Terörizmin belli bir tanımının yapılmamış olmasının arkasına sığınarak, bir ülkede işlenmiş bir suçun ya da yasa dışı bir faaliyetin diğer bir ülkede siyasi mülahazalarla suç olmaktan çıkarılması, teröre karşı mücadelede ciddiyeti ve kararlılığı büyük ölçüde zedeliyor.
BM üyesi bir ülke ya da bir NATO ülkesi tarafından terörist sayılan bir bireyin özgürlük savaşçısı olarak görülmesi ya da terör eylemi kapsamına giren bir faaliyetin demokratik hak olarak değerlendirilmesi, NATO sözleşmesinin ortak savunma rejimini düzenleyen 5. maddesinin ruhuna ve amacına uymadığı gibi, ülkeler arasında imzalanan onlarca güvenlik anlaşmasına da tezat teşkil ediyor.
NATO'nun terör örgütü üyelerine güvenli mekan temini
Her türlü yasadışı faaliyet ve terör eylemi, tüm ülkelerin ceza kanunlarına göre suç sayılır. Ancak sorun, batılı ülkelerin, terör eylemleri kendi ülkelerinde vuku bulmadıkça, o eylemi politik nedenlerle terör hareketi saymamalarından kaynaklanıyor. Bu da bize, terörizmin esasında muhtelif ülke istihbarat servisleri arasındaki kanlı siyasi mücadeleden kaynaklandığına dair ipuçları veriyor.
Terörle mücadele, Türkiye için günümüzde ele alınması gereken en yüksek öncelikli konudur. Zira NATO sözleşmesine taraf olan yirmi sekiz ülke arasında, terör saldırıları sebebiyle Türkiye kadar mağduriyet yasamış ve buna rağmen teröre karşı mücadelesini kesintisiz olarak devam ettiren başka bir NATO üyesi yoktur.
NATO'ya Kore Savaşı’nda büyük kahramanlıklar göstermek gibi bir bedel ödeyerek giren Türkiye, Kuzey Atlantik sözleşmesine 1952 yılında taraf oldu. Türkiye bu sözleşmeden kaynaklanan bütün hukuki ve etik yükümlülüklerini eksiksiz şekilde yerine getirerek en büyük orduya sahip ikinci NATO ülkesi sıfatını kazandı.
Türkiye Cumhuriyeti kendi sınırları içinde, herhangi bir NATO ülkesine ya da komşusuna yönelen yasa dışı bir faaliyete izin vermedi; doktrinel ya da eğitsel anlamda bu tür faaliyetlere destek vermedi.
Buna karşın, uzun yıllar hain terör saldırılarına maruz kalan Türkiye, ittifakın diğer üyelerinden teröre karşı gerekli desteği maalesef göremiyor. Halbuki ilgili ülkelerin sadece imzaladıkları sözleşmelere bağlı kalmaları bile Türkiye için yeterli bir destek olabilir.
İttifakın birçok üyesi, gerek NATO gerek ise diğer bölgesel örgütler, yazılı teminatlarına rağmen terör örgütü üyelerine güvenli mekan tahsis etmeye devam ediyor.
NATO sözleşmesinin 5. maddesi
Türkiye'nin suçluların iadesi anlaşmaları kapsamındaki talepleri yerine getirilmiyor; ittifaka üye ülkelerin birçoğunda terör örgütü üyeleri serbestçe dolaşabiliyor ve Türkiye aleyhine gösteri, yürüyüş, konferans ve çeşitli propaganda faaliyetleri düzenleyebiliyor.
Bazı terör örgütü üyelerinin Avrupa Parlamentosu'nda ağırlanması ise etik olmadığı gibi, bu durum terörle mücadele kapsamında imzalanan onlarca sözleşmeyi ve BM kararlarını da açıkça ihlal ediyor.
NATO’nun 1949 tarihli Washington sözleşmesinin 5. maddesinde, üyelerden birine ya da birkaçına yapılan silahlı saldırının, bütün üyelere yapılmış bir saldırı olarak değerlendirileceği açıkça beyan edilmektedir. Nitekim 11 Eylül 2001'de ABD'ye yapılan saldırıların ardından NATO sözleşmesinin 5. maddesi işletilmişti. Tüm üye ülkeler ABD'ye yönelen teröre karşı tam desteklerini beyan ettiler, ayrıca fiili olarak da onu desteklediler. Bu bağlamda ABD'ye en etkin desteği veren ülke yine Türkiye oldu. Ayrıca Başkan Bush “Ya bizimle berabersiniz ya bize karşısınız” diyerek NATO üyesi olmayan ülkeleri de uyarıyordu. Bu Pakistan'a yönelik bir ültimatom olarak görülmesine rağmen, esasında ABD tarafından tüm dünya ülkelerine yapılmış bir uyarıydı.
Türkiye ve diğer NATO üyeleri ABD'ye tam destek verdiler. Ancak Türkiye, Kuzey Irak'ta yuvalanan PKK terör örgütüne karşı aynı desteği hiçbir zaman ABD'den göremedi. Dahası ABD, Türkiye'nin bu bölgeye operasyon yapmasını birçok defa engelledi.
Türkiye aynı mağduriyetleri yaşadığında, ilgili sözleşmenin 4. maddesine göre müttefiklerini bilgilendirmek ve istişarelerde bulunmak amacıyla NATO'yu toplantıya çağırmıştı. Bu noktada Türkiye’de PKK saldırıları neticesinde hayatını kaybedenlerin sayısının ikiz kulelere yapılan saldırı sonucu ölenlerin sayısından onlarca kez fazla olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Oysa Türkiye bir NATO ülkesi. Ayrıca Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan sıcak takip hakkı var ve bu hak Türkiye’ye yönelik saldırılar devam ettikçe var olmaya devam edecek. BM ana sözleşmesinin 51. maddesine göre de Türkiye meşru müdafaa hakkına sahiptir ve bu hakkın kullanılması hiçbir şartta engellenemez; engellenmesi söz konusu dahi olamaz.
Fransa'daki terör saldırıları ve 5. madde
Fransa terör saldırılarına maruz kaldığında birçok batılı hukukçu, NATO'nun 5. maddesinin işletilmesini gündeme getirip Fransız hükümetine, üye ülkelere terörle mücadele için çağrıda bulunması konusunda tavsiyede bulunmuştu. Hatta Fransa'daki terör saldırılarının akabinde, George Mason Üniversitesi'nde hukuk profesörü olan Ilya Somin 15 Kasım 2015'de The Washington Post’ta bir yazı kaleme almıştı. Somin yazısında, başka yazarların da aynı minvaldeki görüşlerine işaret ederek 1949 tarihli ilgili sözleşmenin 5. maddesine göre ABD'nin Fransa’yı hukuken koruma zorunluluğundan söz etmişti.
Türkiye'nin teröre karşı fiili mücadele isteme hakkı
Vekalet savaşları sınırlarımızın içinde ve sınır ötesinde Türkiye'ye karşı tüm şiddetiyle sürerken, bir NATO üyesi olarak Türkiye'nin, 5. maddeye istinaden müttefiklerinden teröre karşı mücadelesinde işbirliği ve teröre karşı birlikte fiili mücadele isteme hakkı vardır. Zira Türkiye bu kadar yoğun bir terör saldırısı altındayken ve bu saldırıların çoğu sınırımızdaki bir ülkede yuvalanan terör örgütleri tarafından açıkça yapılırken NATO'nun sessiz kalması, değişik beyanlarla bu vahim konuyu geçiştirmesi, üyesi olan bir ülkeye destek vermemesi, ahlaken ve de hukuken izahı imkansız bir tutumdur.
NATO sözleşmesi sadece 5. maddeden ibaret değil. Toplam 14 maddeden oluşan sözleşme, üyelerin güvenliğini, istikrarını, demokrasisini ve refahını korumayı taahhüt eden âkit ülkeler için bağlayıcı bir anlaşma. Fakat buna rağmen, bir NATO üyesi olan Almanya'nın, 15 Temmuz 2016 kanlı darbesine destek veren NATO'da görevli Türk askerleri, Türkiye'nin talebine rağmen, yargılanmaları için iade etmemesi düşündürücü. Türkiye sanal değil fiili terör saldırıları altında olmanın ötesinde, kanlı bir darbeyi daha yeni bertaraf etmiş bir ülke. Maalesef bu mücadelesinde dostlarından gerekli destek ve yardımı göremedi.
NATO Soğuk Savaş dönemi benimsediği ‘gizli ordu’ konseptini terk edip, küresel barışa hizmet etmeli, yazılı olarak taahhüt ettiği yukarıda andığımız değerleri korumak için şeffaf bir şekilde mücadele etmelidir. NATO'nun amacı ‘sahte bayrak’ (false flag) operasyonları yaparak müttefiklerini, hele Türkiye gibi önemli bir müttefikini istikrarsızlaştırmak olmamalıdır. Aksine, maruz kaldığı darbe ve terör eylemlerinde her daim Türkiye'nin yanında olmalıdır. Zira sözleşmenin 5. maddesi de bunu önemle vurgular.
NATO üyesi bir ülke olan Türkiye’nin terörle mücadelesinde, sözleşmenin 5. maddesinin, ittifakın diğer ülkeleri için ne anlam ifade ettiği, vekiller üzerinden değil, açıkça ve doğrudan sorgulanmalı. Sırası gelmişken, esas işi müteahhitlik olan Donald Trump'ın da aşina olduğu inşaat terminolojisini kullanarak bazı soruların sorulması gerekiyor: PKK-PYD-YPG, DEAŞ, FETÖ ve benzeri örgütler şayet birer ‘taşeron’ ise, ‘ana müteahhit’ ve ‘işveren’ kimdir? 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimi bir ‘ortak girişim’ ise, bu birlikteliğin ‘tarafları’ kimlerdir?
NATO ve BM çözüm bulmadıkça küresel terör devam edecektir
BM'nin küresel terörle mücadele konusunda NATO'yu etkin bir şekilde kullanması mümkündür. BM bu tür saldırılar karşısında, somut adım olarak NATO'yu global terörizmle mücadelede görevlendirebilir.
BM kararları, toplantılar, konvansiyonlar ve deklarasyonlar göstermelik olmaktan çıkartılıp etkin bir şekilde uygulanmalı ve üyelerden, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesi istenmeli. Zira üye ülkelerin siyasi mülahazalarla hareket etmesi, küresel anlamda terörle mücadeleyi etkisiz kılıyor.
NATO üyeleri öncelikle şuna karar vermeli: Bir üyenin terörist saydığı kişi ya da örgüt, diğer bir NATO üyesinin kahramanı ya da özgürlük savaşçısı olmamalı. Aksi halde, küresel terörizmle mücadelenin üye ülkeler için ne anlam ifade ettiği sorgulanmalı ve üyelerin imzaladıkları uluslararası sözleşmeler tekrar gözden geçirilmeli.
BM, NATO ve diğer uluslararası örgütler tarafından kesin bir çözüm yolu üretilmedikçe küresel terör var olmaya devam edecektir. Türkiye bu bağlamda Donald Trump ve yönetiminden 5. maddenin ruhuna uygun, sözleşmenin amacına hizmet eden sıkı ve samimi bir işbirliği bekliyor.
[Hukukçu Ali Çetinkaya uluslararası tahkim, kamu uluslararası hukuku (mukayeseli savaş hukuku), uluslararası güvenlik stratejileri konularında çalışmaktadır]
AA