En büyük mutluluk, Allah’a imandır, iman ettiği Zat’a itaat etmek ve dua etmektir.
Bir müslümanın her şeyini Allah'tan istemesi, her derdine ondan derman beklemesi kadar büyük bir mutluluk olamaz.
Mutluluk daha çok saadet kelimesi ile ifade edilir.
Sözlükte “kısmetli ve talihli olmak, uğurlu gelmek” anlamındaki sa‘d kökünden isim olan saâdet kelimesi kısaca “talih, uğur, bereket” kelimeleriyle karşılanmakta, saadetin karşıtının şekāvet (talihsizlik, bedbahtlık) olduğu belirtilmekte, bu bağlamda saadet “iyi ve hayırlı olana ulaşma, Allah’ın kişiye bereket ihsan etmesi, onu mutlu kılması” şeklinde tanımlanmaktadır. (Râgıb el-İsfahânî, “sad” md.; Lisânü’l-Arab, “sad” md.; Tâcü’l-arûs, “sad” md.; Kāmus Tercümesi, “sad” md.)
Saadet ve şekāvetin açıklanmasında mutlaka dış bir varlığın etkisi, bu manada şans ve kısmet söz konusu edilmektedir. İslâm’dan önceki dönemde bu tesir genellikle yıldızlar, zaman (dehr) gibi astroloji ve mitolojiye ait birtakım sanal güçlere bağlanırken İslâm’a göre saadet ve şekāvet konusunda Allah’tan başka varlıkların ve olayların etkisi olsa da bunlar birer araçtan ibaret olup asıl ve nihaî sebep Allah’ın ilim, irade ve kudretidir.
Kuran-ı Kerîm’de saadet kelimesi yer almamakta, Hûd sûresindeki ayetlerde (11/105-108), şekāvet kavramıyla birlikte fiil ve isim olarak geçmektedir. Bu ayetlerde insanların mahşerde yargılanmak üzere bir araya getirilecekleri bildirildikten sonra kiminin bedbaht (şakī), kiminin mutlu (saîd) olacağı, bedbaht olanların ateşe atılacakları, orada sonsuza kadar ah edip inleyecekleri, mutlu olanların cennete konulacakları ve orada bitmeyen bir lutfa kavuşacakları ifade edilmektedir.
Bunun yanında Kuran’da hasene, tayyib, rızık, hayır, felâh gibi hem dünyevî hem uhrevî saadete; yine fevz, necat, sürûr gibi özellikle uhrevî saadete işaret eden başka kelimeler sıkça geçer. Ahiretteki bedbahtlık ve yaşanacak acılar için hüsran, hızy, hüzün, havf, azap gibi kavramlar kullanılmıştır.
Kuran’da uhrevî mutluluğu iman, sâlih amel, takvâ, ihsan gibi olumlu nitelik ve davranışlara sahip olanların hak edeceklerini anlatan çok sayıda ayet bulunmaktadır.
Kuran-ı Kerîm’deki saadetle ilgili kavramlar hadislerde de yer almaktadır.
Ayrıca saadet kelimesi hem dünyevî hem uhrevî mutluluk bağlamında kullanılmıştır. Buna göre;
- erdemli eş, rahat bir mesken, değerli binek (Müsned, I, 168)
- ve iyi komşu (Müsned, III, 407) kişi için saadet ve mutluluk kaynağıdır.
Yine;
- kadere rızâ (Tirmizî, “Ķader”, 15),
- ömrün uzun olması (Müsned, III, 332),
- fitnelerden uzak durma (Müsned, I, 327; Ebû Dâvûd, “Fiten”, 2),
- başkalarının hatasından ders çıkarma da (Müslim, “Ķader”, 3; İbn Mâce, “Muķaddime”, 7)
saadet sebepleri olarak gösterilmiştir.
İmam Gazzâlî, öteki İslâm ahlakçıları gibi ilim ve hikmetten duyulan aklî hazzın diğer bütün hazlardan üstün olduğunu yine onların gerekçelerine dayanarak savunmuştur. Aklî hazların en değerlisi bilginin verdiği haz, bilginin en değerlisi de marifetullahtır, Allah’ı tanımaktır; marifetullahın insan için mümkün olan en yüksek derecesine ancak ahirette ulaşılabilir. (İhyâ, II, 25-26; III, 85, 242-245; Mîzânü’l-amel, s. 3-4, 119; Mişkâtü’l-envâr, s. 10-12)
İnsan doğal olarak güzelliği sever, çirkinlikten hoşlanmaz. Güzelliğin derecesi bilgi, erdem ve amellerdeki yetkinlik seviyesine göre değişir. En yetkin varlık Allah olduğuna göre mutlak güzel olan da O’dur. İnsan için gerçek yetkinlik ve güzellik, dolayısıyla tam mutluluk Allah’a yönelmededir. Hadis olduğu söylenen bir rivayette yer alan, “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanınız” ifadesinde kastedilen şey budur. Ancak Allah’ın ahlakı ile ahlaklanıp O’na mümkün olan en ileri derecede yaklaşmak ahirette mümkün olacaktır. Böylece insan, güzelliği ve ondan doğan mutluluğu da en ileri derecede ahirette tadacaktır. (İĥyâ, IV, 139; Mîzânü’l-amel, s. 102-108)
İslam alimleri ve düşünürleri saadeti kesin biçimde bedensel hazlardan ayırarak asıl saadetin aklî ve manevî bir haz olduğu, bilgi ve erdemle yetkinleşmiş ruhun bu dünyada saadeti eksik de olsa tadabileceği, bununla birlikte en yüksek saadetin ölümden sonra gerçekleşeceği noktasında birleşmiş, bunu da ittisal, likā, teşebbüh, tahalluk gibi Allah’a yakınlık mertebesini gösteren kavramlarla irtibatlandırmıştır.
Müslüman alim ve düşünürler bütün zihinsel ve bedensel, bireysel ve sosyal faaliyetlere insanı iki dünyanın saadetine ulaştırmaya elverişli olup olmadığı ölçüsüne göre değer yüklemişlerdir. Bu durum, çok farklı konulara dair kitapların başlıklarında saadet kelimesine yer verilmesinde görülmektedir.
Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivâyetle, dünya ve ahirette mutlu olmak için okunacak dualardan biri şöyledir:
اَللّٰهُمَّ أَصْلِحْ لِي دِينِي الَّذِي هُوَ عِصْمَةُ أَمْرِي ، وَأَصْلِحْ لِي دُنْيَايَ الَّتِي فِيهَا مَعَاشِي ، وَأَصْلِحْ لِي آخِرَتِي الَّتِي إِلَيْهَا مَعَادِي ، وَاجْعَلِ الْحَيَاةَ زِيَادَةً لِي فِي كُلِّ خَيْرٍ ، وَاجْعَلِ الْمَوْتَ فِيهِ رَاحَةً لِي مِنْ كُلِّ شَرٍّ
اَللّٰهُمَّ مَتِّعْنِي بِسَمْعِي وَبَصَرِي، وَاجْعَلْهُمَا الْوَارِثَ مِنِّي، وَانْصُرْنِي عَلٰى مَنْ ظَلَمَنِي، وَأَرِنِي فِيهِ ثَأْرِي
اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ صِحَّةً فِي إِيمَانٍ ، وَإِيمَانًا فِي حُسْنِ خُلُقٍ ، وَنَجَاحًا يَتْبَعُهُ فَلاحٌ وَرَحْمَةً مِنْكَ ، وَعَافِيَةً وَمَغْفِرَةً مِنْكَ وَرِضْوَانًا
أَعُوذُ بِوَجْهِ اللَّهِ الْكَرِيمِ، وَبِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّاتِ اللاَتِي لاَ يُجَاوِزُهُنَّ بَرٌّ وَلاَ فَاجِرٌ، مِنْ شَرِّ مَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ، وَشَرِّ مَا يَعْرُجُ فِيهَا، وَشَرِّ مَا ذَرَأَ فِي الْأَرْضِ، وَشَرِّ مَا يَخْرُجُ مِنْهَا، وَمِنْ فِتَنِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، وَمِنْ طَوَارِقِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، إِلاَّ طَارِقًا يَطْرُقُ بِخَيْرٍ يَا رَحْمَنُ
Allah’ım! işimin koruyucusu dinim ile beni ıslah eyle. Geçimimi sağladığım dünyamı benim için ıslah eyle. Ebedî yaşayacağım ahiret hayatımı ıslah eyle. Hayatı benim için bütün hayırları artırmaya vesîle eyle. Ölümü de bütün şerlerden korunarak rahata ermeye vesîle eyle.
Allah’ım, işitmem ve görmem ile beni faydalandır. Onları bana varis kıl. Bana zulmedene karşı yardım eyle. Ondaki intikamımı bana göster.
Allah’ım Sen’den îmanda sıhhat, güzel ahlâkta îman, arkadından kurtuluş gelen muvaffakiyet, katından rahmet, âfiyet, mağfiret ve rızâ istiyorum.
Allah’ın kerîm olan rızası ile, Allah’ın, muttakî olsun, fâcir olsun hiç birinin ondan daha güzeline söyleyemeyeceği mükemmel kelimeleri ile, semadan inen, semaya yükselen şerlerden, yeryüzünde yarattığı şerden, yeryüzünden çıkan şerden, gece ve gündüzün fitnesinden, hayır getiren şeyler hâriç gece ve gündüz gelen musibetlerden San’a sığınırım ey Rahman! (bk. Taberânî, Dua, 121, nr. 1455; Hâkim, Müstedrek, I, 704, nr. 1918, 1919; Mâlik, Muvatta’, II, 950, nr. 10)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet