Sırtında Aşktan Bir Yük Kambur Hafız
Isparta Nur talebelerinden Ali Yağcı 1910 yılında Isparta’nın Eğirdir ilçesinde dünyaya gelir. Küçük yaştan itibaren vaktini boş geçirmez; bir yandan davar güder, diğer yandan hafızlığa çalışır. Bir gün at üstünde ezber yaparken dengesini kaybederek düşer. Düşmenin etkisiyle sırt kemiği kırılarak kambur olur. Bundan dolayı halk arasında Kambur Hafız olarak anılmaya başlar. Dedeleri yağ ticaretiyle meşgul olduğu için daha sonra “Yağcıların Kambur Hafız” olarak anılmaya başlar.
Kötürüm Ali ve Topal Hafız'ın Risale-i Nurlar nedeniyle yolu sık sık karakola ve hapse düşer. Fakat Kambur Hafız, Hafız Ali Ergün, Hüsrev ve Tahiri gibi haslarla beraber olmasına rağmen hiç hapse girmez. Son nefesine kadar “Davam için hapse girmek nasip olmadı” diyerek eseflenir.
Daha çok Hüsrev abinin yanında kalem tutmasına rağmen Hafız Ali Ergün’le ruh akrabalığı sebebiyle Üstad tarafından Isparta Hafız Ali’si olarak şereflendirilir. Üstad Ali Yağcı’nın Hafız Ali tarzındaki samimi hizmetlerinden çok memnun kalarak bir mektupla teşekkür eder.
“Hem Hüsrev'in ve Hafız Ali'nin mektuplarında isimleri bulunan sebatkâr kardeşlerime ve Kâtip Osman ve Mehmed Zühtü ve Isparta Hafız Ali'si ve Sava kahramanlarına birer birer selâm ve dua ediyoruz.”[1]
Camilerde imamlık yaparak nafakasını temin eder. Fitre ve zekâtla geçinmesine rağmen Risale-i Nur prensiplerinden taviz vermeden hizmet eder. Hutbe ve vaazlarında Risalelerden bölümler okur. Yüzlerce çocuğa Kur’an ve risale okutur.
Kurtlar yolları bastı
Yoksulluk ve çileyle bezenmiş hayatında kerametvari hâller yaşar. Risaleleri torbaya doldurup bir kış gecesi arkadaşıyla yola koyulurlar. Gece karanlığında dağ yolunda ilerlerken karşılarına bir kurt sürüsü çıkar. Kurtlar ulumaya başlar. Hafız Ali sırtındaki kutsi emanetin değerinin farkındadır. İnsanlığı ebedi saadeti sağlayacak nurani gıdalar olan Kur’an’dan sağaltılmış Risaleleri taşımaktadırlar. Onlar bir asrın değil, Asr-ı Saadetin yükünü taşımaktadırlar. Asr-ı Saadet günlerinde Hz. Sefine Efendimizin (sav) emriyle Yemen Valisini ziyaret etmek için yola düşer. Çölde bir arslanla karşılaşır. Nasıl bir değeri taşıdığının farkındadır. Arkasında dağ gibi Hz. Mustafa (sav) vardır. Arslana seslenir. “Ben Resul-ü Ekrem aleyhissalatü vesselamın hizmetkarıyım.” Emir büyük yerdendir. Arslan mesajı alır. Destur verir, ilişmez. İlişmediği gibi bir de Yemen yolunu gösterir.
Kambur Hafız için gün Hz. Sefine olma günüdür. Arkasında bu dağların piri dağ gibi Bediüzzaman vardır. O coşkuyla sesinin çıktığı kadar kurtlara haykırır. ‘Bizler hain değiliz. Biz Kur’an hadimleriyiz. Biz vazifeliyiz.’ Kurtlar mesajı alır, hemen ulumayı keser, yol verip dağılır. Böylece sağ salim Risaleleri Sav’a ulaştırırlar.
Kambur Hafız hicret ediyor
Zaman zaman Isparta çevresindeki yerleşim yerlerine imamlık için gittiğinden bir ara Üstadın gözünden kaybolur. Üstad Isparta Hafız Ali’si için endişelenir. Bir mektupla endişesini dile getirir.
“Isparta içindeki has ve hâlis kardeşlerimizden, bu âhir mektuplarda, Mehmed Zühtü, Isparta Hafız Ali'sinden haber alamadığımdan merak ettim. Rahatsız değiller mi?”[2]
Hafız Ali Ergün 1944 yılında vefat eder. O gün Hafız Ali ruhunda hizmet etmeye çalışan Ali Yağcı’nın ruhu eksilir. Beden kamburluğuna bir de ruh kamburluğu eklenir. 54 yıl Bediüzzaman aşkı ve Hafız Ali hüznüyle yüzü toprağa baka baka hizmet eder. Risaleler yazar, Kur’anlar okur. Bir gün rüyalarının kapısı açılır. Tıpkı düşlerde olduğu gibi dirilip gelir Üstad. Ali’nin elinden tutup bir saraya götürür. İşte senin cennetteki sarayın, diyerek bütün katları ve odaları gezdirir. Gezi bittikten sonra sarayın kapısını kilitleyip anahtarı Ali’ye verir. Sonra gözden kaybolur.
Belli ki iyi adamlar iyi atlara binip gidecektir. Gelinin ata binme vakti gelmiştir. Melekmisal sevgili bir sabah beyaz atının üzerinde eşiğinde demirleyecektir. Üstad, Ali’sini dünya zindanından cennetin saraylarına götürmeye gelmiştir. Artık beyaz ata binilse, üzerinde Yasin okunsa yeridir. Öyle de olur. Rüyadan sonra torununu çağırır. Yasin oku evladım, der. Torunu dedesini hatırlatan tertemiz sesiyle okumaya başlar. Az sonra Yasin Suresine Kambur Hafızın soluğu karışır. “Eşhedüenlailaheillah ve eşhedü enne muhameden resullah…” sesleriyle dünya zindanına veda ederek Bediüzzaman ve Hafız Ali’nin yaşadığı cennet saraylarına kanat açar. (25.07.1998) Kanat sesleri altında Isparta Sermet Mahallesi Kabristanına sırlanır. O, kabrin sandığında huzurla yatarken arkasında mübarek elleriyle gece gündüz demeden yazdığı dört sandık dolusu Risale-i Nur kalır.
Ne mutlu yaşadığı gibi vefat edenlere…
Ne mutlu dualarla dünyaya veda edenlere…
Ne mutlu hayatını ebedi hakikate feda edenlere…
Mevla cümlesine rahmet eyleye…
*Kaynak: Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali Ergün / Mustafa Oral / Hiçbişey Yayınları (Genişletilmiş 2. Baskı)
https://www.kitapyurdu.com/kitap/gokyuzu-rahlesinde-hafiz-ali-ergun/619798.html&publisher_id=10964