Her güzel çiçek, her sanatlı böcek, her sanat harikası bitki, Yaratıcısına övgüler söyleyen içli bir kaside... Satırlardaki İlahî hitap bu süslü kitaba dikkat çekiyor: "Allah'ın rahmet eserlerine bak"diyor. "Nasıl da yeryüzünü diriltiyor, ölümünden sonra..."
Gözüne gönlünü de ekleyip bakan Mevlânâ, "Bu, bahar mevsimi değil, bambaşka bir mevsim"diye inliyor. "Her gözün mahmurluğu, bir başka vuslattan. Her dal oynamada ama, her dalın oynayışı, başka bir sebeple." Bahar güzelliğini meydana getiren her varlık, bir başka dille anıyor Rabbini, şükrünü bir başka eda ile ifa ediyor.
Alışkanlığımızın örtüsü baharın güzel yüzüne kara bir perde gibi geriliyor.
Şeffaf güzelliklerin altında görülen Güzeller Güzelini gizlemeye çalışıyor. Fakat kalp gözü açık olan, Allah'ın nuruyla bakıyor, her yerde sanatın işaret ettiği Sanatkârı gösteriyor:
"Nereye baş korsam, secde edilen Odur. Altı tarafta da ibadet edilen Odur, alt tarafın dışında da... Bahçe, gül, bülbül, sema, sevgili... Bunların hepsi bahane, maksat Odur ancak..."
"Sevgili güneş gibi parlayınca, aşık zerre gibi oynar, titrer, döner durur. Aşk baharının rüzgarı esmeye başladı mı, kuru olmayan her dal oynamaya başlar."
İçinde baharı bulamayanlara dışarıdaki bahar fazla birşey ifade edemez. İçimizin baharı ise, ebedî dirilişin müjdesi olan imandır. İmanla kendini ebediyen diri bilenlere, ahiretin ölümsüz baharı olan Cennet vaadedilmekte.
Fani dünyanın baharı, ebedî âlemin baharı olan Cennetin habercisidir.
Bir tek çiçeği yaratırcasına kolayca bahan Yaratana, bir tek çiçeği bile yaratamayan insan kul olmaz da ne yapar...
Tatil köyünün asude âlemine, yeşil dünyasına gitmek için can atan, elemsiz lezzetlerin dünyası olan ebedî bahara, Cennete niçin iştiyak duymaz?
Bir yapma çiçeğin ustasına hayranlık duyan, saksıdaki gerçeğine niçin dikkat etmez? Keşif rekortmeni Edison'un dikkati ne güzel: "Hiçbir keşif, otların toprağı yarıp çıkması kadar muhteşem değildir. Çünkü otlar Allah'ın yapısıdır."
Bahar sadece yeryüzünde değil. Yıldızlar da gökyüzünün baharıdır. Gökyüzü baharının sultanı olan Güneş, yeryüzü baharının da besin kaynağıdır. Baharımız muhteşem bir yardımlaşmanın neticesidir. Rabbimizin rahmeti yağmur şeklinde tecelli etmese dün-a yeşile hasret kalmaz mı? İçimizin baharı da ışıksız ve rahmetsiz olamaz.
Ve okyanusların dibinde keşfedilmeyi bekleyen bir muazzam bahar var.
"Neyleyim sensiz baharı, yazı" diye inleyen aşık, fanilik damgasını taşıyan varlıklarla gönlünü kandırabilir mi? Baharın güzelliklerini ebedileştirebilmek ve hazanın hüznünü silebilmek için, önce içimizdeki baharı bulmalıyız. İçini imanla baharlaştıranlar için, bütün mevsimler bahardır. Aksi halde baharlar kışa döner. "Sensiz baharı neylerim" diyenin maksadı Rabbi olmalı...
O yoksa bahar yok.. Hiçbir şey yok... Onu bulan herşeyi bulmuştur. Ebedî baharın müjdesini içinde bulan, "Biz dünyadan gider olduk, kalanlara selam olsun" diyor. İçinde bütün mevsimler kış olan ise, "Benden sonra tufan" bencilliğine kapılıyor.
Her şeyin bir bedeli var. Dünya kışına dayanamayanlar, ahiret baharını hak edemezler.
Bahar gönüllüler, baharın kaybolup gitmesine katlanamazlar. Onların içli ve ısrarlı niyazlarının peşin bir kabulü müdür ki, bahar Cennette ebedileşmiştir. Bu ebedi bahar olmasaydı, vicdanlar sararıp solan her yaprakla birlikte eriyip tükenecek, kendisinde yaşama mecali bulamayacaktı.
Bahar, anlayan ve okuyan gözler ister. Yoksa, o güzelim bahar yeşillikleri keçilere ve koyunlara yem olma derekesine düşer.
Gözlere ışıl ışıl görünen baharı görmeyenlere inat bahan gözsüz gören ve bu sebeple de gözünün açıl" masını istemeyenler var. En güzel bahar tasvirlerim şiirlerine süs yapan Aşık
Veysel, bunun sırrını şöyle açıklıyor:
Bir küçük dünyam var içimde benim; Mihnetim, ziynetim bana kâfidir. Görenler dar görür, geniştir bana; Sohbetim, ülfetim bana kafidir.
Dünya geniş olsun, ister dar olsun;
Yeter ki kalbimde iman var olsun...
Her zaman milletim bahtiyar olsun,
Rütbemle mesnedim bana kafidir.
Bahar sayfası, bakana göre mânâ taşır. Rahmetli Akif, Taceddin Dergâhının avlusundaki bir avuç çayır çimene bakarak, "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda" diyor ve vücudunda kan kırmızı güller açan kefensiz şehitleri ülke toprağının altını baharlaştıran mânâ olarak görüyordu. "Gül devrini görseydim onun bülbülü olurdum" feryadının gözyaşlarıyla manevî kışımızı bahara çeviriyordu.
İmanının hakim olmadığı topraklardaki baharı kendine yabana gören şairin bakış açısını Karacaoğlan'da buluyoruz:
indim seyran ettim Frengistan'ı,
İlleri var, bizim ile benzemez.
Levin tutmuş goncaları açılmış,
Gülleri var, bizim güle benzemez.
Baharın güzellikleri kıymetini bilmeyen, mânâsına vakıf olmayanların elinde bir garipçe, bir mahzunca boyun büker:
Kadrin bilmeyenler alır eline,
Onun için eğri biter menekşe.