“Hakikî, samimî bir ittifakta herbir ferd, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir.” (1) Tesanüd, birbirine isnad etmek, dayanmak, birbirine dayanak noktası olmak gibi manalar ihtiva eder. İttifak ise, farklı noktaların bir araya gelerek birbiriyle ahenk içerisinde olmaktır. Sanki bir müzik orkestrasındaki farklı olan enstrümentallerin aynı notayı vurması gibi bir uyumdur. Her birisinin kullanılma şekli farklı olmasına rağmen…
Bizler içtimai hayatta çeşitli münasebetler kurduğumuz insanlarla isteyerek veya istemeyerek ittifak ediyoruz. Çünkü sosyal bir varlık olarak nitelenen insanın içtimai hayattan tecrit edip kendisini soyutlaması mümkün değildir. Çünkü seküler dünya bir evin odaları gibi oldu.
Dünyaya ait işlerimizin kesada girmemesi için aramızda hiçbir ittifak münasebeti bulunmayan yaşam felsefesi farklı insanlarla bile ittifakı sağlayacak münasebetler arayıp geliştirerek onlarla işbirliği yapma gereği duyuyoruz. Sadece sosyal bir varlık olarak hacat-ı dünyeviyenin Yani fani olanda ittifaklar yaparak o ittifaklar üzerine hareket ederken, bakiye ait hizmetimizde şahs-ı manevimizin her an ihtiyaç duyduğu ittifakı sağlayacak hareketlerden neden kendimizi çekelim bunu hepimizin kendisine sorması elzem değil midir? Rıza-i İlâhî yolunda yapılan hizmet-i imaniyemizin çok muhtaç olduğu ittifak halini göstermek en önemli bir vazifemizdir. İttifakı ef’al ve ahvalimizle gösteremezsek iddiamızda çok samimi olmadığımız manası çıkmaz mı? Gerçekten ef’al, akval ve ahvalimizi düşünmek için neyi bekliyoruz? Takkemizi önümüze koyup isterseniz topyekun düşünelim ne dersiniz?
“Dünyevî ve millî bir maksat için çok zatlar enâniyeti terk edip, Firavun-meşrep bir adamın kemâl-i sadâkatle etrafına toplanıp, şiddetli bir tesanüdle iş gördükleri halde, acaba bu kardeşiniz, hakikat-i Kur’âniye ve hakaik-i imaniye etrafında, kendi enâniyetini setretmekle beraber, o dünyevî komitenin on başıları gibi terk-i enâniyetle hakaik-i Kur’âniye etrafında bir tesanüdü sizden istemeye hakkı yok mudur? Sizin en büyük âlimleriniz de ona “Lebbeyk” dememesinde haksız değil midirler?” (2) Üstadımız olan Bediüzzaman hazretlerine kulak vermemiz gerekmez mi acaba?
Enaniyeti eritip bir vücudun azaları ve bir makinanın çarkları gibi ittifak ve ittihad içerisinde çalışılmasını gerektiğini teoride bildiğimiz gibi tatbik etmekte neden kaçınıp imtina ediyoruz?
Hizmetimiz ve şahs-ı manevimizden anladığımız yoksa sadece kendi dar havsalamız ve idrakimizle beraber küçük meşrebimiz ve grubumuz mudur?
Hizmetimiz enesiz bir hizmeti kabul etmektedir. Ene ihtiva eden bir hizmet sanmam ki şahs-ı maneviden hissesi olsun veya çok olsun öyle değil mi?
Hizmetimiz, terk-i enaniyetle ittihad ve ittifak üzerine kurulmuştur. Ehl-i dünya ile ihtilat ederken nazik ve kavl-i leyyin iken neden kardeşimize karşı haşin oluyoruz bunun farkında mıyız ? Sakın dünya ağır basıp ahiret ikinci, üçüncü derecelere gitmesin. Azami dikkat etmemeiz gerek çünkü içtimai hayat gevşek ve kaygan bir zemindir. Hatta şunu da desek yeridir ki, içtimai hadiseler turnusol kağıdı gibidir. İnsanın iç alemindekini insana gösterir ve insanı o gördüğüne taraftar yapar.
Netice: “Ey ehl-i hak! Ey hakperest ehl-i şeriat ve ehl-i hakikat ve ehl-i tarîkat! Bu müdhiş maraz-ı ihtilafa karşı birbirinizin kusurunu görmeyerek, yekdiğerinizin ayıbına karşı gözünüzü yumunuz! وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًاedeb-i Furkanî ile edebleniniz! Ve haricî düşmanın hücumunda dâhilî münakaşatı terketmek ve ehl-i hakkı sukuttan ve zilletten kurtarmayı en birinci ve en mühim bir vazife-i uhreviye telakki edip, yüzer âyât ve ehadîs-i Nebeviyenin şiddetle emrettikleri uhuvvet, muhabbet ve teavünü yapıp; bütün hissiyatınızla ehl-i dünyadan daha şiddetli bir surette meslekdaşlarınızla ve dindaşlarınızla ittifak ediniz.. yani, ihtilafa düşmeyiniz.” (3)
Hizmetimizin muktezası olan ihlas, samimiyet, sadakat, takva, ittihad, muhabbet, uhuvvet ve tesanüd sırrını kendimizden başlayıp mesleğimize tatbik etmek gayretinde olmalıyız.
Bahtiyar kimse odur ki, ihlas, samimiyet, sadakat, takva, ittihad, muhabbet, uhuvvet ve tesanüd sırrını kendisine yerleştirmiş ve meleke haline getirmiştir.
Rabbim bizleri de o bahtiyarlar zümresinden eylesin! Amin…
1)Lem'alar (161)
2)Mektubat (425)
3)Lem'alar (155)