İnsan bazen garip haller yaşar. Zamanla dünyaya da, kendine de yabancılaşır. Gözünden, kulağından, elinden, ayağından, dilinden, kalbinden, kendinden uzaklaşır.
Farkına varmadan dostuna düşman, düşmanına dost olur. Dostun görülmemesi gereken kusurunu görür de düşmanın yüzlerce kusurunu görmez. Dostun kendisini güzelliğe sevk edecek sözünü kem beller de, düşmanın kin kokan sözlerini hoş görür. Bir öfke sarmalında dostuna ağzına geleni söyler de düşmanın alev alev hile, hurda, haksızlık kokan hallerine ses çıkarmaz. Tutmaması gereken elleri tutar da tutması gerekenleri bırakır. Gerçeğin yanında olmak için yola çıkmaz ama düşmanın tuzaklarına koşa koşa gider.
Bir gün öyle bir noktaya gelir ki dönüp baktığında kendine, ‘Bu ben miyim?’ der. “Bu aşksız kalp, bu merhametsiz vicdan, bu adaletsiz ruh, bu kör göz, bu sağır kulak, bu dilsiz dil, bu akılsız baş, bu sakar el, bu sakat ayak… Bütün bunlar benim mi?”
Kendine Yolculuk
İnsan zamanla yıpranır. Yerini yadırgamaya başlar. Yargılarla mücadele etmekten yorulur. Yorgunluk zamanla çekilmez hale gelir. Kalırsan yıpranırsın, yıpratırsın, yorulursun, yorarsın. Artık demir almak vakti gelmiştir limandan. Yolunda gitmeyen yoldaşlık, karındaşlığını kaybetmiş arkadaşlık, eşliğini yitirmiş evlilik, aşkını yitirmiş birliktelik, heyecanı sönmüş dünya böyledir. Böyle bir zamanda kimseyi kırmadan, suları bulandırmadan ayrılmak en güzelidir. Vagonların bir kısmını geride bırakmak, dünya yükünü indirmek, yeni dünyalara taşınmak gerekir.
Ben böyle bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Sık sık değerlerimi, düşüncelerimi tekrar gözden geçiriyorum. İnsanlardan alacaklarımı aldım, insanlara vereceklerimi verdim, diye düşünmeye başladığım an onları da, kendimi de daha fazla kırmadan ayrılıyorum.
Kendime yeni dünyalar aramak, yeni yüzlerle, sözlerle tanışmak için yollara dökülüyorum. Belki hep aynı şehirde, aynı mahallede, hatta aynı evde oturuyorum ama kalbim sessiz sedası bambaşka yerlere gidiyor, oralarda dolaşıyor.
Son yıllarda bu duyguları daha çok yaşıyorum. Kendime yeni yeni menziller, maveralar arıyorum. Bazen bomboş oluyor, olsun. İnsanın binecek bir treni, başını sokacak bir menzili, bir maverası olması bile güzel. Şu var ki insanı kendine getiren ve kendinden götüren kalbinden daha güzel tren yok. Kendi kalbinden daha güzel menzil ve mavera yok.