Bismillahirrahmanirrahim
Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yani, celâline karşı, kavlen ve fiilen "SübhanAllah" deyip takdîs etmek; hem, kemâline karşı lâfzen ve amelen "Allahu Ekber" deyip tâzim etmek; hem, cemâline karşı kalben ve lisânen ve bedenen "Elhamdulillah" deyip, şükretmektir.
Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında, bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem, ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını te'kid ve takviye için şu kelimât-ı mübâreke, otuz üç defa tekrar edilir. Namazın mânâsı, şu mücmel hulâsalarla te'kid edilir.
İkinci Nükte: İbâdetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp, kemâl-i Rubûbiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.
Yani, Rubûbiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itaati ister; Rubûbiyetin kudsiyeti, pâklığı dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp istiğfar ile ve Rabbini bütün nekâisten pâk ve müberrâ ve ehl-i dalâletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusurâtından mukaddes ve muarrâ olduğunu tesbih ile, "SübhanAllah" -1- ile ilân etsin.
Hem de, Rubûbiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde " Allahu Ekber" -2- deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona ilticâ ve tevekkül etsin.
Hem, Rubûbiyetin nihayetsiz hazîne-i rahmeti de ister ki, abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve ihtiyacâtını suâl ve duâ lisâniyle izhâr ve Rabbinin ihsan ve in'âmâtını şükür ve senâ ile ve "Elhamdulillah" -3- ile ilân etsin.
Demek, namazın ef'âl ve akvâli, bu mânâları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz' edilmişler. (Sözler)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ABD : Kul,köle.
ÂCZ : Güçsüzlük, kudretsizlik.
ALLAHÜ EKBER : Allah en büyük ve en yücedir.
AMELEN : Amelce, iş itibarıyla.
AZAMET-İ ÂSÂR : Eserlerin büyüklüğü.
BEDENEN : Bedenle,vücuduyla.
CELÂLÎ : Cenâb-ı Hakkın haşmet, büyüklük ve kahrını gösteren; Allah'ın Celâl ismine âit olan.
CEMÂLÎ : Güzelliğe ait olan,güzellikle ilgili.
CENAB-I HAKK : Allah.
DERGÂH-I İLÂHÎ : Allah'ın huzuru.
EFKÂR-I BÂTIL : Bâtıl fikirler. Sahte, yalan, gereksiz fikirler.
EHL-İ DALÂLET : Doğru ve hak yoldan sapanlar, îmân ve İslâmdan çıkmış olanlar.
ELHAMDÜLİLLÂH : Her ne kadar hamd ve şükür varsa,ezelden ebede ve kimden kime olursa olsun hepsi Allah'a mahsustur.
EZKÂR : Zikirler, Allah'ı anmalar.
FAKR : Fakirlik, ihtiyaç, yoksulluk, azlık, muhtaçlık.
FİİLEN : Fiille, davranış ve hareketlerle.
HAREKÂT : Hareketler.
HAZÎNE-İ RAHMET : Rahmet hazînesi.
HULÂSA : Birşeyin, bir bâhsin özü; kısaca esâsı.
HUZÛ : Boyun eğmek; alçak gönüllülük.
İN'AMÂT : Nîmetlendirmeler, yiyecek, içecek ve rızık vermeler.
İSTİĞFAR : Cenâb-ı Allah'tan kusurların affedilmesini, günâhların bağışlanmasını isteme.
İSTİHSAN : Beğenme, güzel bulma.
İZHÂR : Ortaya koymak, açığa çıkarmak, göstermek.
KALBEN : Kalb ile, kalp olarak, kalb bakımından.
KAVLEN : Sözle, sözlü olarak.
KELİMÂT-I MÜBÂREKE : Mübârek kelimeler.
KEMÂL : Olgunluk, mükemmellik, eksiksizlik, tamlık.
KEMÂL-İ HAŞMET : Mükemmel uygulama ve idare etme
KUDRET-İ SAMEDÂNİYE : Herşey kendisine muhtaç olan Allah'ın gücü.
KUDRET-İ SAMEDÂNİYE : Herşey kendisine muhtaç olan Allah'ın gücü.
KUDSİYET : Yücelik ve pâklık. Kusursuzluk ve noksansızlık.
KUSURÂT : Kusurlar. Noksanlar, eksikler.
LÂFZEN : Sözlü olarak.
LİSÂNEN : Dil ile. Anlatarak.
LİSANÎ : Lisanla ilgili, dile ait.
MUALLÂ : Yüce, âli, yüksek.
MUARRÂ : Yüksek, temiz, kötülükten uzak.
MÜBERRÂ : Temiz, kusurdan uzak ve arınmış.
MÜCMEL : Kısa, öz, muhtasar, sözü az mânâsı çok.
NEKAİS : Noksanlıklar, eksikler.
PÂK : Temiz.
RAHMET-İ İLÂHİYE : Allah'ın rahmeti.
RUBÛBİYET : Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı.
RÜKÛ : Eller dizde bel düz olacak şekilde eğilmek.Namazın bir bölümü
SENÂ : Methetmek, övmek.
SÜBHÂNALLAH : Allah her türlü eksiklikten uzak ve bütün üstün sıfatlara sahiptir demek; tesbih etmek.
ŞÜKÜR : Allah'ın nîmetlerine karşı memnunluk gösterme.
TAKDÎS : Mukaddes bilme. Allah'ı noksan ve kusurlardan pâk ve yüce kabul etmek.
TAKVİYE : Destekleme, kuvvetlendirme.
TARAF-I İLÂHÎ : Allah'ın tarafı.
TAZAMMUN : İçinde bulundurma, içine alma, ihtivâ etme, muhît olma.
TÂZİM : Hürmet, büyük saydığını gösterecek sûrette güzel muâmelede bulunma.
TE'KİD : Kuvvetlendirme.
TEKBİR : Allah en büyüktür mânâsına gelen #Allahü Ekber# kelimesini söyleme.
TESBİH : Allah'ın zâtında, sıfatında ve fiillerinde bütün noksanlardan uzak olduğunu ifâde etmek.
TEVEKKÜL : Sebeplere sarıldıktan sonra neticesini Allah'a bırakma, neticeye rıza gösterme.
VÂZ' : Belirtmek, koymak, bırakmak, göstermek.