Kadir Gecesinde Tarihe Tanıklığım, Varlığa Şahitliğim

Mustafa ORAL

Bu gece Kadir Gecesi. Kadrini bilen için her gece kadirdir. Kadir Gecesi bin aydan daha fazla zaman dilimini içinde barındıran bir güzel zamandır. Asırlardır devam eden kapkaranlık geceleri sonsuz nuruyla sonlandıran Hz. Ahmed’in dünyaya selam verdiği leydir. Ezelden ebede uzanan kâinat sinemasında varlığın en güzel siması Hz. Muhammed’in gün yüzüne, gökyüzü perdesine çıktığı gecedir. Kâinatın kendisi için yaratıldığı Âlemlerin Efendisi Hz. Mustafa’nın kalbine ilahi kelamın çağıldamaya başladığı gecedir. Cümle varlığın kendisine şahitlik ettiği Allah’ın Sevgilisi (sav) için Kur’an’-ı Kerim’in yine O’na şahitlik etmek üzere gökyüzünde sahne aldığı demdir.

Dünya, Kur’an harfleriyle yazılan, Hz. Mustafa’nın mucizevi hallerinde ve O’nunla hallenenlerin hallerinde sahnelenen sessiz bir filmdir. İnsan yaşamı gibi süresi belirsizdir. Herkes kendi hayatını oynar. Kimisi bir an kimisi bir asır dünya sahnesinde kalır. Filmde çiçeklerden böceklere, meleklerden feleklere, dirilerden ölülere kadar her çeşit varlık sahne alır. İlla ki herkes farklı zaman birimlerinde, mekânlarda, sahnelerde, filmlerde rol alır. Kimisi bir şimşek gibi görünüp kaybolur, kimisi güneş gibi sonsuza kadar sahnede kalır.

Bu filmin başkahramanı, gökyüzündeki güneş gibi Hz. Mustafa’dır. Ezelden ebede kadar uzanan bu zaman sinemasının yegâna başoyuncusu O’dur. O’nun doğumuyla varlık sinemasının perdeleri açılmıştır. O doğduğu gün zaman bir perde olmuş, O’nun ışığı doğudan batıya kadar her yanı kaplamıştır.

Varlığın Şahitliği

Her varlık O’nun değerine vurgu yapmak, varlığına ve doğruluğuna şahitlik etmek için rol alır. Kâinata teşrif ettiği zaman cümle varlık ayağa kalkıp O’nu selamlamıştır. Zaman donmuş, cümle varlık hatıra fotoğrafına durmuştur.

Ezelden ebede film kareleri şeklinde açılan bir hayata sahip olan Hz. Mustafa için her varlık kendi dilince, halince O’nun kandilini aydınlatmak, ışığını yaymak için şahitlik eder. Bu şahitlik bazen yaşarken bazen de vefat ettikten sonra gerçekleşir. Bazen rüya, bazense gerçek hayatta kendini gösterir.

Kâinat O’nun için, O’nun sevgisi ve muhabbetiyle yaratılmıştır. Dağlar taşlar, bitkiler hayvanlar, melekler cinler, ölüler diriler O’nun adını aşkla sayıklar. Gün gelir daha Müslüman olmadan önce Hattap Oğlu Ömer’e (Hz. Ömer) bir put Hz. Mustafa lehine şahitlik eder. Gün gelir Hz. Ebubekir’in avuçlarındaki taşlar O’nu (sav) selamlar. Gün gelir, taşlar Ebu Cehil’in avuçlarında da O’na (sav) şahitlik eder. Ebubekir elmas ruhludur; Ebu Cehil ise kömür ruhludur. Hz. Ebubekir taşların şahitliğini tasdik ederken Ebu Cehil avuçlarında Hz. Mustafa’yı zikreden taşların şahitliğini inkâr eder. Değil mi ki, öyle insanlar vardır ki taşlardan daha sert kalbe sahiptirler ve o taş kalplileri ancak ateş eritip ehlileştirebilecektir.

Gün gelir hicret bineği devesi Kusva, O’nunla dile gelir. Hz. Mustafa dünyadan geçtikten sonra o da dilsiz, lâl olur. Yemeden, içmeden kesilir. Kısa süre sonra da dünyasını değiştirerek Sevgili’sine (sav) kavuşur. Gün gelir bir başka deve, Hz. Mustafa’ya sahibinden şikâyet edip sahibinin zulmüne, Hz. Mustafa’nın peygamberliğine şahitlik eder.

Çok Boyutlu Şahitler Sineması

Hz. Mustafa filmi çok boyutludur. Farklı zamanlardan ve mekânlardan kahramanlar vardır. Bu filmde insanlar arz âleminden, yeryüzünden; melekler ve cinler arş âleminden, göklerden inip sahne alırlar, O’na şahitlik ederler.

Şairler, kâhinler, sultanlar, rahipler, âlimler, eşiktekiler, beşiktekiler, kundaktakiler, kefendekiler O’na şahitlik etmek için an sayar, gün arar.

Kundaktaki bebekler O’nun adını anarak dünyaya ayak basar, o eşsiz filmde rol alırlar. Kefendeki ölüler O’nu selamlayarak dünya sahnesinden çekilirler, kendilerine ayrılan rolün sonuna gelirler.

Hakan’ın Şahitliği

10 yıl önceydi. Hakan isminde peygamber aşığı, Bediüzzaman sevdalısı bir arkadaşımla yeryüzünde nam-ı celili Muhammedi’yi duymayan bir kişi dahi kalmasın, yeryüzünde secde edilmedik bir karış toprak kalmasın diyerek imkânlarımız ölçüsünde Hz. Mustafa adına bir şeyler yapma derdine düşmüştük. Ezelden ebede süregelen Hz. Mustafa filminde küçük de olsa bir rol alabilmek, O’na yaşarken şahitlik edebilmek, buradan O’nun yaşadığı zamanlara, diyarlara selam verebilmek için hayaller kurmuştuk. Yaşadığımız şehirdeki birkaç bilboarda O’nun sevgisini anlatan afiş astırmak istemiştik.

Ne var ki kısa süre sonra Hakan lösemiye yakalandı. Geceler onun için çekilmez oluyordu. Ağrıları artıkça artıyordu. Bir gün sabah namazını kılmak için Şeyh Edebali Türbesine gitmiştik. Türbede sadece ikimiz vardık. Yıkılırcasına dualar ediyordu. “Ya Rabbi, Risale-i Nur hizmetinden nasibim kalmamışsa yerin altı yerin üstünden daha hayırlıdır, beni huzuruna al.” diyordu. Yine fenalaşmıştı. Acılar içindeki sabır ve şükrünü anlatmak ne mümkün…

Birçok geceyi hastanede geçiyordu ama asla halinden şikâyet etmiyordu. Bir gece yine hastaneye kaldırmıştık. Damarlarından kan boşalmıştı ama farkında değildi. Sabah ezanına doğru sayıklarcasına konuşuyordu. “Abi haşir günü Efendimin (sav) ümmeti, Üstadımın talebesi olduğuma şahitlik et. Ben de sana şahitlik edeceğim. Ailem sana emanet...” diyordu.

Bu olaydan kısa süre sonra bir gece teheccüde kalktım. Ruhumda bir sıkıntı belirdi. Gün boyu da devam etti. İçimde hep aynı ses yükseliyordu. “Şimdi haber gelecek, Hakan vefat etti.” diyecekler diyordum. Bu tedirginlikle akşamı ettim. Birkaç arkadaşla Hizmet Rehberi risalesini okumaya başladık. Telefonum çaldı. Bir ah koptu içimde. Tanımadığım numaraydı. Açtım. Fatih arıyordu. “Abi Hakan…” Yıkılsın dünya! Risale elimde kalakaldı.

Kalkıp evine gittim. Eşi, Hakan’ın dua kitabıyla geldi. Her gün okuduğu duaları, süreleri gösterdi. Sayfaları aralarken “Her gün sizin için dua ediyordu.” dedi. Ne kadar sevindim bilemezsiniz. Vefatından kısa süre önce “Anneciğim Nur talebeleri vefat ettikleri yerde defnedilirler. Cenazemi memlekete götürme. Şeyh Edebali Hazretlerine yakın bir yere defnedin.” demişti. Vasiyeti üzerine Şeyh Edebali Hazretlerine bakar bir tepeciğe defnettik. Rabbimize, Efendimize (sav) ve Üstadımıza, “onlara şahitlik eden” bir mektup gibi emanet ettik.

Çağrı Filminin Şahitliği

Hakan 27 yaşında, dünya lezzetlerini tadamayan dünyasını değiştirmişti. Asr-ı Saadet’te de ondan daha küçük yaşlarda dünyasını değiştiren biri vardı. O günlerde küçük bir kız daha dünyaya doyamadan ahiret yurduna geçivermişti. Babası hüzünlü bir yağmur bulutu halinde Âlemlere Rahmet olarak gönderilen, yağmurun kendisiyle suya kandığı, varlığın gözyaşlarında yıkandığı Hz. Mustafa’nın yanına gelmişti. Kendi hayat filminin en acıklı yerindeydi. Gözyaşlarını tutamıyor, içli içli ağlıyordu. Nihayet bulutlar misali dili çözülüverdi. "Benim küçük bir kızım vardı. Şu yakın derede öldü. Oraya attım." deyiverdi.

Merhametin gözyaşlarından su içtiği Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm onun haline dayanamadı. Evladını kaybeden adamı teselli etmek istedi. O an ancak bir mucize bu acıklı, trajik filmde bir umut olabilirdi. Efendimiz (sav) "Gel, oraya gideceğiz." dedi.

Gittiler. Bulutlar yer değiştirdi gökyüzünde. Zaman renkten renge girdi. Bir zaman sonra dereye vardılar. Varlığa Rabbi adına asude sesiyle şahitlik eden Hz. Mustafa az önce dünya sahnesinden çekilen kızcağıza ismiyle seslendi. Birden derenin içinde masum kızın sesi su sesleri gibi şırıldadı. “Buyurun. Emredin."

Sevgili (sav), “Tekrar peder ve validenin yanına gelmeyi arzu eder misin?" deyince masum kızdan yaşından beklenmedik bir cevap geldi. "Yok, ben onlardan daha hayırlısını buldum.

O masum kızın ailesinin ne kadar teselliye ihtiyacı varsa Hakan’ın ailesinin de teselliye ihtiyacı vardı. Nitekim Peygamberimize ve Bediüzzaman’a aşk ve sadakatle bağlı olan Hakan’ın vefatından sonra onun merkezde olduğu ve şehit olarak vefat ettiğine dair ikram-ı ilahi nevinden kerametvari birçok harikulade hallere şahit olduk. Şehit ve şahit aynı kökten gelir. O’na şahit olarak yaşayanlar elbette ya bizatihi cismen şehit veya manevi şehit olacaklardır. Bütün bunlar bize vefat eden kızı ismiyle çağıran Hz Mustafa’yı, vefat etse bile Peygamberimize şahitlik eden sahabelerin şahitliğini ve Ömer Lütfü Akad’ın Çağrı filmini hatırlattı.

“Çağrı” Hz. Mustafa’nın hayatını anlatan en güzel filmlerden biridir. Film oyuncuları ve ekibi öyle bir manevi atmosfere girerler ki filmde Vahşi, Hz. Hamza’yı şehit edeceği zaman bunun bir film olduğunu unutup Hz. Hamza’yı korumaya kalkarlar. Cümle varlık deruni, içsel bir filmin içindedir. Yaşayan, yaşamayan, canlı, cansız her varlık bir filmin içinde olduğunu unutmuşçasına kâinatın nazik varlığı, varlık filminin başrol oyuncusu Hz. Mustafa’yı korumak, O’na olan sevgisini haykırmak için divana durmuştur.

Sahabelerin Ve Sahabemisal Hayatların Şahitliği

Hakan üç kardeşti. O, en küçükleri olmasına rağmen ailesinin gözünde en kıymetlisiydi. Bediüzzaman ile tanıştıktan sonra ailesine Risale-i Nur’daki hakikatleri anlatmış, onların hayatlarına hayat katmıştı. Fakat artık Hakan dünya sahnesinin perdelerini çekmişti. Kendisine ayrılan rolün sonuna gelmişti. Şimdi ailesinin onları tutup kaldıracak umuda ihtiyacı vardı.

Modern zamanlarda, Risale-i Nur’un çizgisinde sahabemisal bir hayat yaşayan Hakan hayatta olduğu gibi vefatından sonra da şahitlik etmeye devam edecekti.

Asr-ı Saadet’te bahtiyar bir kadın Hz. Mustafa’nın peygamberliğine şahitlik etmiş, O’nun yolundan gitmek, O’nun filminde rol almak adına oğlu ile Medine’ye hicret etmişti. Bir gün beklenmedik bir olay olmuş, gencecik evladı kırkına varamadan kırklara karışıvermişti. Oysa o, annesinin kolu kanadıydı. Annesi evlat acısıyla yıkıldı yıkılacaktı. Kırklara karışan oğul için Hz. Mustafa’ya şahitlik etme vaktiydi. Masum annesi hüzünle ellerini açıp dualar durmuştu. "Yâ Rab! Senin rızan için, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın biatı ve hizmeti için hicret edip buraya geldim. Benim hayatımda istirahatimi temin edecek tek evlâtçığımı o Resulün hürmetine bağışla." diye diye Hakkın divanına varmıştı. Dün şahitlik ettiği Hz. Mustafa’yı bu sefer Rabbinin katında duasına şahit ve vesile kılmıştı. Kalbin derinliklerinden dilin kıyısına vuran içli dualar gökler kapısında karşılık bulmuş, genç dünyaya, hayata tekrar döndürülmüştü. Bu anları İmam-ı Busayrî, Kaside-i Bürde’de kayda geçmiş, tarihe mâl etmişti.

"Eğer alâmetleri, onun kadrine muvafık derecesinde azametini ve makbuliyetini gösterseydiler, değil yeni ölmüşler, belki onun ismiyle çürümüş kemikler de ihyâ edilebilirdi."

Sahabe gencin annesi gibi Hakan’ın annesi de böyle tesellilere muhtaçtı. Nitekim tıpkı sahabe annemiz gibi onun ruhunu da genişletecek, gönlünü ferahlatacak hadiseler yaşanmıştı.

Şehidin Şahitliği

Sâbit ibni Kays ibni Şemmas Yemâme Harbinde şehit düşmüştü. Kabre konulurken, birden kabrin rahlesinde Sabit’in sesi yükselmişti.

"Muhammed Allah'ın Resulüdür. Ebu Bekir sıddıktır. Ömer şehiddir. Osman ise, şefkatli ve iyilikseverdir."

Sabit vefat ettikten sonra da şahitliğe devam ediyordu.

Zeyd ibni Hârice, çarşı içinde birden düşüp vefat etmişti. Eve getirildi. Akşam ve yatsı arasında, etrafında kadınlar ağlarken, birden "Susunuz." dedi. Ardından fasih bir lisanla kelime-i şahadet getirdi. Bir miktar konuştuktan sonra tekrar ebedi menziline çekildi.

Filmin Son Perdesi

Onlar ebedi menzillerine çekildikten sonra da şahitlik etmeye devam ettiler. “Ölümüm hayatımdan daha ziyade hizmet edecek.” diyen Bediüzzaman da onlar gibi yaşamıştı. Sohbetlerinde yaşayan şehitler ve şahitler olan sahabeleri örnek verirdi. Cansız cenazeler O’nun peygamberliği tasdik ederken, “Canlı olanlar tasdik etmese, elbette o câni canlılar, cansızlardan daha cansız ve ölülerden daha ölüdürler!” derdi. O, Hz. Mustafa’ya layık bir hayat yaşayarak O’na şahit olmak adına Hz. Mustafa filminde kendi payına düşen rolü en güzel şekilde oynayarak sahneden inip ahiret menziline çekildi. O böyle film gibi bir hayat yaşadığı için vefatından sonra onu anlatan birçok film çekildi. O, Hz. Mustafa filminde oynamak, O’na şahitlik etmek için dünyadan elini eteğini çekmeseydi, onun hakkında bu kadar film çekilir miydi?

Hepimiz bir filmin içindeyiz. Hepimiz sahabeler başta olmak üzere cümle varlığa yakışır şekilde rolümüzü oynamak, şahitliğimizi ilan etmek zorundayız. Yoksa varlık filmi bitmeden hayatımızın perdesi çekilecek, yaşarken ölenler, ‘Ölü Ozanlar Derneği’ne kaydedileceğiz.

Bu gece Kadir Gecesi. Kendimize yakışanı yapalım ve Hz. Mustafa filminde rol almak, O’na tanıklık ve şahitlik için gecenin perdesini aralayalım.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.