Namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular, gayyayı boyladılar

Vehbi KARAKAŞ

Allah haber veriyor:

“Onlardan sonra onların arkasından öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler. Ve şehvetlere (nefsin arzularına)uydular. Onlar böyle yaptıkları için yakında büyük bir azapla karşılaşacaklar. Gayya ile buluşacaklar.”[1]Gayya, cehennemin en alt bölümü, cehennemin dibi demektir.

Yukardaki ayette iki şeyin, insanı,hem dünya ve hem de ahiret cehennemine götüreceğine dikkat çekiliyor.

Onlardan biri namazı terk, diğeri de şehvetlere yani nefsin heva ve hevesine uymak.

Namazı bırakan, çok rahat şehvetine uyar. Şehvetine uyan da,namazın semtine uğramaz. Zaten insan,şehveti tahrik eden eğlence âlemlerine çok rahat ve sıkılmadan katılabilmesi için namaz kılan biri olmaması lazım. Çünkü hakiki imanın neticesi olan namaz, insanı o türâlemlere sokmaz, içki içirtmez, zina yaptırmaz, haksızlığa, yolsuzluğa, hırsızlığa, hiddete, şiddete, tacize, tecavüze, müstehcenliğe izin vermez. Uyuşturucu ve kötü alışkanlıklara yaklaştırmaz. Onun için Yüce Allah, “Namaz kıl, Çünkü namaz, maddî ve manevî zararlı olan her şeyden ve ahlaksızlığın her çeşidinden insanı korur ve kurtarır.”[2]buyurmuştur.

Namazı terk edip şehvetine uyanların, iki dünyanın cehennemiyle karşılaşacaklarını haber veren Allah, hemen ardından tevbe edip tevbesinde samimiyet ve sadakat gösterenleri de müjdelemiş ve şöyle buyurmuştur:

“Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler, (yani dürüst iş yapanlar ve güzel namaz kılanlar) cennete, Rahmân’ın, kullarına gıyaben va’d ettiği “Adn” cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun va’di kesindir.

Onlar, cennette boş söz değil, hoş söz işitirler. Orada sabah akşam mükellef ziyafetlerle ağırlanırlar.

İşte bu, kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.”[3]

NEFS-İ EMMARE TUTSAKLARI

Bir suç işleyip mahkûm olanı ve hapse düşeni, dost ve akrabaları nasıl ziyaret edip geçmiş olsun dileklerini bildiriyorlar; namazı zayi eden de en büyük suçu, en büyük cinayeti işlemiş ve manen hapse düşmüştür. Yani Allah’ın emrini çiğnemiş, kendini manen cezalandırmış, bununla beraber bütün mahlukatı kendine davacı etmiştir.

Namazı zayi eden kimselerin tanıdıkları, dost ve akrabaları da derhal harekete geçmelidir.“Namazı Zayi Edenler Hapishanesi”ne düşennefs-i emmare tutsaklarını ziyaret etmeli, geçmiş olsun dua ve dileklerini sunmalı, bu acınmaya muhtaç bîçareleri, bu “Namazı Zayi Edenler Hapishanesi”nden kurtarmak için ellerindeki ve dillerindeki bütün maharet ve hikmeti, belağat ve fesaheti kullanmalıdırlar.

Çünkü en çok merhamete muhtaç kimseler, namazsız kimselerdir. Çünkü namazsız insanın sadece fani dünya hayatı değil, ebedî hayatı ve cenneti de yanıp kül olmaktadır. Yangın bacayı sarmış ama, bîçarenin haberi yoktur.

Gerçek esaret, nefse, heva ve hevese esir olmaktır. Hakiki özgürlük ise Allah’a kul olmak ve bütün esaretlerden kurtulmaktır.

Namazı terk eden nefsine esir olmuştur. Nefsine esir olan hapishanededir; saraylarda olsa bile. Namazını kılan, Allah’a esir olmuştur. Allah’a esir olan ve namazını kılan gerçek hürriyete kavuşmuştur; hapishanede olsa bile.Onun için Mevlana: “Ben, gerçek hürriyeti Allah’a kullukta buldum.”demiştir.

Onun için Üstad-ı Muhterem:

“Allah’ı tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.”( Sözler, 145) demiştir.

Bir insanın namaz kılması, onun Allah’ı tanımasının en büyük alamet ve işaretidir. Yine bir insanın namaz kılmaması, onun Allah’ı hakkıyla tanımamasının, Allah’ı hakkıyla takdir edememesinin en büyük alametidir.

Namazını kılan, bu haliyle demek istemektedir ki:
Yaratılan her şey bir nimettir. Bu nimetlerin sahibi Allah’tır.Allah’ın her nimeti bir iyiliktir. Allah’ın bana yönelik iyilikleri ise sayısızdır. Bu iyilikler, bir teşekkür ister. Allah’a teşekkürün adı da namazdır. Öyleyse ben, bu namazı kılmaya mecbur ve mahkûmum. Ne olursa olsun, ben namazı bırakmamalıyım.

Bu hal ve anlayış Müslümanın ve Müslüman evladının sözü ve anlayışıdır.

Namaz kılmayan da bunun tersini söylemektedir. Demek istemektedir ki:Yaratılan her şey bir nimet ve iyilik falan değildir. Ben kimseye teşekkür falan da borçlu değilim.

Bu tavır ve anlayış,Müslüman’ın ve Müslüman evladının tavrı ve anlayışı olamaz.

Onun içindir ki Yüce Allah: “Şüphesiz namaz, inananlara vakitleri belirlenmiş bir farzdır.”[4]buyurmuştur.

Öyleyse diyebiliriz:

Namaz, insanın işidir, insan olmayana namaz farz değildir.

Namaz, mü’min ve Müslüman insanın işidir, mümin ve Müslüman olmayana namaz farz değildir.

Namaz, aklı olanın işidir; aklı olmayana namaz farz değildir.

Namaz, temiz olana yani abdest ve cünüplükten kurtulmak için boy abdesti alanlara farzdır. Böyle temiz olmayanlara önce temizlik farzdır, sonra namaz.

Şimdi biz ne yapalım?

Keşke insan olmasaydım, keşke akıllı olmasaydım, keşke Müslüman olmasaydım, keşke temiz olmasaydım da namazdan kurtulsaydım” mı diyelim, vefasız, haksız, insafsız biri mi olalım?

Yoksa varlıklardan her hangi bir varlık olarak yaratılmadığımıza, insan olarak yaratıldığımıza, deli kalmayıp akıllı olduğumuza, gayr-i müslimolmayıp Müslüman olduğumuza, kirli kalmayıp temiz olduğumuza şükredip namaz kılan vefalı ve insaflı bir adam mı olalım?

Ey namazı zayi eden, namazdan kaçan nefs-i emmare!Elini vicdanına koy –eğer /vicdanın bozulmamışsa- kararı sen ver!

 

[1] Meryem, 19/59

[2]Ankebût, 29/45

[3] Meryem, 19/60-63

[4] Nisa, 4/103

 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.