Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar bazı şeyler ısrarla görmezlikten gelindi. Bazı şeyler inkar edildi. Bazı hususların üzerine şal örtüldü ve bu şekilde nisyana mahkum edileceği sanıldı.
Çok haklı ve demokratik istekler, fitne çıkarmak ve bölücülük olarak telakki edildi. Bu talepleri dile getirenlerin üzerine şiddetle varıldı.
Bazı insanlar yok sayıldı. En basit insan hakları ve hürriyetler çok görüldü. ‘’İnsanlar kanun önünde eşittir’’ denilmesine rağmen uygulama hiçte böyle olmadı. Birinci sınıf, ikinci sınıf, üçüncü sınıf vatandaş grupları ortaya çıkarıldı.
İnsanların istedikleri gibi dinlerini yaşamalarına, ibadetlerini yapmalarına, dillerini konuşmalarına, giyinmelerine, çocuklarına istedikleri ismi koymalarına çok ilkel ve etik olmayan gerekçelerle müsaade edilmedi.
Hak arayışlarında Kürtlük unsuru veya din faktörü öne çıkarılınca hep ülkenin bölüneceği veya laikliğin elden gideceği korkusu pompalandı. Milyonlarca insan husumetlere hedef olmamak, ülkenin bölünmesine veya laikliğin elden gitmesine sebep olarak gösterilecek bir cürmü işlememek için sesini çıkarmadı.
Milyonlarca insan işinden, aşından ve takdir edilen kadar hürriyetlerinden mahrum kalmamak için ‘’üç maymunu’’ oynamayı tercih etti. Gözünün önünde cereyan eden veya kendisinin acılarla yaşadığı birçok trajedik olayı duymadı, görmedi ve bilmedi.
Her şeyi göze alarak temel hak ve hürriyetlerinden taviz vermek istemeyenlere bu ülke zindan edildi. Hapishanelerde çürütüldü. İşkencelere maruz bırakıldı. Acılar içinde sürgünlere yollandı.
Yalancı cehennemler ve yalancı cennetler oluşturuldu. İtaat eden ve dalkavuklukta sınır tanımayanlara devletin ve milletin bütün imkanları peşkeş çekildi. Haysiyet, şeref ve inancını her şeyin üstünde tutan insanlar, ızdırablara, çilelere ve acılara düçar edildi.
Yağcılık, yalakalık ve bazı insanlara mutlak itaat kültürü oluşturulmaya çalışıldı. Dünyadaki rahatın ancak bazı ulvi duyguların feda edilmesi ile mümkün olabileceği kanaati yerleştirilmeye çalışıldı.
Meydana gelen birçok hadisede suçlu-suçsuz ayrımına gidilmeden topluca insanların üzerine gidildi. ‘’Suçun şahsiliği esastır’’ prensibi çok acımasızca ve her vesile ile ihlal edildi. ‘’Milletin selameti gerekçe gösterilerek’’ binlerce fert feda edildi.
Bazen binlerce masum insanı taşıyan koca gemiler, içinde bulunan bir cani yüzünden acımasızca batırıldı. Suç işleyen bazı kişiler bahane edilerek bazı köyler yerle bir edildi.
İnsanlar evlerinden, köylerinden, barklarından edildi. Kafileler halinde sürgünlere, tanımadıkları, bilemedikleri yerlere sürüldü. Bölgelerinin en muteber ve en zengin insanları gurbet ellerde yarı aç yarı tok yaşamaya mahkum edildi.
Bütün bu olup bitenler karşısında, insanlar seyirci kalmaya, haksızlığı alkışlamaya ve desteklemeye zorlandı.
Ama artık her şey çok değişmeye başladı. İnsanlar bazı şeyleri göze almaya, hak ve hürriyetlerine demokratik kurallar çerçevesinde sahip çıkmayı öğrendi. Hak, hukuk, haysiyet ve şeref mücadelesi toplumun büyük kesimlerine mal olmaya başladı.
Gözlerinde büyüttükleri müstebitlerin, derin güçlerin, çetelerin, dehşetli komitelerin o kadar da güçlü olmadıklarını öğrendi. Sindirme, dayatma ve korkutma üzerine kurulu zulmün, milletin direnci ve azmi karşısında yıkılmaya başladığını görmenin hazzını yaşamaya başladı.
Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu yol, insan hak ve hürriyetlerinin tam, eksiksiz ve kesintisiz bir şekilde yaşandığı bir ülkeye kadar çıkacak.
Bu millet büyük bir demokratik sabır ve olgunluk göstererek rüştünü ispatlamış ve bazı şeyleri hak ettiğini cümle aleme göstermiştir.
Başlayan bu yolculuğu durdurabilecek ve bu aydınlanmayı engelleyebilecek güç ve cesarette birilerinin kalmadığını görmekte büyük keyif verici.
Kağıttan kulelerin ve kumdan heykellerin birer birer yıkıldığını görmenin hazzını yaşamaya hazır mısınız?