Tabiatın işleyişine baktığımızda, gökte dolaşan ışık kümelerini seyrettiğimizde, kendimize, insana ve insanlığımıza baktığımızda… bunca hareket, istek, çaba ve gayelerin aşksız olması elbette düşünülemez.
Her şey bir aşkın peşinde koşarken ve ararken bunu da dillendirmekten geri kalmıyor.
Tabiattaki seslerden, taştan, çiçekten, kuştan başlayarak her türden canlı ve cansızlara kadar sessiz bir şey olmadığına göre, sessiz kalmış bir aşktan da söz etmek mümkün değildir demektir. Gezegenlerin, yıldızların, büyük ışık kütlelerinin muazzam seslerini, sivrisineğin ince melodisiyle birlikte, oradan otların rüzgar sesine katılarak yaptıkları seslenişle Bediüzzaman'ın tabiriyle bir 'musika-i Rabbani' kurması böyle büyük ve organize bir aşkın aynı yere gidecek sözlerini seslendirdiğini gösterecektir.
İnsan da kainatı ve üzerindeki soyut atmosferini içine alan bir büyük bostanda, yine Bediüzzaman ifadesiyle 'o bostanın şair denen bülbülleri'nin ağzıyla bu büyük seslenişe sözüyle katılması, şiir denilen hikmetin ifadesinin, aşkın en güzel söyleme gayretini de gördüklerini; isteklerini ve gayelerini ifade edişi olduğunu anlıyoruz.
Şiir derken, insanı kainat ve eşya boyutunda büyük orkestraya katan büyük katılışı anlıyoruz. Şiirin en yükseği demektir ki duada kendini bulur.
Bu büyük duanın ve aşkın en yüksek noktasındaki haykırışın, hayalden gemiciklerde yükselerek tanrıya ulaşan ve savaşan şairlerle karışmaması gerekiyor. Şiir mekanını ve zamanını doğru bulmalı ve hayalden hakikate yol açabilmelidir.
Hayal gemisinde çoğu şişen insanın rüyaların doğru atmosferine atlayabilmesi gerekir bu durumda. Rüyalar şiirin gerçek rotasını daha kolay gösterebilir. Burada insan iradesini bırakıp verilenle yetinecek, tabirlerini soyut bostanındaki aşkın ve hakikatin ateşleriyle pişirecektir.
Aşkın rüyada ve rüyayla pişirilmesi Yusuf Peygamberden kalan bir mirastır. Aşkın dilini rüyada çözerek, rüyada aşkı yaşamak ve gerçek hayatta 'aşk içre rüyaları' dillendirmektir. Kur'an bize her konuda rehber olduğu gibi, Yusuf Peygamberin bu yöntemini de ders vermektedir.
"Aşk İçre Rüyalar" Mustafa Oral'ın görmek ve anlatmak için seçtiği bir yoldur; yıllardır bu yolda koşar ve her konduğu dalda ve her girdiği mekanda bunu arar ve anlatır. Mustafa'nın şairliği her metni bu büyük coğrafyada bir büyük arayışa, yakarışa ve duaya dönüştürür. Büyük şiirin rüyayla aşk içre en nihayet noktası olan duaya kavuşması diline ve sesine yüksek bir ateş ve uyum getirmiştir.
"Aşk içre rüyalar"ın öykü olarak sınıflandırılması Mustafa'nın sınırları belli coğrafyalardaki özel deneyimlerinin aşk içre rüyalardaki, rüya içre aşkları da barındırdığının kanıtı olarak görülmelidir. İnsan o kadar çok yaşar ki, her gün neredeyse yeni bir aleme açılır, her açıldığında başka bir alemi olur.
Alemini dolduran insan taşar, bu aşktan başka bir dili olmayan, şiirden başka bir sesi çıkmayan ve duadan gayri menzili bulunmayan bir yap-bozdur. Mustafa'nın öyküler içersindeki oyunları bir oyalanmaktan öte, aşktan içre, rüyadan derine, hayalden başka, gerçekten öze bir akıştır.
Mustafa Oral'ın "Aşk içre rüyalar"ı, aşk gemisinde yalnız ve rotasız kalanlara; Bediüzzaman'ın, Barla'da, Çam Dağı'nda Katran ağacını hayalinde heybetli bir kaptan köşkü gibi döşeyip, altında uzanan büyük Barla Denizini (Eğirdir Gölü) kainat olarak tasavvur ederek, gerisini aşk içre rüyalara bırakması ve sonundaki Esma zikriyle başlayıp yine aynı şekilde bitecek 'şiire benzer ama şiir de olmasa gerek' şekle bürünmesi gibi; bir fener, bir dürbün, bir dost ve dert ortağı arkadaş, civanmert bir yoldaş olarak ortaya çıkıyor.
Mustafa'nın öykülerindeki her kanat çırpış, her bir akış kainat genişliğinde bir bostanda sürerken, geminin ilerleyişi aynı zamanda hep aynı mekanın etrafında dönmesi ile gerçekleşebiliyor. Kabenin muazzam silüeti, bir direk gibi geminin ortasında dikili duruyor; her söz oradan güç alıyor, etrafında dönüşünü tamamlanmadan havalanmıyor, akışa geçmiyor. Kabe ki, merkezidir kainatın, soyut bostanının, şiirin ve şairlerin...
Nurudur ki, Efendimiz (asm)... O'nu görmeyen rüya, O'na değmeyen aşk, O'na açılmayan tasavvur, O'na yaklaşmayan ses, O'ndan bahsetmeyen söz ve kelam, O'nu anlatmayan kitap olamaz...
"Aşk İçre Rüyalar" da başka türlü bulunamaz...
Her aşktan bahseden taşlar, ağaçlar, hayvanlar, ay ve yıldızlar, kuşlar, şairler O'nu (asm)tanımayıp, tanıdığına şehadet getirmeyip, kendini tanıtmadan geçemezler buralardan...
Mustafa Oral'ın "Aşk İçre Rüyalar"ı aşkın hakikatle yoğrulan tonlarını okuyucuya sunarken, akışını, bakışını, aşkını ve anlayışını birer tohum gibi alemlere saçmayı başarabiliyor. Buradan okuyucuya yeni çiçekler, resimler, aşk öyküleri, kavrayış zenginlikleri toplamak için fırsatlar sunuluyor.
Aşk İçre Rüyalar/ Mustafa Oral/ Sütun Yayınları. 2014. Ocak