Namazdan sonra tesbih çekmek ve tesbihatı yapmak sünnettir. Tesbihatı yapmak için cemaatle namaz kılmak ve camide bulunmak şart ve lazım değildir. Tesbihat ferdî olarak yapılan zikir ve ibadettir.
İbadet Allah'a yakınlaşmak için Allah'ın razı olacağı, peygamberin (sav) bize öğrettiği şekilde Allah’ı zikretmek, tesbih etmek, nimetlerine hamd etmek, büyüklüğünü haykırmak, birliğini ve şeriki olmadığını ilan etmektir. İbadet bu anlatılan “Tesbih, tekbir, hamd ve tehlilden” mürekkeptir. Tesbihin adı “Sübhanallah” tekbirin adı “Allahü Ekber” tahmidin adı “Elhamdülillah” ve tehlilin adı “Lâ ilâhe illallah” kelimeleridir. Namaz tesbihatının hem çekirdekleri, hem lafızları bu kutsî kelime ve kelamlardır.
Tesbihatın bu kelime ve kelamlarına “Bakıyat-ı Sâlihât” adı verilir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Mal ve oğullar dünya hayatının ziynetleridir; bâkiyat-ı sâlihât olan ameller ise Rabbinin katında daha hayırlı ve daha devamlıdır” (Kehf, 18:46) buyurur. Mekke müşrikleri ahreti inkâr ediyor, mallarına ve çocuklarına güvenerek bunlarla övünerek peygamberimizin (sav) ahrete yönelik yaptıklarına değer vermiyorlardı. Hatta “Benim avucuma ne koyuyorsun” diye peygamberimize (sav) itiraz ediyorlardı. (Kalem, 68:14-15) “Hayat dünya hayatıdır” (Câsiye, 45:24) diyorlardı.
Peygamberimiz (sav) “Bâkıyât-ı sâlihatı çokça yapın” buyurdular. Sahabeler sordular: “Yâ Resulallah! Bakıyat-ı sâlihat nedir?” Buyurdular: “Sübhanallahi ve’l-hamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber ve lâ havle ve la kuvvete illâ billlahi’l-aliyyul azîm” demektir” buyurdular. Sonra bunu her namazdan sonra söylemeyi emrettiler. (Muvatta, Kur’ân, 23; İbn-i Mâce, Edeb, 56; Tirmizi, Daavât, 57, 97) Peygamberimiz (sav) ayrıca bu kelimelerin cennette bakî meyveler vereceğini ve cennetin ağaçları ve nimetleri olduğunu ifade etmiştir. (İbn-i Mâce, Edeb, 56) İbn-i Abbas (ra) “Bakıyat-ı sâlihat, bütün hayırlı amellerdir” demiştir.
Peygamberimiz (sav) “Bizim namazımız tesbih, tekbir ve Kur’ân tilavetinden ibarettir; onda dünya kelâmı konuşulmaz” (Nesâî, Kitab’us-Sehiv, 20) buyurdular. Sahabeler “Ey Allah'ın Resulü! Zenginler malları ile bizi geçtiler. Onlar sadaka veriyorlar, köle azat ediyorlar ve haccediyorlar” diye serzenişte bulununca peygamberimiz (sav) “Ben size bir şey öğreteyim bunu yaparsanız onları geçersiniz. Her namazın arkasından otuz üçer defa Sübhanllah, Elhamdülüllah ve Allahü Ekber diyiniz. Sonra da ‘Lâ ilahe illalahu vahdehu lâ şerike leh, lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ derseniz denizin köpüğü kadar günahınız olsa affolunur ve zenginlere tefevvuk edersiniz” (Müslim, Mesâcid, 142) buyurdular. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bu tesbihatın “Velâyet-i Ahmediye’nin evradı” olduğunu belirtir. (Kastamonu Lâhikası, 2006, s.134)
Ayrıca ezan kametten sonra “Vesile duasını” okumak sünnettir. Sabah ve akşam namazlarından sonra kabir azabından, şeytan ve nefsin, dünyanın, deccalın şerrinden fitnesinden Allah'a sığınmak ve istiâze duâsını yapmak sünnettir. Bunlar peygamberimizin zaman zaman sahabelerine tavsiyesi ve bizzat kendisinin tatbikatıdır.
Tesbihatı dua ve münacatları yüksek sesle ve bağırarak yapmak sünnete ve edebe aykırıdır. Nitekim bir gazadan Medine’ye dönerken sahabeler sevinçlerinden yüksek sesle bağırarak “Allah-ü Ekber, Allah-ü Ekber” diye tekbir getirince peygamberimiz (sav) müdahale etmiş ve “Rabbiniz işitmez değildir. Her yerde hazırdır ve her gizli sesi işitir. Sizler mütevaziyane, mütezellilâne ve hazinâne ona yalvarınız” (Tirmizi, Daavât, 58-59) buyurarak ikaz etmiştir. Dua ve zikrin, münacat ve tesbihatın arı vızıltısı gibi ve hazinane olması sünnettir. Nitekim yüce Allah “Ona gizli gizli yalvararak dua edin” (En’âm, 6:63) “İçin için yalvararak dua edin” (A’râf, 7:55) “Ondan korkarak ve rahmetini umarak şevkle dua edin” (Â’râf, 7:56) “En güzel isimler ona aittir. Sizler ona isimleri ile dua edin” (Â’râf, 7:180) buyurur. Bu ayetlerde ifade edildiği gibi gizli ama hayalî değil, namazda okuduğumuz gibi, kendimiz işitecek bir sesle dua etmemiz istenmektedir. Tesbihatı, esma-i Hüsnâyı ve münacatı okurken bu şekilde okumamız kabulü için şarttır. Okurken yüksek sesle bağırmak ve sesimizi hevâ ve hevesimize göre tağanniye kaçmak, yani şarkıya benzetmek, okurken sallanmak ve raksetmek mekruhtur, câiz değildir. Peygamberimizden (sav) bize bu şekilde bir okuma şekli gelmemiştir.
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin dua ve münâcatını arı vızıltısı gibi yaptığını, asla aşırıya kaçmadığını kendisine hizmet eden değerli ağabeylerden duymuşuzdur. Tesbihatın koro şeklinde ve sesli olarak okunması ve okunurken sallanmak ve kendinden geçmek gibi durumlar asla doğru değildir. Zübeyir Gündüzalp ağabeyimiz böyle yapanları kesinlikle ikaz etmişlerdir.