Namık Kemal, büyük bir milletin yıkılışa doğru giderken kurtarılması için çırpınan adam, tıpkı Necip Fazıl gibi.
Haykırsam kollarımı makas gibi açarak
Durun kalabalıklar bu sokak çıkmaz sokak.
Muhayyilesi geniş adamlar özel bir sınıftır dünyada. İnsan sevdiği ve hayal ettiği ile değer kazanır. Attilla İlhan şairleri ikiye ayırır, mangal yürekli şairler ve sıradan yürekli şairler. Dünya görüşü ne olursa olsun Nazım da büyük şair.
Gökyüzü belledik şu ürperen maviliği
Başımız sıkıştıkça el açtığımız yer.
Büyük hayal değil mi? Yavuz Sultan Selim Han, Bediüzzaman’ın hayran olduğu zaman zaman mezarına gittiği, Yahya Kemal’in roman gibi bir Selimname yazdığı, Abdülhamid’in “Kabr-i Selim-i Evveli Ziyaret” isimli harika şiirini gidip mezarında yazdığı, daha nicelerin hayran olduğu adam. Dünya haritasını karşısına almış, “Bir adama çok iki adama az” demiş. Bir genç kızın kalbini kazanmakla mutlu olan küçük adamlar, bir boğazda yalıda oturmayı mutluluk addeden adamlar, ömrünü fetihlerle geçiren bu adamın torunları olduklarını düşünseler neler söylerler neler?
Bediüzzaman, “Kur’anımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem” demiş. Himmetine bak.
“Kimin himmeti milleti ise o adam tek başına bir millettir” diyor. Ahireti kaybedenlerin önüne bir mide ve bir alet fırlatıp, “bunlar için mi benim rızamı kaybettin” diyecek Allah. Böylelere bir surede on defa haykırıyor; “Veylün yevmeizin lil mükezzibin/O gün yalancılara yazıklar olsun!”
Rahman suresinde otuz bir kere, “Febieyyiala irabbüküma tü keziban / Rabbinizin nimetlerini nasıl inkar edersiniz?” diye ikaz ediyor.
Bunlar donmuş insanlara hitap ediyor. Erzurum’da derler; ”ele rahat ki elleri ıssıdan soyuğa deymir.” Ne kadar mutlu, mutsuz adam. Ufuk adamlara rastlamayınca ne akşamı farkeder insan ne de sabahı. İşte Bediüzzaman, ufuk adam, ama ondan ufuk alıp hayata bakmak da ayrı bir konu.
Namık Kemali anlatıyorduk.
Sıdk ile terkedelim her emeli her hevesi
Kıralım azmimize hail ise ten kafesi
İnledikçe eleminden vatanın her nefesi
Gelin imdada diyor bak budur Allah sesi.
Başarının şartı ten kafesini kırmaktır. Zevklerinden, her türlü bedensel hazlardan kaçmaktır. Çok insan bedeninin tabutunda yaşar ve ölür. Çoktan beri tabut olan beden gerçek bir tabutla gider öteye.
Namık Kemal’in hayatı büyük bir ideal ve irade savaşı ile geçer ama onun Bediüzzaman gibi bir programı yoktur. Güçlü bir iman ile ona bağlı bir aksiyon sahibi değildir. Yıkılış dönemindeki sayısız aksaklıkları görür ama sadece makale ve kitap yazar. Bir nesil meydana getirmek, bir tip, bir karakter ortaya çıkarmaya gücü yetmez.
Bediüzzaman en sıradan insanları dava sahibi yapacak bir büyük iksire sahiptir. Kitap ve okumak ve ibadet, işte yapılacak iş. Kur’anımız deyip feryad edenlerin yaptıkları bir iş yok, her gün şehrin evlerinde toplanın Kur’an okuyun, anlamlarını düşünün, yok, eylem yok. Yeni başkan hep yokları söylüyor ama yeni bir program yok.
Sana senden gelir bir işte dad lazımsa
Ümidin kes zaferden gayrdan imdad lazımsa.
İrade en büyük silahtır Namık Kemal'de. Zaferi ancak kendini aşan insanlar kazanır. Ama özel yaşamı hiç de öyle değildir.
Elinizde on tane üniversite olsa Bediüzzaman’ın Sav’da, Barla’da yaptığı işi yapamazsınız. Kolundan tuttuğu adamı matbaa hurufatına çevirir, matbaa yapar. İnsanlık tarihinde böyle bir adam ve böyle bir teknik yok. Bir çuval kitabı birkaç saatte tashih eder. Normalde o kitaplar iki yılda ancak tashih edilir. Sav’da insanlar kitap yazarken, matbaalar Ankara’da kitap çıkarır, lüks kuşe kağıtlara basarlar. Hani kimin elinde o kitaplar? Çıktıkları günkü gibi bakir yatarlar kitap raflarında. Yapılması gerekeni anlamışlar ama maziden gelen geleneksel terkibi bozmuşlar, ne yaparsan yap boşuna.
“Kanun-ı fıtrata uymayan yenilik hüsranla neticelenir.” Bu mealde düşünür, bunu meclisteki beyannamede anlatır.
Yol onun varlık onun gerisi hep angarya
Yüz üstü çok süründün ayağı kalk Sakarya.
Bu söz Bediüzzaman’ın “beşyüz senedir yattığınız yeter” sözüne mukabil geliyor. Necip Fazıl da yüz eser yazmış insanlara ruh vermiş. O da Bediüzzaman gibi ruhları mayalamış, farklı kulvarlarda ama aynı tesiri hesaplamışlar.
Bediüzzaman idare edenleri muhatab almamış, o yeni bir insan tipi üretmek için çabalamış.
Namık Kemal;
“Görüp ahkam-ı asrı münharif sıdkü selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile babı hükümetten” demiş.
Bediüzzaman hükümetin yanına uğramamış. Onlar kendi işi ile o kendi işi ile uğraşmış. Sabahleyin öğlen namazına kadar herkes diz üstü kitap okumuş.
“Kardeşlerim biz burada okumakla Sovyetler birliği orada çöküyor” demiş.
Hükümeti, devleti ele geçirme, idare hevesi yok Bediüzzaman’da. Veysel’in, “Ben üzüm yetiştiririm ondan isteyen istediğini yapsın” demesi gibi.
Bediüzzamanı pasif görenler, dizginlenemeyen at gibi camı çerçeveyi indirdiler. Nice büyük insanlar heba oldu gitti. Nereye gittimse bu adamlardan çektim, hayatımı zehir ettiler. Bu ülkeye toprak gibi, su gibi, bulut gibi, koyun gibi çalışan insanlar lazım. Koyun kimseden alacaklı değil, bulutlar da.
Namık Kemal‘in kitapları da yasaklanmış, istememiş o günün idaresi böyle eleştirel düşünceyi. Bu yüzden Bediüzzaman klasik eleştiri kurallarının dışında eleştirmeyi değil, en ideal örneği vererek yenilik getirmeye çabalamış.
Onun hayatı da sürgünlerle geçmiş. Vatan Yahut Silistre oynanmış, bu yüzden sürgün edilmiş. Tiyatrodan çıkanlar “Muradımızı isteriz yaşasın Kemal“ demişler. Bir başka padişahı istemişler, buna yönetim nasıl tavır almaz.
Eğer Bediüzzaman’ın yenilik ve değişim modeli iyi anlatılsaydı, kimse ihtilalci olmazdı. Ama nerede?
Vatan Şarkısı
Âmâlimiz efkârımız ikbâl-i vatandır
Serhadimize kal´a bizim hâk-i bendedir
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgâda şehadetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda
Can korkusu geçmez ovamızda dağımızda
Her gûşede bir şir yatar toprağımızda
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapusu can veren ihvâna açılsın
Dünyada ne bulduk ki ölümden de kaçılsın
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz.
Bediüzzaman, Namık Kemal‘in sözlerine “kamilane söylenmiş” der. Ondan etkilendiğini söyler.
Bediüzzaman sıfır hata ile yolunu çizmiş, yoldan ayrılanlar hem kendilerine hem de topluma zarar vermişler.