"Hocam namaz bize kazandırır? Elimize ne geçecek? Kılmayınca ne kaybediyoruz?"
"Namaz bize ne kazandırır?" diyorsunuz.
Her şeyden önce Allah'a kul olmayı kazandırır. Allah'ın davetine icabet etmeyi, O'nun huzurunda bulunmayı, Allah tarafından kabul edilmeyi; Allah ile beraber olmanın zevkini, hazzını, lezzetini ve keyfini kazandırır.
Çünkü namazın verdiği zevk hiçbir şeyde yoktur. Dünya açısından baktığımızda hiçbir zevk namazın zevki kadar sürekli ve kalıcı olamaz.
Şiddetli bir açlık sonrası yediğiniz bir yemek, kavrulur derecede bir susuzluk sonrası içtiğiniz buz gibi bir su; daha başka nimetler, ev, araba, eş, evlat, mal, mülk, makam, mevki, rütbe ve daha niceleri, namaza sahip olmanın zevkini verebilir mi?
Çünkü bunların hepsi geçici, bitici, sonlu ve fani...
Namazın bunlarla kıyas edilmesi mümkün değil. Bu nimetlerin hiçbiri namazın yanından bile geçemez.
Namaz farklı bir lezzet, farklı bir tat, farklı bir nimet ve nimetler üstü bir nimet. Namazın ilk nimeti "namaz ihtiyacını duymak, namaz açlığını hissetmek"tir.
İkincisi, namazı beklemek, saatler öncesi hasretini çekmek, namazı özlemek, bir aşk derecesinde sevmek, sevdalısı olmak, hem de kara sevdalısı. Namazsız bir hayatı düşünememek, hatta "namazsız nasıl yaşanır"ı anlamamak...
***
Namaz öyle bir duruş ki, O'nun huzurundasınız, O sizi görüyor, O sizinle ilgileniyor, O size değer veriyor, O sizi kul olarak kabul ediyor, O sizi seviyor, sevdiriyor, sevindiriyor, sevimli kılıyor ve siz de bu sevinci bütün duygularınızla yaşıyorsunuz.
O size olan sevgisini, verdiği nimetlerle anlatıyor, sizden karşılık bekliyor. Siz de O'nun sevdirmesine karşılık ibadetinizle, namazınızla, secdenizle, kulluğunuzla kendinizi O'na sevdiriyorsunuz. Böylece Allah katında sevimli ve sevgili bir kul oluyorsunuz.
Bütün dünya, yeryüzündeki bütün insanlar sizi sevse fakat Allah sevmese, bu sevginin bir değeri, bir anlamı, bir geçerliliği olur mu?
***
Düşünebiliyor musunuz? Taş olabilirdiniz, olmadınız, bir bakır madeni olmadınız, bir bitki, bir odun parçası, bir karınca, bir böcek, daha büyüğü bir fil de olabilirdiniz. Hiçbiri değilsiniz. Bir de "Ne olmak isterdiniz?" diye sorulmamış, böyle bir tercihle karşı karşıya kalmamışsınız.
Yıllar sonra insan olduğumuzu fark ettik, bebeklik ve çocukluk dönemlerini geçtikten sonra...
Sadece insan olma nimetine karşı günlerce, yıllarca alnımızı secdeden kaldırmasak az bile gelir.
***
Namazı anladık, namazın huzurunu, bereketini tattık, namazlaştık. Asıl kazanç gelecekte...
Yarın kabirde ışık ve arkadaş, Büyük Mahkeme'de elimizde kurtuluş senedi/beratı, Sırat köprüsünde bir Cennet burağı/bineği, Cennetin kapısına taşıyan bir vasıta olan namazın az mı kazancı/kârı var?
Ama bu bir nasip meselesi, nasiple birlikte bir istek ve bir kabul.
Ebedi huzur, ebedi saadet ve ebedi nimetler namazın yanında yer alıyor.
Günde bir saatlik bir mesai insanı Allah'a taşımıyorsa, yaşamanın sonu ne ola ki...