karıncalar sağlar. Kimin dost, kimin düşman olduğunu bilirler. Haslara dokunmazlar, hamlara yapmadıklarını bırakmazlar. Kendilerine zarar verenleri perişan ederler, ellemeyeni ellemezler. Bazı ehl-i dünya mahkûmlar Nur Talebelerinin tahtakurularını bile adam yerine koyduklarını görünce istihza ile gülerler. Bir gün Üstad cübbesini İbrahimlere gönderir. Hamamböcekleri, tahtakuruları, karıncalar ve börtü böceğin keyfine diyecek yoktur. Nur Üstad’ın cübbesi odalarını şereflendirmiştir. O günü resmi tatil ve genel af ilan ederler.

“Bugün kimseyi kınama ve ısırma yok.”

Bir karınca kafilesi İbrahim’in dikkatini çeker. Üçerli gruplar halinde dizilerek güvenliği sağlıyorlardır. Genel aftan haberi olmayan kendilerinden kat be kat büyük bazı tahtakuruları ortalıkta sere serpe dolanmaya başlayınca karga tulumba yakalayıp bilinmeyen bir yere götürürler. Karıncalar, böcekler Rabbinin emriyle hareket ediyor da insan kendinin başıboş bırakıldığını sanıyor. Ne üzücü…

*Daha fazla bilgi için İnebolu Nur Talebelerini anlattığımız Hiçbişey yayınlarından çıkan “Kuzey Işıkları: İnebolu Nur Kahramanları” isimli kitabımıza bakabilirsiniz.

https://www.kitapyurdu.com/kitap/kuzey-isiklari-inebolu-nur-kahramanlari/654956.html&publisher_id=10964

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.