Cenab-ı Hakkın yarattığı her şeyde O’na götüren yollar, O’nu tanıtan deliller hikmetler ve nimetler vardır. Benlik te bir nimettir; yerinde kullanıldığı zaman insana birçok manevi değerler ve mertebeler kazandırır. Tarihte bunun örnekleri çoktur, saymakla bitmez. Hz. Ebu Bekir’ler, Ömer’ler, Osman’lar, Ali’ler Mevlana’lar ve Bediüzzaman’lar ve daha niceleri… İnsanlığın yıldızları olan bu zatlar, ruhlarına giydirilen vücut elbiseleriyle ve nefislerine takılan harika his ve duygularla Yüce Allah’ı tanımanın yollarını keşfetmişler. Yunus, ‘Nefsini bilen Rabbini bilir’ hakikatını: "İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır." ifadelerinde bulmuş. Evet, asıl hüner,‘Nefsini bilen Rabbini bilir’ hakikatını bir anahtar gibi marifet kapılarını aralayarak, onunla yaratıcısını bulmaktır. Bu ‘nefs’i ve ‘ben’i kim bize lûtfetmiş ise, bütün âlemi yoktan var eden mutlak varlığın da ancak O’ olduğunu diyebilme şuurunu kazanmaktır. Bize bu ilmi verenin sonsuz bir ilim sahibi, bu azıcık kuvveti bahşedenin sonsuz bir kudret sahibi olduğunu farkedbilmektir.
‘Nefsini bilen Rabbini bilir’ Hadisini İbn Arabî hazretleri: 'Her insanda İlahi bir ismin daha fazla tecelli ettiğini ve insan, ancak bu ismin tecellisi nisbetinde nefsini bilir.' Yani bu İlahi İsmin tezahürü oranında Rabbini bilebilir yorumunu getirir. Bediüzzaman ise ‘Ene Risalesi'nde’ Nefs’in, Rabbini bilmede bir anahtar görevini gördüğünü ifade eder.’[1]
İnsan, benliğin esiri olunca şeytana yakınlaşır, Allah’tan uzaklaşır. ‘Ben’ diyene Allah’a giden yollar kapanır, ta ‘ben’in arka planında O’nu buluncaya kadar. Bu konuyla ilgili bir Kudsî hadiste: “Ey insanoğlu, nefsini bilen Beni bilir; Beni bilen Beni arar; Beni arayan mutlaka Beni bulur ve Beni bulan bütün arzularına ve dahasına nâil olur; nâil olur ve Benden başkasını Bana tercih etmez. Ey insanoğlu, mütevazi ol ki, Beni bilesin.. açlığa alış ki, Beni göresin.. ibadetinde samimi ol ki Bana eresin.” rivayet edilmektedir.
Başka bir hadis-i şerifte: “Kendi cehaletini bilen, Rabbinin ilmini; kendisinin fâni olduğunu bilen, Rabbinin baki olduğunu; kendisinin âciz ve zayıf olduğunu bilen, Rabbinin kudret ve kuvvetini bilir.”[2] İmam Maverdî, Edebü’d-din ve’d-dünya” adlı eserinde Peygamber Efendimize: “İnsanlardan Rabbini en iyi tanıyan kimdir?” diye sorulduğunda, Peygamberimiz (a.s.m) “nefsini en iyi tanıyan kimsedir” diye cevap vermiştir.
Başka bir açıdan ‘Nefsini bilen Rabbini bilir’ hadisine bakmak gerekirse:
Nefis zât anlamına gelmaktedir. Bazan Cisim ve ruhla birlikte de ifade edilmektedir.
“Nefis, insanın daire-i hayatı içindeki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz, dil, akıl ve hayal gibi zahirî ve bâtınî hasseleridir.”(görünen ve görünmeyen duygular)
Nefsini bilmek, insanın yaratılışını ve mahiyetini bilmesi demektir. İslâm büyükleri; “Allah’a giden yollar nihayetsizdir. Zira zerreden (maddenin en küçük parçasından) yıldızlara, kamerden (aydan) güneşlere kadar her şey O’nun mevcudiyetine (varlığına) birer delildir.” diye ifade ederler.
Varlıklar içerisinde Allah’ın varlığına ve birliğine en açık delil, insanın kendi varlığıdır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın Güzel İsmlerinin ve Kudsi Sıfatlarının en geniş ve en berrak aynası insandır. Zira bu kutsi hakikatlerin en mükemmel tecellisi insanda görülmektedir. Bu bakımdan mahlûkatın en mükemmeli insandır. Onun yaratılışındaki mükemmelliği ve mahiyetindeki yüceliği düşünmekte akıl aciz kalıp, hayrete düşmektedir. İnsan kendi nefsine ve mahiyetine dikkatle bakakcak ve düşünecek olursa, yüzlerce belki binlerce harikulade sırları görebilir ve Allah’ın en büyük eseri olduğunu anlayabilir.
Evet, Cenab-ı Hakk’ın en büyük eseri insandır. Allah (c.c) insandan daha daha şerefli, daha itibarlı, daha sevgili ve daha üstün bir varlık yaratmamıştır. Bu özelliklerinden dolayıdır ki, Allah’ı en mükemmel manada anlayan ve anlatan insandır. İşte insan, bunun için cinlerden ve meleklerden üstün kılınmıştır.
Evet, insan şu kâinat kitabının bir nüsha-i camiasıdır (çok kapsamlı ve geniş bir nüshası). Ondaki her sahife, her cümle ve kelime nihayetsiz manalar ihtiva eder. Basiret sahibi her insan, bu sahifelerde görünen binler âyeti ve ilâhi hikmetleri görür, okur ve böylece O’nun sonsuz büyüklüğünü ve kudretini tasdik eder.
“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku! Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var!”[3] cümlesi yukarıda belirtilen gerçeğin vecîz bir ifadesidir. Evet, insanın zatı maddeten küçük bir cüz ve cüz’î gibi görünse de ihtiva ettiği ilâhi sırlar itibariyle sanki büyük bir âlemdir. Hazret-i Ali (ra.) bu hakikatı; “İnsan maddeten küçük bir mahlûk olmakla beraber onda bütün âlem gizlidir.” şeklinde ifade buyurmuştur. Cenab-ı Hakk’ın en seçkin kulları olan peygamberler ve onların izinden giden seçkin insanlar, “Nefsini bilen Rabbini bilir.” hakikatini hayatlarında yaşama cehd ve gayretini göstererek örnek olmuşlar. O halde insanı en iyi tanıyacak, yine insanıın kendisidir. Öyle ise, ‘kendini bilen Rabbini bilir, Rabbini bilen kainatın halifesi olur.’
Cenab-ı Hak bizleri nefsini ve Rabbini hakkıyla tanıyan ve rızasını asıl maksad yapan kullarından eylesin.