Namaz ile ilgili nasları okumakla, ehadis-i şerifeyi tilavetle namaz kılınır ama namazın bir arka planı var ki, onlar okunursa namaza daha kolay yaklaşılır. Bediüzzaman Said Nursi’nin eseri olan Risale-i Nur Külliyatı için namaz risalesi dense yeridir. Neden acaba? Çünkü altı iman rüknünü ve Kur’an’ın ana temalarını okuyarak namaz kılınırsa daha kolay namaz ifa edilir. İlahiyat fakültesinden bir hoca bu fakültelerdeki namaz kılma oranının düşüklüğünü anlattı ama gerekçe zayıftı. Biri de imam hatipleri anlattı onlarda da oran düşükmüş. Babam beni orta okulda iken tekme ile namaza kaldırırdı kalkardım ama işte aması var.
Bir harita yapılsa merkezine namaz alınsa ve diğer nur bahisleri onun çevresine eklense buna namaz haritası dense yeridir. Haşir bahsi namaz ile ilgili mi, ne alakası var diyelim ama arkadaş bir insan öldükten sonra dirilme hakikatına nesnel ve bürhanlı olarak inanırsa daha inanarak namaz kılmaz mı? Şimdi ikinci hakikat de “bir sultan itaat edenlere mükafat ve isyan edenlere mücazat vermezse saltanatı inhidama yüz tutar.” Şimdi bu söz namaz kılmaya güç verir mi? İtaatın içine namaz büyük oranda dahil ama namaz kılmamanın büyük sorumluluk olduğuna inanan insan haşir bahsindeki cümleleri namazla bağlantılı olarak anlatır. Haşri bitamamiha ve anlayarak okuyan bir adam namaza daha yakın değil midir? Haşir ilk bakışta namaz risalesi değil ama onun benzini değil mi? Bu gün namaz kılmayanlar Haşir bahsini okusa namaza daha ciddi bir şevkle yaklaşmaz mı? “Bab-ı hıfz ve hafıziyet olup ismi Hafiz ve Rakib’in cilvesidir.” Bütün amellerinin bir büyük göz tarafından denetlendiğini gören bir insan daha yakın değil midir namaza? Her bahsi böyle ikili mantıki cümlelerle anlatabiliriz.
Gelelim Ayet’ül Kübra’ya. O eser, kainatın sahibinin bütün etrafımızı çeviren nesnelerle ilişkilerini ve onların nasıl bir planlama ile yaratıldığını ve istihdam ettirildiğini anlatır. Ayrıca İslamın mekanları büyük temsilcileri de kitapta yer alır. Onlar da Allah inancına raptedilirler.
“Sonra gözünü çeker aklına bakar görür ki atılmış bir pamuk gibi cansız bulut nasıl bizi bilip imdadımıza koşabilir.” Koşamaz, şimdi bulutu insana hizmetçi yapan Allah insana demez mi ki “bu sana hizmet etti sen ise bu hizmeti sana amade olarak adayan Allah’a, O’nun namazına niye bu kadar yayasın?”
Bütün Ayet’ül Kübra’nın cümleleri bahisleri bütün yolların Roma’ya çıktığı gibi namaza çıkmıyor mu? Çıkıyor sayın arkadaşım. Bütün bahisleri namaza raptedebiliriz. Bu anlattığım bağlantılı, irtibatlı anlatılsa koca koca bir namaz kitabı çıkar.
Melek bahsi de yine öyle. Alemin rububiyet ve uluhiyyet faaliyetleri meleklerle icra edilir, onlar hizmetçiler, onlar aynı zamanda insanın zabıt katipleri. Şimdi bu bahis iyi bilinse insan amelleri kaydedilen melekler tarafından bir canlı ise melek bahsi de insanı namaza çağırır. Dickens’in romanlarını Anglo Amerikan ülkelerinde anlatan Dickens uzmanları var. Şimdi elimden gelse ben bu boyutta namazı her gittiğim yerde anlatsam olmaz mı?
Ne doğan güne hükmüm geçer ne halden anlayan bulunur
Ah aklımdan ölümüm geçer
Sonra gönül Tanrısına der ki her mihnet kabulüm
Yeter ki gün eksilmesin penceremden.
Varlığın öznesiz kurgusu şairi yalnız bırakmış, melek bahsi olsaydı bu kadar yalnız kalır mıydı?
Bir de Miraç bahsine gelelim.
Namaz Miraç’tan insana hediye olarak getirilmiştir. ”Sani-i mevcudat ve Sahib-i Kainat ve Rabbül alemin olan Hâkim-i Ezel ve Ebed’in marziyat-ı Rabbaniyesi olan İslamiyetin BAŞTA NAMAZ olarak esasatını cin ve inse hediye getirmiştir ki o marziyatı anlamak o kadar merakaver ve saadetaverdir ki tarif edilmez.”
Namaz bir zorluk değil bir hediye olarak getirilmiş çünkü bu koca kainat hizmetine verilen insanın bunu ona veren Zat’ın ondan ne istediğini bilmesi ne kadar önemlidir. Kainatı yaratının ne istediği, niçin alemi yarattığı hem düşünce, hem felsefe, hem din, hem ilim tarihinin konusudur. Bu bunalımı Bediüzzaman anlatır. Buna merakaver diyor hem de o kadar merak aver. Nice insanlar bir yaratıcının var olduğunu ama neden, niçin, ne istediğini bilmek için kendilerini helak etmişler. Her insan hayatın verdiği asgari zevkler ile tatmin olmaz. ”Çünkü herkes büyükçe bir velii nimetini yahut Muhsin bir padişahının uzaktan arzularını anlamağa ne kadar arzukeş.. ve anlasa ne kadar memnun olur. Temenni eder ki Keşki bir vasıta-i muhabere olsa idi doğrudan doğruya o zat ile konuşsa idim. Benden ne istiyor, anlasa idim. Benden O’nun hoşuna gideni bilse idim der.”
Miraç ile de namaz insana hediye olarak gelmiş ve Kur’an-ı Azimüşşan da müteaddid yerlerde namaz emredilmiş. İki yönlü emir. Hem de peygamberler namaz üzerinde ısrarla durmuşlar. Bu kadar yüksek ve yüce bir emri insana hediye olarak gönderen Allah’a karşı insanın her zaman o emre hürmet ve saygı göstermesi ve yerine getirmesi ne kadar makul ve mantıklıdır. Bu hediyeye gereken saygının gösterilmemesinde ne kadar ağır bir saygısızlık var kıyas eyle.
Bediüzzaman’ın iman hakikatlerine bu kadar önem vermesi namaza çağrıdır ama bunların dışında özel namaz bahisleri de vardır tabii. İşte toplumda namazın bu kadar olmayışı namazı netice veren bahislerin okunmayışından ileri gelmiyor mu? Tevhid bahislerinde kafada, muhayyilede, mantıkta bu koca kainatın biri tarafından idaresi hakikati yerleşmedikçe seccade bir süs aracı olarak kalır.
Namaz ile sair hakaik-i diniye ve imani bahislerin irtibatını Bediüzzaman anlatmıştır. Gel gör ki toplumun gözü bu konuda kör, diyanetin kulağı sağır, sair efradın enaniyet-i ilmiyesi de ilave edilirse bu bahsi kötürüm bırakmanın hikmeti anlaşılır.
Haşir ve namaz bahsi birlikte namaz parantezinde okunur. Aynı şekilde melek bahsi, aynı şekilde Ayet’ül Kübra ve diğer konular. Bunlara paralel okumalar diyelim.