Röportaj: Nurettin Huyut / Kemal Benek – Risale Haber
İHH gemisi Mavi Marmara ile Gazze’ye doğru yola çıkan yazarımız Mustafa Özcan, İsrail askerlerinin saldırılarını ve sonraki gelişmeleri anlattı
KOCA BİR DONANMA İLE KARŞI KARŞIYA KALDIK TAM BİR SAVAŞ DÜZENİ VARDI
İsrail askerlerinin baskın anında, o gün orada neler oldu, neler yaşadınız?
Baskından saatler önce çok çok uzakta iken İsrail gemilerinin bizi takip ettiklerini gördük. Çıplak gözle zor da olsa görünüyordu. İsrail gemilerinin takip ettiğini fark ettikten sonra bizden uzak olan yardım filosundaki diğer gemilerimiz bize yaklaştılar ve bizimle birlikte gitmeye başladılar.
Pazarı pazartesiye bağlayan geceydi. Bazı arkadaşlarla birlikte önceki geceler hep güvertede yatıyordum. Fakat emniyet ve güvenlik tedbiri olarak dediler “bu gece kimse güvertede yatmayacak.” Bu tedbir işe yaradı. Hakikaten güvertede yatıyor olsaydık İsrail askerlerinin hedefi olabilirdik. Çünkü, bizim yattığımız yerler indirme ve çıkarma sahasıydı. O nedenle arkadaşlar bizi aşağı salonlara aldılar. Bizim yerlerimize de yatmak için değil de nöbet tutmak için nöbetçiler koydular. Çünkü İsrail’in her an saldırma ihtimali vardı. Bizi yakın takibe almışlardı. Daha sonra koca bir donanma ile karşı karşıya kaldık. Tam bir savaş düzeni vardı.
Yani tam bir ordu şeklinde üzerinize geliyorlardı öyle mi?
Tabi Tabii !.. O andan bir gün önce bir bayan söylemişti. “Bizi dört tane savaş gemisi takip ediyor” diye. Zaten daha sonra bunun sayısı arttı. Zaman zaman helikopterler üzerimizden geçiyordu. Gökyüzünde garip hadiseler oluyordu. Bazı arkadaşlar çıplak gözle gördüklerini söylüyorlardı. Ben görmedim ama gözleri daha keskin olanlar öyle söylüyordu.
EMANET MALI KORUMAK AMACIYLA SİVİL BİR DİRENİŞ OLDU
Bu kadar büyük askeri güçle, sivil bir geminin üzerine gelmelerindeki amaç ne olabilir? Neden bu kadar geniş tedbir almışlardı?
Demek ki, İsrail bu meseleyi kendi dünyasında çok büyütmüş… Aslında o donanma ile bize şunu yapabilirdi. Bizi geri dönmeye mecbur edebilirdi. Zorla geri gönderebilirdi buna gücü yeterdi. Fakat onu yapmak yerine gemiyi ele geçirerek bizi ille de İsrail’e götürmek ve orada gözdağı vermek istiyordu. Bundan bu anlaşılıyor. Tam bir savaş pozisyonu almışlardı. Nitekim esir aldıktan sonra bize refakat eden donanma gemilerini görünce bu kanaate vardık. Hayretimiz daha da arttı.
Yani adamlar bize karşı tam bir savaş provası yaptılar. Hâlbuki karşılarında savaş gemisi yoktu, savaşa giden insanlar da yoktu, netice itibariyle bizler, gemidekiler barış gönüllüleriydik. Ama orada nefsi bir müdafaa oldu. O da şundan oldu; emanet malı korumak amacıyla sivil bir direniş oldu, ama bu sivil direnişte hiçbir şekilde silah kullanılmadı zaten hiçbir şekilde kimsede silah da yoktu.
Yani “pabucu ucuzca satmamak” diye bir tabir var. O manada milletin malına sahip çıkmak anlamında oradakiler direnç gösterdiler. Olan biten bu… Dediğim gibi İsrail bize karşı savaş pozisyonundaydı ve bir savaş uygulaması yaptı, tatbikat demek zor olur ama savaş yaptı demek daha doğru. Bizi aheste aheste Aşdod Limanına çektiler.
Limana gidene kadar nasıl davrandılar?
Operasyon saat 5’e kadar, yarım saat veya bir saat kadar sürdü. Bizi bir yere topladılar. Operasyon bittikten sonra sağlam veya yaralı ayırt etmeksizin bizi geniş salonlara indirdiler. Yaralıları taşımada yardım ettik, doktorlarımız vardı, doktorlarımız derhal yaralılara müdahale ettiler. Kan durdurucu, çeşitli operasyonlar yaptılar.
GEMİYİ HELİKOPTER PİSTİ HALİNE GETİRDİLER
O esnada sizin gözlemlerinize göre gemide kaç asker vardı?
Gemideki askerler sürekli değişiyordu. Şöyle; ilk önce sanırım 40 asker inmişti ama daha sonra helikopterlerle sürekli asker sevk ediyorlardı. O birkaç saat içinde ilk gelen askerler gittiler yenileri geldi. Daha sonra onlar da değiştiler yani sürekli askerler değişiyordu. O nedenle asker sayısını bilemiyorduk. Bir askeri korsanlıktı. Sonra bizim gemiyi helikopter pisti haline getirdiler. Limana gidinceye kadar bu böyle davam etti bu arada bazı yaralıları helikopterle taşıdılar. Resimlerde de görmüşsünüzdür yaralıları taşırken ellerine kelepçe vuruyorlardı.
Yaralılara tıbbi müdahale etmeleri gerekirken aksine ellerini bağladıkları için kan kaybına neden olduklarından bazı yaralılar bu şekilde kaybedilmiş de olabilir. Öyle söyleniyordu…
HELİKOPTERLER SÜREKLİ KALKIP İNİYOR, ÜZERİMİZDE DURUYORLARDI
Limana ulaştıktan sonra sorguya mı aldılar?
Önce gemide üç saat bekledik. Kıbrıslı bir arkadaş vardı onu tercüman yapmışlardı. Ellerimizi havaya kaldırmamızı istediler ve arkasından da ellerimizi bağladılar. Kelepçe vurarak güverteye çıkardılar. Ve güverteye yaydılar. Helikopterler sürekli kalkıp iniyor, bazen de üzerimizde duruyor ve bize çok yakın bir şekilde hareket ediyorlardı. Bu nedenle de çok sert rüzgar esiyordu. Hatta bazen arkadaşlarımıza tutunmak zorunda kalıyorduk. Neredeyse uçacak gibi oluyorduk. Eğer birbirimize tutunmasak, yalnız olsak belki de savrulabilirdik. Ayrıca bu üç saati güneşin altında bekledik, çok etkili bir güneş vardı, çok fazla sıcaktı…
BİZE SU VEREN İNGİLİZ BAYAN SÜREKLİ AĞLIYORDU
Bu arada size yeme içme gibi imkanlar tanıyorlar mıydı?
Yemek yemedik ama bazı hanım gönüllülerin ellerini bağlamamışlardı, biz güvertenin arka bölümündeydik, iki tane İngiliz bayan gönüllü vardı, birinin ismi Sarah… Diğerinin ismini bilmiyorum. Onlar Mavi Marmara’nınbidon sularından biri bidonu taşıyordu diğeri su doldurup içiriyordu. Orada ilginç bir manzara oluştu o İngiliz arkadaş ile daha önce görüşmüştük, bizi öyle görünce dayanamadı ağlamaya başladı, gözlerinden yaşlar geliyordu. Sürekli ağlıyordu. Yani bize su dağıtırken sürekli ağladı, sürekli gözyaşı döktü, çok müteessir olmuştu.
Sonra o bayanlar kenarlarda hasırlar vardı onları bizim üzerimize örtmek istediler ama İsrail askerleri buna müdahale etti. Onları itip kaktırdılar, onlar da bu durumdan dolayı çok mahçup oldular.
Birkaç saat sonra bu sıkı uygulama kısmen hafifledi, bazılarının elleri arkadan bağlı idi. Şayet o şekilde daha fazla kalmış olsaydık kalıcı sakatlıklara neden olabilirdi, çok kötü sıkmışlardı. Mesela benim sağ elimin şahadet parmağı o günden bugüne hala ağrıyor. Bir şeye dokunamıyorum, dokunduğum zaman hakikaten ağrıyor. Yani çok sıkı bağlamadan dolayı kan dolaşımında zayıflama olmuştu o nedenle de bazı parmaklar etkilenmişti. Şayet devam etseydi kangren falan olabilirdi.
Parmağım hala ağrıyor, ayrıca kollarım güneş altında yandı, ayaklarımda hala karıncalanma sürüyor. Daha sonra gazetecileri ve milletvekillerini çağırdılar, biz de gittik aşağıdaki salonlardan birine aldılar.
BİZE HERHANGİ BİR YİYECEK VE İÇECEK VERMEDİLER
Tek tek mi çağırıyorlardı?
Hayır, “gazeteciler gelsin” diyorlardı. Belgeleyebilen gidiyordu. Alıp aşağıya indiriyorlardı. Bizi aşağıya aldıktan sonra ellerimizi çözdüler. Daha sonra nakil esnasında tekrar taktılar. Naklederken kelepçe takıyorlardı. Sadece gazetecilerin ve milletvekillerinin kelepçelerini çözmüşlerdi. Diğer gönüllülerin kelepçelerini hiç çıkarmadılar onlar devamlı kelepçeli kaldı. Aşağı salona indikten sonra ellerimiz de çözüldükten sonra daha fazla su içme ve oradaki erzaklardan kullanma imkânımız oldu. Onlar getirmediler gemide bulunanlardan yararlanmış olduk. Yani askerler bize herhangi bir yiyecek ve içecek vermedi.
Bazı gönüllüler acı bir su içtiklerinden bahsediyor. Size de böyle bir su içirdiler mi?
Hayır, sanırım o başka gemidekilere verilmiş biz ona şahit olmadık. Mavi Marmara gemisinde herhangi bir şekilde acı bir su içirilmesine şahsen ben şahit olmadım…
Sorguda ne tür sorular sordular?
Önce, “İsrail, durun dediği halde neden bu yolculuğa devam ettiniz?” şeklinde ve buna benzer sorular sordular. Başka da bir şey sormadılar. Zaten biz bilinen yazarlardık. İşte Ahmet Varol, Hakan Albayrak, ben, Ramazan hoca vardı, Rıdvan Kaya gibi arkadaşlar vardı. Onlara da mutat sorular sorduklarını sanıyorum. Özel bir sorgulama olmadı. Yani bütün sorular sadece gemi ile alakalı idi. Şahsımızla alakalı veya dernekle alakalı bir durum yoktu.
BİRBİRİMİZDEN AYRILMAYALIM, İSRAİL’İN NE YAPACAĞI BELLİ OLMAZ
Bu arada dünyadaki tepkilerden haberiniz oldu mu?
Hayır bizim olmadı. Yalnız hapishaneye naklimizden dolayı, avukatlar geldi. Türk elçiliğinden, ya birinci veya ikinci katipti bir bayan geldi. O bizimle konuştu bizim şikâyetlerimizi aldı, teselli etti. Onun dışında Arap avukatlar dünyada olup biteni bize anlattılar, dünyada büyük bir tepkinin olduğunu söylediler. Onların gelmesi bize büyük teselli oldu. Bize güven duygusu geldi. Bu önemliydi çünkü İsrail’e karşı kimsede güven duygusu yoktu. Bir İngiliz arkadaş, “birbirimizden ayrılmayalım, İsrail’in ne yapacağı belli olmaz” diyordu…
Dolayısıyla tek kaldığımızda İsrail askerlerinin her şey yapabileceği, öldürebileceği, işkence edebileceği gibi duygular olduğundan dolayı o ana kadar tedirgin idik lakin, elçilikten elemanların gelmesi, ardından Filistinli avukatların gelmesi ve dünyanın tepkisinden bahsetmesi bize teselli oldu bu duygudan kurtulduk ve ondan sonra daha rahat olduk.
BU OLAY GAZZE SALDIRILARINDAN DAHA BÜYÜK BİR OLAY OLACAK
İsrail’e karşı bu kadar büyük bir tepki olacağını bekliyor muydunuz?
Bir tepki olacağını tahmin ediyorduk, hatta ben diyordum, “bu olay Gazze saldırılarından daha büyük bir olay olacak.” Çünkü evet belki orada çok acı şeyler oldu 50 Hamas askeri öldürüldü, yüzlerce sivil öldürüldü, belki bilanço daha ağır idi… Ama burada 30’dan fazla ülkenin temsilcisi, gönüllüsü vardı, yani bu bir küresel gemi idi… Gazze’den farklı bir durumu vardı, herkesin paylaşacağı bir olaydı, mesela Fas’tan 6 kişi vardı, Cezayir’den 30 kişi vardı. Aramızda milletvekilleri vardı. Endonezya’dan 11 kişi vardı, Malezya’dan, İsveç’ten bir Yahudi katılmıştı, bizlere selam verip selam alıyordu.
Şöyle diyebilirim, İsveç’ten Yemen’e kadar, Kazablanka’dan, Cakarta’ya kadar büyük bir katılım, büyük bir temsil vardı. Bundan dolayı olayın duyulacağı kanaati vardı, hakikaten de beklediğimiz gibi de oldu. Büyük bir infial oldu ama, bunu gerçekleşmiş olması başka bir şey, aynelyakin olması güzel bir durum. Yani “bu kadarını beklemiyorduk” demek istemiyorum. Böyle bir beklenti vardı ve bu beklenti gerçekleşmiş oldu, bizim sevindiren husus buydu…
“İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiler artık eskisi gibi olmaz” şeklindeki yorumlara katılıyor musunuz?
Zannederim öyle olur. Şöyle, bir takım yazarların da bahsettikleri gibi nedense Türkiye ile İsrail ilişkileri kademe kademe geriledi, sadece bugünün işi değil Gazze olayları ile doruğa çıktı. Çünkü Olmert o zaman başbakanken geldi ve başbakana bilgi vermedi aynı karede görüntü vermek istedi… Ama gitti, saldırı yaptı. Bu da Türkiye’yi ve gerçekten hükümeti rahatsız etti… Sanki Türkiye de bu işten haberdarmış gibi göstermeye çalıştı. Bu meseleyi Türkiye de paylaşıyormuş gibi, izin almış gibi bir hava vermek istediler.
O da ilişkilerin dönüm noktası oldu, ondan sonra büyükelçi Çelikkol’a yapılan muamele, bu son hadise de bardağı taşıran son damla oldu diyebiliriz.
GEMİDE BÜYÜK BİR RUHANİ BİR UYUM VARDI
Mavi Marmara’dan Risale Haber’e gönderdiğiniz yazıda Bediüzzaman’ın bahsettiği Hıristiyanların dindar ruhanilerinden bahsetmiştiniz…
Evet gemide büyük bir ruhani hava vardı, ruhani bir uyum vardı. Hıristiyanlar, Müslümanlar birlikteydi. Şöyle enteresan bir şey; Yunan bayrağı ile Türk bayrağının sarmaş dolaş olması… Yunanlı parlamenter vardı bizim bölümde kalıyordu. Hatta diyorlardı “Atina-İstanbul el ele” birlikte tempo tutuyorlardı. Yani daha önce hayal bile edilemeyen şeyler bu yolculuk esnasında gerçekleşiyordu. Gerçi 1999’dan bu yana Yunanistan ile bağlar kuvvetleniyordu ama bu olayla daha da pekişmiş oldu.
Sadece Yunanla Türkiye değil, Ortodoks kilisesinden, Katolik kilisesinden vardı onlar da kendi aralarında uyum içinde idiler. Bahsettiğimiz Başpiskopos vardı, gerçekten ruhani ve çok vakur bir adamdı. Kur’an’da da bahsedildiği gibi Hıristiyanların dindar ruhanilerinin mütevaziliğini temsil ediyordu.
Bütün bunlar bir kez daha kaynaşmaya vesile oldu. Yani ırklar kaynaştı, çeşitli din mensupları kaynaştı ve biz bu kaynaşmayı orada yaşadık. O yolculuk bunu temin etti, “Gazze olayından sonra buna da hizmet etti” diyebiliriz.