Bursa işgal altındadır, Mehmet Akif Bülbül şiirini yazar. Bursa’da olanlardan trajik bir şekilde etkilenmiştir, onları sayar.
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (*)
İstanbul’un göbeğinde sözde Ermeni katliamını elimizde büyümüş okullarımızda dünyayı farketmiş nasipsizler, Osmanlı’nın kucağında asırlarca hür yaşamış olan insanlar Ermenileri anarlar, hadi neyse bir de yüz kere kilise çanı çalınır. Herşeyi anladıkta İstanbul sokağında yürünen yollarda kilise çanını fon olarak kullanmanın ne anlamı var, neyi çağrıştırıyor, neyi talep ediyor. Aynı şey Bursa’nın işgalinde de yapılmış. Akif, o büyük kitaba deftere sığmaz Akif ne diyor? “Ne zillettir ki nakus inlesin beyninde Osman’ın”
Şimdi zillete bak İstanbul’un orta yerinde kilise çanları çalarak mazideki hayal mahsulü katliamı lanetliyor. Nerdesin ey bu milletin sahipleri? Ben Erzurumluyum Erzurum’un köylerinde yüzlerce Müslüman Türk’ü katledenler Ermenilerdi. Şehir merkezinde yine milleti camilere doldurup yakanlar Ermenilerdi.
Şair boşuna dememiş:
“Bırak beni haykırayım susarsam sen matem et
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.”
Nerdesin Erzurumlu sen de ezan sadaları ile sokakları uyar, Türk katliamını dünyanın sağır kulağına duyur, ama bir şeyler oldu bu millete ihanete kanıksadı. Vicdanı cüzdana dönüştü. Akif:
“Ey dipdiri meyyit iki el bir baş içindir
Davransan elde senin başta senindir
Hayret veriyorsun bana sen böyle değildin.”
Akif “şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın“ diyor. Müslümanların dolaştığı İstanbul sokaklarında o mübarek İslambul’un sokakları zavallı, nasipsiz, düşünceden bibehre adamlarla değil yine sizinle birlikte mutlulukları ve acıları paylaşan bu milletin çocukları ile birlik olabilirsiniz.
Ey millet uyan cehline kurban gidiyorsun
Ey işgal İstanbul’unda işgalcilere “Kara Bir Gün“ makalesi ile cevap veren Süleyman Nazif. Senin üdeba neslinden bugün kimse kalmadı mı kalk gel İstanbul sokaklarında halimize ağlayalım. Yahya Kemal İstanbul’da işgal sırasında sen de yazılar yazıp halimizi şerhettin. Savaşan ordu için dua ettin:
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yarabbi
Senin uğrunda ölen ordu budur Yarabbi
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın
Galib et çünkü bu son ordusudur İslam’ın” diye sesleniyordun.
Avrupa ve Amerika Türkiye’nin iktisaden ve daha birçok yönden ilerlediği ve Avrupa’yı solladığını görüyor, onu huzursuz etmek için medeniyetin sözde beşiği olan Avrupa ve Amerika Osmanlı’nın torunlarını çekemiyorlar, her gün bir huzursuzluk ortaya çıkarıyorlar. Haldun Taner’in babası devletler hukuku profesörüdür. İstanbul işgalinde işgalciler aleyhine yazılar yazar. “Efendim size kasdedebilirler öldürürler“ denmiş, o da “Ben asıl yazmadığımız gün öldüm“ der. Öldükten sonra talebeleri, asistanları yıllarca kürsüsüne oturmazlar, onun kürsüsünde onu hayali de olsa görür ve ders alırlar.
Bediüzzaman da İstanbul işgalinde İngilizlerin aleyhine Hutuvat-ı Sitte isimli eserini yazar, öldürülmesine karar verir ama korkarlar.
Bu büyük insanların kopyaları yok mu neredeler?
Ey Namık Kemal, Tepebaşında Rum şarkılarını duyunca ne kadar huzursuz olursun, haleflerinden sana benzeyenler yok mu?
Yine demişsin
“Ölmeden görürsem millette ümid ettiğim feyzi
Yazılsın sengi kabrime vatan mahzun ben mahzun.”
Kalk da bak vatan yine mahzun, baykuş sesleri ötüyor sokaklarında. Millet tiyatro seyreder gibi seyrediyor.
Taş mi kesildin hayret veriyorsun bana
Ey milleti merhume.
Hz. Ali Bediüzzaman’a “latehaf“ yani korkma demiş o da bütün ömründe korkmamış. Akif de millete diyor:
“Korkma sönmez bu şafaklarla yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak”