İki ülkeden farklı zamanlarda ve farklı dilimlerde iki benzer olay. İki ibret-i alemlik hadise. Elif’i yazan Paulo Coelho gibiler aslında bu olaylar üzerinden ‘kader adalet eder ‘sırrını kurgulayabilirler. Veya bir kader yolculuğuna çıkabilirler.
Bediüzzaman’ın son demleri ve ahirete yolculuğa hazırlandığı günlerdir ve bu günler ülkenin en buhranlı devrelerinden birine denk gelir. Türkiye’nin ahvali gergindir ve ülke kritik günlerden geçmektedir.
Bediüzzaman’ı, eceli Urfa’ya çekmektedir. Oradan ötelere ve ahirete rihlet düşüncesindedir. Lakin zamanın hükümeti kendi sıkıntılarından dolayı Bediüzzaman’a kısıtlamalar getirmektedir. Yol vermemektedir.
İşte bu ahval ve şerait içinde Bediüzzaman son yolculuğuna çıkar. O ötelere kanat çırpmak isterken hükümet de kendi sıkıntısının derdindedir. Lakin bu arada dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik, Nur talebelerine bazı sıkıntılar yaşatır. Nazarlarında menfur adam olur. Ve akabinde Üstadlarına yaşattığı sıkıntı nedeniyle Nur talebelerinin gediklilerinden birisi haline gelir.
Merhum Üstad Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretlerinin vefatından yaklaşık olarak iki ay sonra, 27 Mayıs 1960′da gerçekleştirilen askerî darbe sonucu, Demokrat Parti iktidarının tüm yönetim kadrosu, darbeciler tarafından yakalanmış, değişik yerlerde gözetim altına alınmıştır Üstadın yaka-paça zorla, bir belediye çöp arabasına bindirilerek Isparta’ya gönderilmesini isteyecek kadar gaflete düşen zamanın Dahiliye Bakanı Dr. Namık Gedik de, bir kısım ekabir ile birlikte Ankara Kara Harp Okuluna hapsedilmiş, Allah-u Teala tarafından başka zalimler eliyle zelîl ve rezîl bir duruma düşürülmüştür. Bir ara, bunalıma düşen Namık Gedik, kendini Harp Okulunun üst katlarının birinin penceresinden caddeye bırakmış ve intihar etmiştir. Yüce Allah’ın takdirine bakiniz ki, Üstad için istediği belediye çöp arabası, Namık Gedik için getirilmiş, paramparça olan cesedi Ankara Belediyesine ait bir çöp arabasına konularak kaldırılmıştır…
Namık Gedik’in Mısırlı karşılığı da Habib Adli’dir ve İslami kesimlere aman vermemesiyle tanınmış bir içişleri bakanıdır. 2010 sonlarında İskenderiye’deki Azizler Kilisesinin kundaklanmasından dolayı da zanlıdır. Başka tertiplerinin yanında bu kiliseye yönelik saldırının da onun tertibi olduğu söylenmektedir. 25 Ocak veya 11 Şubat (2011) Devriminin devirdiği kabinenin içişleri bakanı olan Habib Adli de Mübarek’in gitmesinden sonra Sedat olayından dolayı hükümlü olan Abud Zümer’in bulunduğu hapishaneye getirilir. Abud Zümer, Mazraaati Tura Hapishanesinden çıkarken İçişleri eski Bakanı Habib Adli’yi görür. Askerler ve subaylar adeta kendisini halktan kaçırmaktadırlar. Zira kendisini tanıyan halk Mısırlıların ifadesiyle çizmeleriyle yani ayakkabılılarıyla ve terlikleriyle eski içişleri bakanına saldırmaktadır. Askerler de onu korumak için arka kapıdan kaçırmakta ve daha güvenli hücrelere naklini yapmaya çalışmaktadırlar.
Abud Zümer’in dikkatini çeken husus şu olur: Halkın dayağından dolayı Habib Adli arka kapıdan kaçırılmaktadır ve arka kapıya Babu’z Zebale yani çöp kapısı demektedirler. Namık Gedik hadisesine benzeyen nokta sadece burası değildir. Meselenin görgü tanığı olan Abud Zümer, halkın Habib Adli’yi linç etmesinden kurtarabilmek için onu bir çöp kamyonuna koyduklarını ve o şekilde Mazraati Tura Hapishanesinden tahliye ettiklerini görüyor. (https://forum.alnel.com/thread-18549.html).
Gerçekten de ibret-i alem. Yanlış hesap Bağdat’tan dönüyor. Yanlış yapan ya bu alemde ya da öteki alemde ceremesini çeker. Namık Gedik de Habib Adli de adeta müstahaklarını bulmuşlardır. Elbette bu bir şamata değildir ve olmamalıdır da. Lakin Allah’ın adaletinin şaşmadığının numunelerinden biridir. Ne mutlu ibret alabilenlere!