Çok şey olması çok şeyi çözer mi, çokluk her şeye çare mi? Yoksa şeylerin cevelangahına dalmak insanı boğar mı?
İhtiyaç çeşitliği insanı daha da fakir, müşkül ve meşgul ediyor; koşuşturması, zihin dağınıklığı, his salınımı ondan olmalı. Bunca meşguliyet içinde unuttuğu kendisi, kendi hakikati oluyor.
Yetişmediği çok ihtiyaçlarına koşmak; onu çoklukta boğuyor. Çeşitlenen zevkler, çoğalan ihtiyaçlar; zirveyi çıkıp oturmak çok güç, kaç ömür buna yeter meçhul.
Aldanmışlık alışmışlık içinden çıkılması zor bir hale getiriyor; yeryüzüne bakmak, gökyüzüne temaşa etmek, içine bakmak, dışını seyretmek; hakikat devşirmek, hikmet peşinde koşturmaktan uzak kılıyor.
Çok konuşmak, çok yazmak; içinde hakikat taneleri yoksa veya azsa ne çare; laf salatası, söz ebeliğinden başka!
Böylesi söz ve yazı, dinleyene ve okuyana çokluğun boşluğuna atmaz da ne yapar?
Çok zamandır çokluğun esaretinde hakikate meşgul çalıyor, hikmete zıt yaşıyoruz. Ruhun etrafında dünyaya bakan derin menfezler açıldı; aşılması ve kapanması zor geçitler bunlar.
Biraz ümitsiziz, Rahman'ın lütfu erişir ümidi ayakta tutan teselli.
Çokça istiğfar, çokça dua, çokça tefekkür, çokça ilim meşguliyeti, çokça haramlardan kaçma gayreti, çokça dünya ile zaruriyetle meşguliyet azmi...
Ne kadar çokluk o kadar umut!
Mide ile meşguliyeti azaltıp ruhu onarmayı çoğaltmak, dışı ziynetlendirmeyi azaltıp içi tezyin etmeyi çoğaltmak; aza ve çoğa gereğince dengeli bakış ve duruş sergilemek...
Evet ümit çoğaltmak.