Bir ressam için mutsuzluk nedir? Nasıl bir resimle ifade edilebilir? Peki ya bir bestekâr için hangi âhengin içinde saklı durur? Hangi notanın kaç vuruşluğunda ortaya çıkar? Bir nakkaşın hangi çizgilerinde anlam bulur? Ve en önemlisi, bir şâir için hangi kelime yığınında katmerlenerek, beyaz sayfanın tümüne bir mürekkep misali yayılma azmi içinde gün ışığına çıkar? İnsan bu, merak ediyor işte
Rengi sarıysa ressamın tuvalinde durgun duran resmin ve mevsimlerden sonbahar boy gösteriyorsa fırça darbelerinde, endamını göstere göstere konuşan mutsuzluktur. Kıvrılmışsa elifin o ince beli, nuna dönüp bir de siyah noktayı almışsa üzerine, kıvrıla kıvrıla sarıp sarmalayan mutsuzluktur nakkâşı. Hele varsa imale bir elifin üstünde, âhı yükselmiştir artık arşa mutsuzluğun.
Şâire ne demeli? Hava, ışık, ateş, su, rüzgâr, toprak ve benzeri her şey, birden mutsuzluğun saçtığı kıvılcımlar olmaz mı? Anlayacağınız; mutsuzluktur adı şâir için yapılan her şeyin. Leylası, Aslısı, Şirini piyonudur sadece edebiyat sayfalarının baş köşesini kaplayan şiirlerin. Şâh ise şâiri söz konusu şiirlerin, mat eden mutsuzluktur coşkuları. Mesela dalgalar mutsuzluk için kıyıya vurur, hep vuslata hasret bir mutsuzluğu haykırmak için şiirlerde çılgınca boy gösterir. Her ne kadar Yahya Kemalin mısralarında alsa da Açık Deniz namını, kapalıdır aslında. Ve bir mutsuzluk tablosunun neferidir artık deniz.
Çoğu zaman şâir için anlatılamayan duyguların adı olur mutsuzluk. Mesela, Ağlasam, sesimi duyar mısınız?/ Mısralarımda dokunabilir misiniz/ Gözyaşlarıma ellerinizle? diyorsa şâir, vaktidir târifi zor bir mutsuzluk ağına düştüğünün. Bir şirpençe misali halsizleştirmiştir onu artık. Çünkü nihayetinde, Bir yer var biliyorum/Epeyce yaklaşmışım/Her şeyi söylemek mümkün diyecek. Evet, diyecek demesine; ama her zamanki gibi mutsuzluğun dışavurumu olan Anlatamıyorum kelimesini de bir mühür, bir nişan gibi en sonda kullanmayı ihmal etmeyecektir.
Yaş otuz beşse ve hayaller gerçekleşmemişse, Her doğan günün yeni bir dert olduğunu/İnsan bu yaşa gelince anlarmış mısraları dilde pelesenk olmuştur artık. Mutsuzluk belirmişse bir ayna misali şâirin karşısında, gözbebeklerine aksediyorsa şayet, Neden bana düşman görünürsünüz/Yıllar yılı dost bildiğim aynalar mısrasını dillendirmenin fecridir. Çünkü, Su insanı boğar, ateş yakarmış mısrasının gerçekliği, mutsuzluk dolabının içinde paket hâlinde sunulmuştur şâire.
Mısralar bir hançer gibi saplanırken yüreğine, aşkın tâ kendisinin mutsuzluğu getirebileceğini düşünmeye başlamıştır artık şâir. Ferhat olur, dağları deler Şirin için; ama canından olur. Mecnun olur; çöllere düşer, perişan olur. Modern çağda Mona Roza derken, aslında bir ömür çekeceği yalnızlığın ismini söyler bir yandan.
Şâir ve şiir kervanı geçer Artık, Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel/Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu/Bu derde düşmeden önce gerçekliğinin vaktidir. Âhı yükselir semaya sözlerin, gök gürler ve hüzün olup yağar besteler. Mutsuzluğun tamamlanması gereken bir parçası olan hüzün dolu şarkılar, hep birlikte mutsuzluğun armonisi oluverir. Değil mi ki tanımı yapılamıyor, değil mi ki resmi çizilemiyor mutsuzluğun; Mahur Beste tadında ağlatan nağmeler olabilir mi mutsuzluk? Kim bilir, yeri gelir Nihavend tadında olan hayatı Mahurşehnaz Saz Semaisi yoluna koyduktan sonra, nihayetinde Buselik makamına mı oturur mutsuzluk?
Gün gelir Şakaklara kar yağar ve bitmemişse mutsuzluk, hâlâ hissediliyorsa ensede nefesi onun, Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar/Yeryüzünde sizin kadar yalnızım diye başlayan şarkı konar dudaklara. Artık şarkılarda başköşeyi alır mutsuzluk mezara kadar. Ve mâzi, hâl ve istikbal ister istemez birbirinden farklı; ama hep aynı duyguyu; mutsuzluk tablosunu sunar anbean şâirin, bestekârın, nakkâşın, ressamın önüne. Mutsuzluk öyledir işte