Mevsimler gelip geçerken bu kadar hızlı geçişi bu yürekler nasıl kaldırır diye düşünemeden yaşayıp gidiyoruz. Neler yaşıyoruz bir anda, nelere geriyoruz göğsümüzü? Tarifsiz bir kuşatma, anlamsız bir yorgunlukla baş başayız. Bin parçaya bölünüyoruz, sayısız yüzle çıkıyoruz hayatın içine.
Üzerimize aldığımız o kadar çok rol var ki bir günde bunların çoğunu bir anda kullandığımız bile oluyor. Hem de birbirine karıştırmadan, hepsinin gereklerini yerine getirmeye çalışarak. İşinin başındayken, kendini işine vermiş bir emek sahibiyken, evde baba ya da anne, sokakta arkadaş, mağazada müşteri, maçta müzmin kaleci, ailecek gidilen akşam oturmalarında baş sohbetçi, çocuklarının gözünde her şeyi bilen kişi, bir şiirin dizesinde kaybolan şair ve daha niceleri.
Üzerimizde o kadar çok yük var ve bunlardan kurtulmamız zor görünüyor. Dünya telaşı deyip geçiştiriyoruz. Hayatın koşuşturmasına atıyoruz bütün suçu. Ne çok şey yapıyoruz diyoruz sık sık. Aslında yapmamız gerekenleri sıralayıp, sahte bir koşuşturmacanın ardına saklanarak ihmal ediyoruz unutulmaması gereken birçok şeyi.
Bir günde, üzerimizde ne kadar yük varsa hepsini zor da olsa yaşarız. Gün bitip de arkamıza şöyle bir baktık mı, bir günün içine her şeyi sığdırmanın tatlı ve yorgun mutluluğunu yaşayabiliriz. Aslında önemli olan mesele, hakkını vermektir. Ne yapılırsa yapılsın, hakkını vererek yapmak, yaşamak denen çizgide kişinin üstlendiği her rolü biraz daha koyultacaktır. Belki “en iyisi” olmak bazen zordur ama “iyisi” olmak için uğraşmak da önemlidir.
İşini iyi yapan insanlara ihtiyacımız var. “Baştan savma” iş yapan, elinin ucuyla dokunan, gözünün ucuyla bakan kişinin yaşaması da aslında hayatın ucunda bir yaşamaktan başka bir şey değildir. Her şeyi geçiştirerek yaşamaya çalışmak günün birinde insanın attığı her adımı da silikleştirir. “Öylesine” bir hayatın yükünü çekmeye başlar. Ne yapıyorsa öylesine der, ne söylerse öylesine dökülür dilinden.
Küçük bir iş yaptıracağımız zaman bile “işinin ehli” insanları arayıp bulmaya gayret gösteririz. İşini keyifle yapan, işini yaparken kendini dünyanın en mutlu adamı hisseden kişinin ortaya koyduğu iş de o oranda sağlamdır. İşinin başında, yüzü gülen kim varsa onu tebrik etmeli, işini severek yapan kim varsa onun yanında bulunmak için gayret göstermeli.
Kendi hayatını herkesten farklı görmeye çalışmak, kendi yaptığını her zaman ayrı bir yere koyma gayreti içine girmek ancak sadece kendini görmekle ifade edilebilir. Kendinden başkasını görmeyenin kendinden başkasına hayrı olmaz.
Şimdi ne kadar yaşamak varsa alıp omzumuza, hepsinin hakkını vererek yaşamak zamanı. İyi bir baba olmalı, en iyisi belki de. En güzel vakitlerini çocuklarına ayıran en iyi baba. En iyi anne olmalı, sımsıkı saran çocuklarını. En iyi öğretmen olmalı her şeye rağmen. Günübirlik bahanelerin, piyasa işi kaçamak sözlerin ardına saklanmadan, en iyi öğreten olmak için bir kez daha dönmeli yüzünü söz bekleyenlere doğru. En iyi kardeş, en iyi dava arkadaşı, en iyi okuyucu, en iyi yazar, en iyi şair, en iyi insan olmak için uğraşmalı. Bu yolda bir şeyler yapmaya çalışma da yapmak kadar değerlidir. Sıradan olmaktan Allah’a sığınıp, bütün sıralardan çıkarak, “Ey yaşamak, ne güzelsin.” diyerek yaşamalı hayatı. Ne çok sevmek var ve ne çok yaşamak var hayatı.