RİSALEHABER
6 Eylül 2023 tarihinde vefat eden eski bakanlardan Necmettin Cevheri'nin, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ile nasıl görüştüğünü detaylı bir şekilde anlattığı ortaya çıktı.
1930 yılında Şanlurfa’da dünyaya gelen Cevheri, 30 yıl süreyle TBMM’de Milletvekilli olarak bulundu. Turizm, Adalet, Tarım ve Devlet Bakanlıklarının yanı sıra Başbakan Vekilliği de yapan Cevheri'nin hayatını anlatan kitabı oğlu İbrahim Cevher Cevheri ve kızı Prof. Dr. Fatma Ünsal hazırladı.
HÜKÜMETİN İÇİNDE ETKİLİ BİR GRUP SAİD NURSİ'NİN URFA'YA GELMESİNDEN HOŞNUT DEĞİLDİ
Bediüzzaman'ın Urfa'ya geldiği zaman DP Urfa Merkez İlçe Başkanlığı yapan Cevheri, o anları necmettincevheri.org sitesinde şöyle anlatıyor:
"1960 Yılının İlkbaharında Urfa’da önemli bir olay yaşandı. Said Nursî o sıralarda Urfa’ya geldi. Emirdağ’da ikamet ettirilmekteydi. Sanıyorum izin almaksızın önce Isparta’ya geçmiş, oradan da Urfa’ya gelmişti.
Bizim Hükümetimiz, daha doğrusu Hükümetin içinde etkili olan bir grup, Said Nursî’nin Anadolu’da gezmesinden ve Urfa’ya gelmesinden pek hoşnut değildi. Üstelik kendisi oldukça rahatsızdı. İpek Palas Oteline yerleşmişti. Otelin İşletmecisi de, bizim çok yakın partili bir arkadaşımız olan Hacı Mahmut Erbaş’tı. Hacı Mahmut, DP’nin kuruluşunda Urfa’da 1946’da teşekkül eden ilk İl İdare Kurulunun üyesiydi. Çok heyecanlı, inançlı ve atılgan bir Partilimizdi.
KENDİNİ İSLÂM’A VE KUR’AN'A ADAMIŞ BİR MÜTEFEKKİR
Said Nursî’nin Urfa’ya gelişiyle birlikte problemler de başladı. Hükümet canibinden Urfa’dan çıkarılması için teşebbüsler oldu. Oysa çok hastaydı, seyahat edecek durumda değildi.
Kendini İslâm’a ve Kur’an-ı Kerim’e adamış böyle bir mütefekkire reva görülen muamele hepimizi çok rahatsız etmişti. Bizim Hükümetimizden de gelse, yapılan iş yanlıştı. Demokrat Parti mütedeyyin insanların umutla oy verdiği bir Partiydi. Bu değerli zat son günlerini huzur içinde ve talebelerinin yanında geçirmeyi fazlasıyla hak etmişti. Zaten bütün ömrü çile çekerek geçmişti. Hükümetimiz sebebini anlayamadığımız bir vesveseyle Said Nursî’nin hareketlerini kısıtlamak ve kontrol altında tutmak eğilimindeydi.
"ANKARA’YLA TEMAS EDİP ÜSTAD’IN ŞEHİRDEN ÇIKARILMA İŞİNİ DURDURUN”
Vatandaşlar haliyle ve haklı olarak, tepki göstermek üzere Partiye dolmaya başladılar. ”Ankara’yla temas edip Üstad’ın şehirden çıkarılma işini durdurun” diye şiddetli bir baskı vardı. 1957 Seçimlerinde CHP’den seçilip sonra DP’ye katılan tek Milletvekilimiz Ömer Yüksel’i adeta zorla Ankara’ya telefon ettirmek için postaneye götürdüklerini hatırlıyorum.
İÇİŞLERİ BAKANINA RAĞMEN DP URFA TEŞKİLATI OLARAK SAİD NURSÎ’YE SAHİP ÇIKMAYA KARARLIYDIK
Ben de Merkez İlçe Başkanı olarak İçişleri Bakanına telefon açmıştım. Bakan Namık Gedik sinirlenip beni tersleyerek “Sen karışma bu işlere” dedi. Benim kendisinin muhatabı olmadığımı ve haddimi aştığımı düşünmüş olsa gerek. Ama biz Demokrat Parti Urfa Teşkilatı olarak Said Nursî’ye sahip çıkmaya kararlıydık. Urfa’dan çıkarılması teşebbüslerine ısrarla direndik. Hükümet içinde ona şüpheyle bakan kesim de, Urfalıların bu sahiplenmesi karşısında daha ileri gitmedi.
ELİNİ ÖPEREK “BİR EMRİN VAR MI?” DİYE SORDUM
1960 Mart ayının sonlarıydı. Bir akşam üzeri İl İkinci Başkanı Dayım Mehmet Hatipoğlu ve Hacı Mustafa Güven ile birlikte otelde kendisini ziyarete gittik. Yataktaydı ve hastalığı çok ilerlemişti. Odadan en son ben çıktım. Elini öperek “Bir emrin var mı?” diye sordum. Yataktan bize el salladı. Öyle sanıyorum ve öyle anladım ki, bize “Güle güle” değil,
“Allahaısmarladık” diyen bir el sallamaydı.
Çıkınca Otelci Hacı Mahmut’a “Artık kimseyi içeri sokma, konuşacak hali yok” dedik. O da oradan hemen bir sandalye alarak kapının önüne koydu ve üstüne oturdu. “Artık ben burada oturup kimseyi bırakmayacağım” dedi.
SANIYORUM ONU HAYATTAYKEN GÖREN SON KİŞİ BEN OLMUŞTUM
Biz ayrıldık. Said Nursî o gece vefat etti. Sanıyorum onu hayattayken gören son kişi ben olmuştum. Cenaze töreni muazzam kalabalık oldu. Halil İbrahim Dergâhında, Cami avlusuna girişin hemen sağındaki ilk revaklı bölmenin altına defnedildi. Mermer lahdini Dayım Mehmet Hatipoğlu ile Hacı Mustafa Güven birlikte yaptırdılar. Halk her gün kabri ziyaret ediyor, Dergâh dolup taşıyordu.
Said Nursî kabrinde de rahat bırakılmadı. 27 Mayıs 1960 Darbesinden sonra baştaki askeri Hükümet, 1960 Temmuz'unda bir gece, askeri tedbirler altında kabrini de tahrip ederek naaşını bilinmeyen bir yere defnetmek üzere götürdüler.