Risale Haber - Haber Merkezi
24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan'ın bugün 95. yıl dönümü. İmzalandığı yıllarda "Lozan Sulh Muahedesi" şeklinde anılan Lozan Barış Antlaşması 6 Ağustos 1923 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye Cumhuriyeti adına antlaşmayı kabul ederek imzalayan yetkililerin "dini terk ve dini öldürmek" hedefinin bilinmesi için Necip Fazıl'ın dergisi Büyük Doğu'da yayımlanan "Lozan'ın İçyüzü" makalesi, Bediüzzaman Said Nursi hazretleri tarafından Risale-i Nur eserlerine dahil edilmişti.
Antlaşma ismini yapıldığı İsviçre'nin Lozan kentinden alır. Türkiye, Birleşik Krallık-İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, 11 ülkenin katılımıyla Leman gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış barış antlaşmasıdır.
Antlaşmada Türkiye adına baştemsilci olarak İsmet İnönü katıldı. Karar aşamasında Türkiye'ye dönerek M. Kemal ile görüşen İnönü son talimatları alarak Lozan'a gitti. Türkiye'nin bugünkü sınırlarının da kabul edildiği antlaşmaya müdahil isimlerden Yahudi Hayim Naum da yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde Kur'an hükümlerinin kaldırılacağından ve milletin İslamiyetten uzaklaştırılacağından emin olmak istiyor ve bu durumu anltaşmanın taraflarına garanti ediyordu.
Risale-i Nur'da Lozan
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Büyük Doğu dergisindeki "Lozan'ın İçyüzü" adlı makaleyi, Lozan Antlaşması'nın maksadının ne olduğunu bilinmesi için Emirdağ Lahikası'nda neşrettirdi. Bu makale, yayımlandığı zaman büyük yankı uyandırmıştı.
Büyük Doğu’nun 29. sayısında; “Lozan’ın İçyüzü” diye yazılan makaleden
İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en mânidar sözünü söyledi. Dedi ki:
"Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hıristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz."
Lozan'da Türk murahhas heyeti başkanı bulunan ve henüz hakikî kasıtları anlayamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hıristiyan emellerinin Türkiye'yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:
"Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden, yani an'ane-i İslâmiyetten kurtulmak hususunda besledikleri -yâni İsmet'in beslediği- azmin, inkâr edilmez delilidir."
Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının, yâni İsmet'in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat'î azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksat altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lâzımdır.
Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: "Din öldürülecektir"
Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal'e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa'dan Ankara'ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir'den Ankara'ya götüren trenle Eskişehir'de buluşuyor. Bir arada ve baş başa seyahat... Sonra Ankara gizli meclis toplantıları... Fakat esas meselelerde daima baş başa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: "Din öldürülecektir."
Lozan Konferansının ikinci safhası: "...Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle, bu millette, İslâmiyeti katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salip kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir."
Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararı
Nihaî Vesika
Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, "Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon'un verdiği cevap:
"İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz. Yani Mustafa Kemal ve İsmet'in verdikleri karar, Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır."
Artık bunun üzerine herşey ap açık anlaşılıyor, değil mi?
Gizli anlaşmanın entrikası
Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika'da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur'ân'ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika'da hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:
"Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum."
Yahudi Hayim Naum'dan daha heveskâr ve gayretli
Aynı Hayim Naum Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet'i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş. Ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mâni kalmamıştır.
Hayim Naum o sırada Ankara'ya kadar da uzanarak plânın muvaffakiyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki, bu tesir, mahut mevzuda Hayim Naum'dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türkü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.
O dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu
İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.