Nasıl bir dava adamı?-1

Ahmet AKCAN

Acz, fakr ve kusurunu farkeden, ubudiyet ve hamdini yalnızca Allah’a arzeden, ezelde verdiği sözü yeniden akleden, hayatını Kur’an hakikatlerinin bekasına vakfeden, “tenvir edenin nurani olması gerek” nurlu ifadesini nefsinde hazmeden, neşr-i hakaik-i İslamiye adına ömür dakikalarını hasreden bir dava adamı...

Fikrin nurunu kalbin ziyası ile mezceden, nur-u marifette gittikçe derinleşen, deruni sırlarını keşfeden, nar-ı muhabbet ile kesretten vahdete erişen, iman nimetinden uzak yaşayan insanlara yetişen bir dava adamı...

Ülfet perdesi arkasında gizlenen güzellikleri tefekkür ile gören, gülde renk, bülbülde ahenk olmuş fıtratın eşsiz güzelliklerini gösteren, insanlara bunların sanatkârını düşündüren bir dava adamı...

Kevser-i Kur’aniden süzülen tatlı büyük bir havuzu kazanmak için enesini eritmeyi en büyük gaye edinen, zatları değil sıfatları önemseyen, tüm rüçhaniyet iddialarını reddeden, abdiyet sıfatının en büyük şeref menbaı olduğu gerçeğine eren bir dava adamı...

İnsanlara yürek dolusu iman taşımayı gaye edinen, deruni gerçekleri izah ve ispat eden, inananları mutlak hakikatlere sevk eden, hizmet ettiği insanları ezen değil hizmet ettirildiği için minnettarane ezilen bir dava adamı...

İnkâr karanlıklarında yolunu kaybeden insanları İslam’a davet etmeyi iman sahibi olmanın muhakkak bir neticesi olarak gören, alevleri göklere yükselen yangını en evvel kendi içinde söndüren, o yangından bir can daha kurtarmanın telaşına düşen bir dava adamı...

İnsanlara güvenen ve güven veren, sadece sözle değil, yüzle, gözle, özle de intisap ciddiyetini ifade edebilen; ilmini amel ile, amelini ihlâs ile, ihlâsını uhuvvet ile, uhuvvetini muhabbet ile insanlığın kurtuluşuna sevkeden bir dava adamı...

Maziyi atinin tarlası, atiyi mazinin çarşısı olduğu gerçeğine eren, ati çarşısında görmek istediklerini mazi tarlasına eken, müstakar ve namütenahi bir istikbali, mütehavvil ve mütenahi olan hal’e tercih eden bir dava adamı...

Meşru olmak kaydıyla, usul ve metotları farklı olsa da İslam’a hizmet edenleri samimane seven, nereden olursa olsun insanların istifadelerine taraftarlık hisseden, hasbi ve samimi hizmetleri takdir eden bir dava adamı...

Usulü asılın bir parçası olarak değil, asıla vuslat için usulü zaruret bilen, asılın önceliklerini usulün inceliklerine tercih eden, zamanın şartlarına göre mütehavvil olan usulü asılın yerine geçirmeyen, asılı tağyir ile rencide etmeyen usulleri reddetmeyen, asıl ve esası tahkim etmeye, usul ve metodu tecdide ehemmiyet veren, Kur’an’a hizmette asılın meşruiyeti kadar usulün meşru ve mübah olması şuuruna eren bir dava adamı...

İnsan şahsiyetini zedeleyen değil şahsiyetli insan yetiştirmeyi gaye edinen, insan unsurunu hizmet için en büyük zenginlik menbaı bilen, tahkik-i iman ile şahsiyetleri şekillendiren, önce insan, sonra insan, her zaman insan diyen, kafaları hür, kalpleri hür, ruhları hür, lisanları hür insanları en büyük kuvvet menbaı telakki eden bir dava adamı...

Tefekkürü meslek edinen müminlerin yetişmesine ehemmiyet atfeden, insanları taklid-i imandan tahkik-i imana sevkeden, düşünen müminleri Kur’an davası için en büyük imkân bilen bir dava adamı...

Elhasıl; fani bir dünyaya aldanmamak, baki bir davaya adanmak, ebedi bir âleme hakkıyla hazırlanmak için Kur’an hakikatlerinin kıymetini anlamak iktiza ediyor. Din hayatın hayatıdır. Dine mensup olmak manen hayatlanmak, mesuliyet ve teslimiyet şuuruna varmak, tedenni-i milletten ciğeri yanmak, insanlık adına tasalanmaktır...

İnsaniyet için derdi ve tasası olmamak, iman ve ahlak fakiri insanlar adına hüzün duymamak, dinin özünden gerçekte nasip almamaktır...

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.