Hastalık sular kırılganlığın arttığı demler; küçük şeyler incitir, hafif şeyler ağır gelir, savruk bir hal sergilenir bu an seyirlerde.
Acz yakadan tutmuştur bir kere bırakmaz; yerden yere vurur, inceden inceye kendine çeker.
Bu çekiş ve çekişme gece boyunca etrafa kendini öksürükle duyurur; ey acz sen dirisin uyan dedirtir.
Kim duyar?
Yorgunluk-yılgınlık, gelecek-gidecek, endişe-vesvese... İçte bi dünya kavga! Dışta da öyle! İki kavga arasında bir aciz!
Kuvvet zayıf, ihtiyaç çok!
Aciz tıp, fakir insan ne çare, neye çare? Ot, aktar, nane limon; şifa verir mi?
İstirahat et; gam yorganını çek, keder yastığına dayan! Unut geçmişi geleceği; kapa gözlerini anı yaşa!
Dün ölmüş haberin yok; yarın gelmemiş kendinden geçmişsin! Dünya senden habersiz, sen dünyadan habersiz.
Dünya zaten dönüyor; dur desen de demesen de!
Keder ve hastalıklar tavaf ediyor bir müddet; sonra gün, güneş neşe! Bu dönüş ve döngü ile dönüyor ömür...
Keder misafir, afiyet misafir, insan misafir, dünya misafir, kainat misafir, zerre misafir.
Misafir buraya keder biriktirmek için gelmedi, mutluluk devşirmek için de!
Hakikati bulmaya ve onunla yüzleşmeye geldi; hastalık ve neşe bu okulun iki sınıfı; Kah orada kah burada.
Bazı şeyler kitap okumakla, sohbete gitmekle çözülmez; kişiye özel keder yazılımı gelir, okuyan okur, okuyamayan okuyamaz!
Gaflet karanlığı, cehalet yanlışlığında olan ne keder bilir, ne neşe, ne kader yazılımı.
İşi cep doldurmak, derdi “ene” büyütmektir!
Nane-limon deva olmaz böylelerine; doktor, aktar da bir şey yapamaz onlara. Manevi doktor, manevi ilaç arar da bulursa ne ala.
Önce bunun derdini çekmeli, sonra derdine çare aramalı.
Bulanlar arayanlar olmuş; aramayan derin boşluk ve çözülüşten başka ne bulur?
Her insanın başında insan olmak gibi bir dert var, yetmez mi?