Bismillahirrahmanirrahim
Bugünlerde iki ince mesele kalbe geldi, vaktinde kaleme alamadım. O vakit geçtikten sonra o ehemmiyetli hakikatlere birer işaret ederiz.
Birincisi:
Kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekâsül göstermesine binaen dedim:
Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (a.s.m.) ve Velâyet-i Ahmediyenin (a.s.m.) evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti:
Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye (a.s.m.) bütün velâyetlerin fevkindedir. Öyle de, o velâyetin tarikatı ve o velâyet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir. Bu sır dahi şöyle inkişaf etti ki:
Nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut hatme-i Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar heyet-i mecmuada nuranî bir vaziyet hissediliyor. Kalbi hüşyar bir zât namazdan sonra سُبْحَانَ اللهِ، سُبْحَانَ اللهِ (1) deyip tesbihi çekerken, o daire-i zikrin reisi olan zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın müvacehesinde yüz milyon tesbih edenler, tesbih elinde tesbih çektiklerini mânen hisseder. O azamet ve ulviyetle سُبْحَانَ اللهِ، سُبْحَانَ اللهِ der. Sonra o serzâkirin emr-i mânevîsiyle, ona ittibaen اَلْحَمْدُ ِللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ (2) dediği vakit, o halka-i zikrin ve o çok geniş dâiresi bulunan hatme-i Ahmediyenin (aleyhissalâtü vesselâm) dairesinde yüz milyon müridlerin اَلْحَمْدُ ِللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ ’larından tezahür eden azametli bir hamdi düşünüp içinde اَلْحَمْدُ ِللهِ ile iştirak eder, ve hâkezâ اَللهُ اَكْبْرُ، اَللهُ اَكْبَرُ (3) ve duadan sonra لاٰاِلٰهَ اِلاّٰ اللهُ، لاٰاِلٰهَ اِلاّٰ اللهُ (4) otuz üç defa o tarikat-ı Ahmediyenin Aleyhissalâtü Vesselâm halka-i zikrinde ve hatme-i kübrasında o sabık mânâyla o ihvan-ı tarikatı nazara alıp o halkanın serzâkiri olan zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâma müteveccih olup
اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَارَسُولَ اللهِ (5) der, diye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm. Demek tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var. (Kastamonu Lâhikası, 70)
Bediüzzaman Said Nursi
1)Allah bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehtir
2)Bütün hamd, minnet ve şükürler Allah’a aittir.
3)Allah en büyüktür (Akla gelebilecek her şeyden daha büyüktür).
4)Allah’tan başka ilâh yoktur.
5)Milyon kere salât ile milyon kere selâm Senin üzerine olsun ey Allah’ın Resûlü.
SÖZLÜK:
akabinde : devamında
alâkadar : alâkalı, ilgili
Aleyhissalatü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
azamet : büyüklük, yücelik
bilhassa : özellikle
binâen : –dayanarak, dolayı
daire-i zikr : zikir dairesi
ehemmiyet : önem
evrâd : virdler; devamlı yapılan zikirler
evrad-ı mahsusa : özel virdler, zikirler
fevkinde : üstünde
hakikat : gerçek, doğru
hatme-i Nakşiye : Nakşî tarikatında belli kurallar çerçevesinde topluca icra edilen bir zikir ve dua biçimi
heyet-i mecmua : hepsi; ferdlerin tamamı
hüşyar : uyanık
inkılâp : dönüşüm, dönüşme
inkişaf : açığa çıkma, görünme
mânen : mânevî yönden
müvacehe : mânen yüz yüze bulunma, karşısında olma
risalet : elçilik, peygamberlik
sair : diğer, başka
serzâkir : zikredenlerin başı
Sübhanallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir” anlamında bir tesbih
tarikat : Allah’a ulaşmak için tutulan yol
tarikat-ı Muhammediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) gösterdiği yol olan sünnet yolu
tekâsül : tembellik
tesbihat : Namazdan sonra Allah’ı bütün noksan sıfatlardan uzak ve bütün kemâl sıfatlara sahip olduğunu ifade eden sözlerle anma
ulviyet : yücelik
umum : bütün
velâyet : velilik; mânevî mertebeler aşarak Allah’ın yakınlığını ve dostluğunu elde etme
velâyet-i Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) velâyeti, veliliği
velâyet-i kübrâ : en büyük velîlik; tarikat berzahına uğramadan, zahirden hakikate geçen ve peygamber varisliğinden gelen velîlik
Zât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) zâtı, kendisi
Aleyhissalatü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Allahu ekber : “Allah en büyüktür”
âzâ : uzuvlar, organlar
azamet : büyüklük, yücelik
bâki : devamlı, kalıcı
beyan : açıklama, izah
düstur : kural, prensip
ehemmiyet : önem
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur”
emr-i mânevî : mânevî emir
hâkezâ : böylece, bunun gibi
halka-i zikr : zikir halkası
hamd : şükür, övgü
hassa : nitelik, özellik
hatme-i Ahmediye : Peygamberimizin (a.s.m.) geniş halk kitleleriyle beraber belirli dua ve zikirleri yapıp bitirdiği oturum veya zikir halkası
hatme-i kübrâ : büyük ve geniş bir topluluğun belirli zikir ve duaları okuyup bitirdikleri oturum veya zikir halkası
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı olan âhiret hayatı
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hıfz : koruma
hırs-ı hayat : hayat hırsı
ihtar : hatırlatma, ikaz
ihvan-ı tarikat : bir tarikata mensup kardeşler
imdad : yardım
iştirak : katılma
ittibaen : tabi olarak, uyarak
Lâ ilâhe illâllah : “Allah’tan başka ilâh yoktur”
mürid : Allah’ın rızâsına kavuşmayı isteyen, bir mürşidin talebesi
müteveccih : yönelik, yönelmiş
nazara almak : dikkate almak
sabık : geçen, önceki
sair : diğer, başka
serzâkir : zikredenlerin başı
tarikat-ı Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) tarikatı olan sünnet yolu
tesbihat-ı salâtiye : namaz tesbihleri
tezahür : meydana çıkma, görünme
uzv-u insânî : insan bedeninin bir organı
Zât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) zâtı, kendisi
zevk-i hayat : hayat zevki, yaşama lezzeti