Benim büyük bir derdim var, Namaz kılamamak. En kötüsü, bilinçli bir Müslümanım, neden nefsime söz geçiremiyorum. Lütfen etkileyici cevabınızı bekliyorum. (Rumuz:Gülen yüz)Namaz ruhun ihtiyacı, kalbin ilacı, gözümüzün siracı (ışığı) aklımızın cilasıdır.
Nefis namazı istemez, namazdan hoşlanmaz, namazı sevmez ve hiç kabul etmeye yanaşmaz.
Çünkü namaz:
Tekbirle bütün dünyayı, varlık âlemini elinin tersiyle arka tarafa atmaktır, İlahî huzurda el pençe divan durmaktır, rükûa varıp bel bağlamaktır, secdede iki büklüm olup üst üste toprakla bir olmaktır, yönünü Kâbe'ye çevirirken o sonsuz kudret ve azamet karşısında diz üstü oturmaktır.
Namaz kalble kalıbın, ruhla bedenin, akılla beynin tam bir uyum içinde Kâinatın Sahibine kendini arz etmesidir. O'na bende olmak, kulluğunu sunmak, ihtiyacını dile getirmek, bütün duygularıyla O'ndan istemek.
Namazın bütün rekâtlarında aynı hali birbiri ardı sıra tekrarlamak, tekrarladıkça heyecan duymaktır. Davete icabet edip huzura kabul edildiği için, tam bir şükran ve hamd içinde bedeni ruhun terkisine bindirip ruh nereye gidiyorsa, bedeni oraya taşımak ve uçurmaktır.
***
Namaz bir miraçtır, bir yüceliş ve yükseliştir. Dünya şartları içinde, zaman dilimi içinde, mekanın dar sınırları arasında, imanın verdiği bir ayıklık ve uyanıklık içinde, şuur ve bilinç eşliğinde göklerin ve yerin sahibiyle bir çeşit sohbete geçmektir.
Her oturuşta, "et-tehiyyatü" duasını tekrar ederken, Peygamberimizin diliyle Yüce Rabbimize selam vermektir, devamında Rabbimizin selamıyla Efendimizi selam, rahmet ve bereket duasıyla anmaktır. Aynı duanın içinde "Salih kullar" olma potansiyelinden istifade etmeye çalışırken rahmet ikliminin kapısını aralamaktır. Bu kutsal görüşmeyi, buluşmayı ve selamlaşmayı meleklerle birlikte kelime-i şehadet getirerek alkışlamaktır.
***
Namaz kılamamak, namazdan uzak durmak, namaza sırt dönmek, namazla içimizi dışımızı arındırmamak büyük bir dert, büyük bir kayıp ve hatta büyük bir nasipsizliktir.
Bir de Allah'a imanla bağlandığı halde, Onun verdiği bedeni ve ruhu taşıdığı halde, akla hayale gelmez sayıda verdiği nimetleri yediği, içtiği, tattığı, taşıdığı ve kullandığı halde, bütün bunların toplu bir şükrü olan namaza mesafeli durmak ne kadar acı ve ıstırap verici bir derttir.
Fakat Niyazî-i Mısrî'nin "Dermân arardım derdime/Derdim bana dermân imiş" şeklinde mısralarında seslendirdiği gibi, bu dert dermanı çağrıştırır, insanı dermana götürür.
Bu dertle dertlenmek bile insanı gerçek derman sahibine götürür, O'nu bildirir, O'nu buldurur.
***
"Bilinçli Müslüman" namaz derdiyle dertlenir, ama vakit geçirmeden hemen derdine derman merhemini sürer, şifaya kavuşur. Yoksa "dertliyim, hastayım" diyerek kıvranmak bir aldanmaktır, mü'mini bir yere vardırmaz, bununla menzil-i maksuda ulaşılmaz.
Zaten "namazsızlık" sizi için için yiyor, kıvrandırıyor, dünyayı zindan ediyor, yaşama zevkini kaçırıyor, ne huzur bırakıyor insanda, ne de haz ve lezzet...
Şimdi yapacağınız tek bir şey var. Bugün Cuma günü. Zaten Cuma namazını kılacaksınız. Peşinden ikindiyi, akşamı, yatsıyı derken, bir de bakmışsınız ki, Cennetinizi çalmaya çalışan şeytanı küstürmüş, darıltmış, yanınızdan kovmuşsunuz, Rabbinizin rahmet ve şefkat kucağına atmışsınız kendinizi...
Ondan sonra da Allah'a "Namazda devam" duası yapacaksınız. Artık her namaz bir değişim başlangıcı olacak, bu zamana kadar geçen namazsız günlerinize yanacak, Rabbinize verdiğiniz sözünde durma nimetini tadacak, özünüze döneceksiniz.
Bugün