"Nefsini bilen Rabbini bilir" sözünü nasıl anlamalıyız?

Kendi yaratılışındaki mükemmeliyeti keşfedebilen, anlayabilen insanın onu yaratan Rabb'ini tanıyamaması mümkün mü?..

“Kendini bilen Rabbini bilir.” anlamına gelen rivayetinin hadis olup olmadığı konusunda tartışma vardır. İbn Teymiye bunun mevzu olduğunu söylerken, İbn Arabî bunun hadis olduğunu ve keşfen bunun sahih olduğunu gördüğünü söylemiştir. Edebu’d-din ve’d-dünya kitabında benzer bir hadise yer verilmiştir. (bk. Aclunî, 2/262)

Okyanuslarda milyarlarla ifade edilemeyecek kadar çok balıkları birlikte yaratan ve yaşatan Rabb’inin bu haşmetli icraatını hayretle seyreden insan, satın aldığı birkaç balık için evinde bir akvaryum hazırlar. O da kendi âleminde o balıklara merhamet etmekten, onların yemlerini vermekten, akvaryumun bakımını yapmaktan bir haz duyar.

Zemin yüzünü çiçeklerle, ağaçlarla donatan Rabb’inin bu rahmet saçan icraatlarını ibretle seyreden insan, kendi bahçesine, yine O’nun terbiye ettiği fidanları diker ve onların bakımını yapmaktan bir zevk duyar.

Semanın yıldızlarına bakar, o da kendi evinin tavanını avizelerle donatır. Her bir meyve ağacını ayrı bir fabrika olarak seyreder. Bu sessiz, mükemmel ve mütevazi fabrikaların bedeline, o da haşmetli, gürültülü ama neticesi onlarla kıyaslamayacak kadar cılız birtakım fabrikalar yapar. Onun fabrikalarında da basit maddeler terbiye görerek mükemmelleşir ve kıymet kazanırlar; ama otları yün haline getiren koyun fabrikasına karşılık, o sadece hazır yünleri kumaş haline getiren fabrikalar kurabilir.

Misâlleri çoğaltabiliriz. Her misâl, insanın, “esma-i İlâhiyeye ait garaibin fihristesi... hem şuun ve sıfat-ı İlâhiyenin bir mikyası olduğu”hakikatına bir başka açıdan baktırır. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde, “nefsini bilen, Rabbini bilir” hadis-i kudsîsinin hakikati bir derece anlaşılır.

Cenâb-ı Hak ibadet için, marifet için yarattığı bu sevgili kuluna kendisini tanımasına yardımcı olacak sıfatlar ve haller takmış. Ve o sevgili kul, sonradan yaratılan o sınırlı kudretine bakarak Halık’ının ezelî ve sonsuz kudretini bir derece bildiği gibi, merhametini, gazabını, şefkatini de ölçü tutarak Halık’ının sıfat ve şuunatını bir derece tefekkür edebiliyor. Ve insan bu haliyle bir fihriste, bir harita gibi Rabb’inin isim, sıfat ve şuunatını gösterebiliyor.

Bir harita bir ülkeyi tarif eder ama, o haritadaki şehirlerde insanlar yaşamaz, denizlerinde su bulunmaz, ırmaklarında yüzülmez, ormanlarında gezilmez. O sadece bir surettir, bir fihristedir, bir gölgedir. O beldeyi gösterir, fakat o beldenin özelliklerini taşımaz.

Bu noktadan gâfil olmamak şartıyla, insanın, birçok sıfat, his ve şuunatı taşıyan manevî simasında İlâhî sıfatlardan ve şuunattan haber veren bazı işaretler bulmak mümkün...

(Sorularla İslamiyet)

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

İslam Haberleri