İnsanlar uzuvlar itibariyle bir birlik ve bütünlük arz edip bu özellikleriyle Halikları’nın bir olduğunu ispat ettikleri gibi, her bir insanın simasının, sesinin, yapısının hatta parmak uçlarına kadar farklı olarak yaratılmalarının da Halik’ın hadsiz İrade ve İhtiyar sahibi olduğunu ispat etmektedir.
Adem (A.S)’dan kıyamete kadar gelecek insanların tüm özelliklerinin, nazarında ve ilminde olduğunu, muhtar olup, irade ve ihtiyar sahibi olarak dilediğine dilediği şekil ve keyfiyeti takmaya muktedir olduğunu ve yeni dünyaya gelen bir insana tüm insanlardan farklı olarak apayrı özellikler vermeye kadir olduğunu bu noktada ihtiyarına, iradesine ve ilmine nihayet olmadığını, sadece bir hal ve keyfiyetle (haşa) bağlı olmadığını göstererek bu hakikati akıllara tespit ediyor.
Cenab-ı Hak Sermedidir, bütün esması hadsizdir, nihayetsizdir. Kainat O’nun bir eser-i San’atı ve mucizesi olarak Halık’ın Esmasının hadsiz tecelliyatına mazhardır, medardır.
Evet bu kainat ve hadsiz mevcudat Esma-i İlahiyeyi gösteren ayinelerdir. Ayineler hadsizdir ve hadsiz keyfiyette halk edilmişlerdir. Aynaların çeşitlilik kabiliyetleri esmanın ayrı ayrı tecellisini netice ile nazara vermektedir.
Esma-i ilahiye iki çeşittir, Celali ve Cemali. Haşmet, azamet, büyüklük ve kudreti gösteren, kainatın hilkati, yıldızların intizamla devir ve deveranları, güneşin, ayın, yerin teshiri, güz ve kışın hiddeti, fırtına, taun gibi kudret ve azameti gösteren hadisat; Celâli tecellilerdir.
Güzellik, merhamet, kerem, ikram vb. manaları gösteren, hayat, bahar, yaz, yazın güzel günlük güneşlik günleri, yeryüzü sofrası hadsiz leziz taamlar, nimetler; Cemali isimlerin tecellileridir.
Bu iki kısım Esma-i İlahi, elvan-ı seb’a, gökkuşağı misali yedi renk olarak hakaikin menbaı, matla’ları olup enva-i çeşit güzelliklerin tezahürüne ve birbirinin manalarının kamil manada anlaşılmasını temin ederler.
Kainattaki tecelli böyle olduğu gibi, hayvanatta da bu tecellileri görmek mümkün. Arslan, kaplan, fil, gergedan, camus gibi hayvanlar Celali isimlere, kedi, tavuk, kuzu gibi sevimli ve munis olanlar Cemali isimlere ayinedirler.
İnsan kainatın bir hülasası olup tüm Esma-i İlahiyeyi kendisinde gösteren en cami bir ayine olduğundan, insanda da bu iki halet aynen tezahür ediyor.
Celali: Cesaret, şecaat, öfke, gayz olarak… Cemali :şefkat, adalet, merhamet, sevgi şeklinde tezahür ediyor.
Kainatta zıtları doğuran, tekamülü netice veren, nisbi hakikatlerinde ortaya çıkmasına matla ve kaynak yine Celali ve Cemali İsimlerdir.
Esmanın tenevvüünün insan fıtratında da hadsiz bir şekilde tecellisi ve farklı olması muktezayı hikmettir ve rahmettir.
Cesur ve şecaatli insanlar, hilm ve emanet bahşeden insanlar, müdebbir ve muhakkik insanlar, tedbire aldırmaz, gamsız insanlar. Hareketli, cevval fırıl fırıl insanlar, sakin tembel, gevşek insanlar, içtimai, sosyal, çok girişken ve konuşan insanlar, merdumgiriz, içine kapanık suskun insanlar vs. vs. erbabınca uzatmak mümkün.
Tarihi beşerde de bunu görüyoruz ki çok kahraman, adil, cesur, zalim mütekebbir padişahlar öte tarafta, şefkati ve merhameti ağır basan hilm ve halim padişahlar, krallar gelip geçmiştir.
Devlet kurumlarında da, devletin haşmetini gücünü gösteren, ordu ve maliye ve asileri cezalandırma ciheti olduğu gibi, devletin cemal ve şefkat yönünü göstermede de can güvenliğini temin, talim, terbiye, sağlık faaliyetleri ve fakir ve zayıfları koruma kollamasıdır.
Geçmiş Enbiya (AS) şeriatlarında, İslamiyet’ten sonraki evliya ve asfiya meşreplerinde, değişik Esma-i İlahiyeye mazhariyeti ve tecellilerini görmek mümkündür. Her birisi bir İsm-i Azama mahzar olmuşlardır. İsa (AS) Kadir, Musa (AS) Mütekellim, İbrahim (AS)’ın Habib İsmine mazhariyeti gibi.
Sahabe-i Güzine bakıyoruz, sıdkta, sadakatte Hz. Ebubekir (R.A), cesaret ve adalette Hz. Ömer (R.A), kahramanlık ve şecaatte Hz. Ali (R.A), Hilmde, iffette Hz. Osman (R.A) değişik esmaya mazhariyetle şöhret şiar ve nam kazanmışlar.
Hatta mezheplerin çıkmasında dahi bu insan fıtratının farklılıkları büyük rol oynamıştır. Hikmete muvafık ve haktır.
Cay-i dikkattir, alemde on iki renge ve psikolojide on iki fıtrata muvafık, on iki mezhep, on iki tarikat, on iki imam temayüz etmiştir.
Resul-i Ekrem (ASM), İsm-i Azama mahzar olması hasebiyle de bütün Celali ve Cemali esmanın tecellilerinde müstesna olarak her evsafta kemal ve zirvededir.
Kimi veliler, ismi veduda, kimisi kadir, kimisi, hay, kimisi hakim İsmine mahzardırlar. İslama hizmet eden meslek ve meşrepler de öyledir.
İslami cemaatlere de böyle Esma-i İlahiyenin tecellileri noktasından bakmak hak ve hikmettir.
Fıtratlara göre renklenen ve şekillenen meşrep ve meslekler maksada ulaştıran vasıtalardır. Maksat ve gaye değillerdir. Mesela maksat ve gayemiz İstanbul’a gitmekse, bu gayemize bizi ulaştıracak yüz çeşit vasıta vardır. Zevkimize göre biner gideriz. İster uçakla, ister taksiyle, ister trenle, ister deniz yolu vapurla vs.
Mesela Risale-i Nur ve Nur hizmeti İsmi Hakim ve İsmi Rahime mahzardır. İnsanlara hakikatı Kur’aniyeyi anlatmak, akıl ve kalplerini, duygularını ikna etmek, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek esastır. Nur Talebeleri hikmetle hareket eder, muktezayı hale göre müdellel ve ispatla konuşur, herkese iman hakikatlerini ulaştırmada şefkatle hareket ederler, hizmetlerinde muhabbet esastır, ketum davranmazlar.
Ehl-i tarik kardeşler, Müslüman’ın iç dünyasını, kalp ve ruhunu terbiye ve terakki ettirmek, Allah aşkını ve şevkini yerleştirmekle, ism-i Vedut, ism-i zahir ve ism-i batın ve ism-i Kadir’e,
Süleyman efendi cemaati, kainat Halik’ının fermanı zişanı olan ve her şeyin başı olan Kur’an-ı Mu’cizül beyanı okumak, okutmak ve hafızlık müesseseleriyle muhafaza etmek usulleriyle, İsm-i Hafız ve Kelam ve Mütekellim isimlerinin tecellilerine,
Siyaset-i dünyeviye ile iktidar olup devlet imkanlarıyla insanımızın maddi manevi tekemmülüne inanç ve refahına hizmeti gaye edinen kardeşlerimiz de, İsm-i faal, ism-i feyyaz ve ism-i müdebbir ve hakimiyet ve amiriyete mazhardırlar.
İşte İslami cemaatlerin Kur’an hizmetindeki meslek ve meşrep farklılığın mazhar oldukları Halık’ın İsmi şerifleri noktasından bir pencere ki Cennetin tabakatı nev’inden renk ve reyhanı akıllara anlattırır, ruhlara hissettirir, zevk ettirir.
İşte Anadolu’nun bağrından fışkıran yedi veren güller gibi bu vatanın insanının, imanına, maddi manevi huzur ve refahına ve terakkisine ve saadetine birlik ve beraberliğine fahri ve sırf Allah rızası için hizmet etmeyi gaye edinen İslami cemaetler.
Ben bütün kuvvetimle müjde veriyorum ki bu asilzade evlatlar hizmetlerinde rüsuh ve ihtisas kazanarak alacakları şahadetnameleriyle, istikbalde tüm İslam alemine ve beni beşerin huzuruna, imanına, terakkisine ve iki cihan sadetlerine hizmet edeceklerdir.