Kimi "Zindan iki hece, Mehmed'im lafta / Baba katiliyle baban bir safta" dizeleriyle, kimi "İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya" sözleriyle başlayan Sakarya Türküsü'yle onu tanıdı. Kimileri "Sultanüş-şuara" unvanını layık görürken, kimileri "Üstat" diye çağırdı. "Kaldırımlar şairi", en çok şiirleriyle üne kavuşsa da hem Büyük Doğu idealiyle hem de Türk fikir hayatına kazandırdıklarıyla akıllara kazındı.
Türk milletinin gönlünde kendine farklı bir yer edinen Necip Fazıl Kısakürek, vefatının 31'inci, doğumunun 110'uncu yıl dönümü dolayısıyla belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerde düzenlenen etkinliklerle anılıyor.
Hayatı boyunca şiirinin gücü, Nazım Hikmet ile arkadaşlığı, hazır cevaplılığı, Nakşibendi tarikatını benimsemesi, Büyük Doğu ideali, hatta vasiyetiyle gündemi etkileyen usta kalem, bugün de referans alınan en etkili isimlerden biri.
Başbakan, konuşmasını onun şiiriyle açtı
Daha önce çeşitli konuşmalarında Necip Fazıl Kısakürek'ten alıntılar yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün Köln'deki programını şairin "Gurbet" şiiriyle açtı:
"Dağda dolaşırken yakma kandili / Fersiz gözlerimi dağlama gurbet / Ne söylemez akan suların dili / Sessizlik içinde çağlama gurbet / Titrek parmağınla tutup tığını / Alnıma işleme kırışığını / Duvarda emerek mum ışığını / Bir veremli rengi bağlama gurbet / Gül büyütenlere mahsus hevesle / Renk renk dertlerimi gözümde besle / Yalnız annem gibi o ılık sesle / İçimde dövünüp ağlama gurbet"
Şiirlerinden
Şiirle biraz haşır neşir olan herkesin mutlaka bildiği bir Necip Fazıl şiiri vardır. Şiir portallarında popülerleşen "Beklenen" bunlardan biri:
"Ne hasta bekler sabahı / Ne taze ölüyü mezar / Ne de şeytan bir günahı / Seni beklediğim kadar. / Geçti, istemem gelmeni / Yokluğunda buldum seni / Bırak vehmimde gölgemi / Gelme artık neye yarar."
İsmini geniş kitlelere duyuran "Kaldırımlar" şiirindeyse şair şöyle iç döküyor: "Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında / Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum / Yolumun karanlığa saplanan noktasında / Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum / Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık / Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar / İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık / Biri benim, biri de serseri kaldırımlar /İçimde damla damla bir korku birikiyor / Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler / Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor / Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler / Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi / Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır / Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi / Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır."
Necip Fazıl deyince akla ilk gelenlerden "Sakarya Türküsü"nü, edebiyatçıları zekasına hayran bırakan "Sanki burnum değdi burnuna yokun, Kustum öz ağzımdan kafa tasımı" dizelerinin yer aldığı "Çile" ve "Zindandan Mehmed'e Mektup" şiirlerini ise anmamak olmaz.
Anne duası şair yaptı
Peki bugün 7'den 77'ye hala en çok okunan eserlerin sahibi usta kalem, nasıl şair oldu?
Bazı insanları aşk acısı şair yapar, bazılarını gurbet, yokluk yada ölüm; ancak Necip Fazıl'ı ise annesinin hasta yatağındaki duası. Kısakürek, şairliğe adım atışını şöyle anlatmıştı:
"Şairliğim on iki yaşımda başladı. Bahanesi tuhaftır: Annem hasta. Ziyaretine gitmiştim. Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter… Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde. Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp 'Senin' dedi, 'Şair olmanı ne kadar isterdim'. Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetinin ta kendisi… Gözlerim, hastahane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim: 'Şair olacağım' ve oldum."
Hayatının dönüm noktası
Necip Fazıl, 26 Mayıs 1905't İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejlerinde yaptı. Bahriye Mektebi'nde 3 yıl okuduktan sonra diploma almayı beklerken okul 4 yıla çıkarılınca bıraktı. İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten sonra Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde okuyan Necip Fazıl, bu dönemde Paris'te bohem hayatı yaşadı.
Şiirleriyle şöhret kazanan Kısakürek, hayatının dönüm noktasında, Beyoğlu Ağa Camisi'nde vaaz veren Abdülhakim Arvasi ile tanıştı ve onun yanından bir daha hiç ayrılmadı.
Ardından hayat tarzını tamamen değiştiren Necip Fazıl, hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi tiyatro eserlerini birbiri ardına Türk edebiyatına kazandırdı.
Çıkardığı dergiler ve buradaki fikir yazılarıyla da dikkatleri üzerine çeken usta kalem, özellikle Büyük Doğu dergisindeki yazılar dolayısıyla tek parti dönemince hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi. Kısakürek, farklı davalarla dönem dönem hapis hayatı da yaşadı.
Yaşamı boyunca büyük bir fikir mücadelesi veren, konferanslarla Anadolu'yu canlandıran ve eserleriyle pek çok ödüle layık görülen Kısakürek, 25 Mayıs 1983'te vefat etti.
"Cenazemde, namazıma durmayacak kimseyi istemiyorum"
Kısakürek, vasiyetinde ise şunlara yer verdi:
"Cenazeme çiçek ve bando muzıka gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum. Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum. Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna.
Cenazemde, namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Ne de, kim olursa olsun, kadın. Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam! Ve 'bid'at' belirtici hiçbir şey! Başucumda ne nutuk, ne şamata, ne medh, ne şu, ne bu... Sadece Fatiha ve Kur'an.
Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak. Mevlit de istemem!. Onu, uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! Sadece Kur'an."
AA