“Hüvellezi helekalekümmafilardi cemian, sümmeesteva ilassemai fesevvayühünne sema semavatin ve hüve bikülli şeyin alim.”
Cümlenin beyni bizim için veya sizin için, bize göre, bizim için. O ise bizim için yarattı. Bu cümleyi tekrar etmeli. Her başını kaldırıp baktıkça benim için yaratılmış bunlar. Bunu tamamlayan levlakelevlak lema halektül eflak, alemleri senin için yarattım. Bizim için yaratmış sonra bir de bize ışığı göstersin diye bir öğretmen yaratmış. Öğretmen olmasıydı bu başımızı kaldırıp baktığımız kainatın anlamı yoktu. Güneş varsa ışığı da vardır, güneşe ışığın lüzumu kadar nebi de aleme gereklidir. Allah’ın Rabbani ışığı vahyin bütünleyici anlamı ancak onunla olur, o güneşin ışığıdır. Bizim için yaratılması, onun için yaratılması birbirini tamamlayan lahuti bir cümle. Senin için yaratılan kainat onun için yaratılan kainat. Onsuz kainat anlamsız, ondan haberi olmayan anlamsız.
Her başını kaldırdığında niye secdeye kapanıyorsun, çünkü senin için yaratılan kainatın sahibine başını yere koyarak secde ediyorsun. “Evet ya Rabbena” diyorsun. Başını kaldır bak sonra secdeye kapan, alemin en anlamlı işi. Secdeye kapanıp başını kaldırmayan peygamber “öldü mü” diye endişe duyan Hz Aişe. Öyle ya mahcubiyetinden başını kaldıramayan insan, o Nebi-yi Zişan. Secdeden kendisi için yaratılmış alemin Rabbine başını kaldıramıyor hep secdede kalıyor. İbadetin lahuti anlamı hissedilmiyorsa ibadet bir spor sanki. Suhre gibi.
Cümlede bir önemli kayıt da “yeryüzünde bulunan herşeyi sizin için yarattı” ifadesi. Şuraya bak, herşey. Bunun istisnası yok ama herşey bizim için yaratılmış. Maddi manevi, fiziki ve ruhi, görünen görünmeyen herşey bizim için yaratılmış. Bir çiçeği sevdiğimize sunduğumuzda “senin için” deyince nasıl memnuniyet hisseder? Bütün kainatta ne varsa bize sunulmuş, bütün bunlar senin için. Buna karşılık ve bedel ne? Bunun karşılığı olmaz, çünkü hiçbir şey onu karşılamaz, karşılayamaz, koca kainata neyi versen bedel olur. Şimdi anlıyorum secdenin ne kadar müteal, na mütenahi bir şey olduğunu. Bir anlam, bir duruş, bir büyük sembolik anlam. Secdenin yerine ne konsaydı ona mukabil gelmezdi. Varlığın herşeyliği değil, var edenin azameti karşısında bir tutum, kainata kainat kadar bir büyük şeyi versen secdede, rükuda, kıyamda olan melaikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadet yine secdenin anlamını ihtiva etmez.
Herşey kelimesini tahsil et veya tasnif et, sınıflandır. Hani bir malın dökümü yapılırken şu kadar şundan şu kadar bundan şu kadar ondan denir ya, varlığı bize sunulan bizim için yaratılan herşeyi gel bir tasnif et. Onları sayamayız onlar tabiri samedani ile layüadd sayılamaz, yahüsta hesab edilemez. Senin bize verdiklerin karşısında sana bir şey veremiyoruz, ne kadar mahcubuz. Hayır mahcub değiliz, mahcubiyet bile hissetmiyoruz. Bir de o yaptığımız işin kalitesini sorgulamadan cennet Cemalullah istiyoruz, isteyelim neme lazım.
İşte secde işte secde eden sacid. Secde büyük anlam ya sacid secde eden, o daha büyük anlam çünkü fiili icra eden. Ya mescid secde edilen yer. Kainat hayır kainat değil, mescid-i kebir, en büyük secde edilen yer, mana ne kadar azametli. “Kainat mescid-i kebirinde, Kur’an kainatı okuyor.” Bu cümlenin anlamı yetimlere özgü değil. Bir kimseye özgü Ebu Talib’in yetimine.
Meşhurdur Ali‘yül Murtaza, sahabeler rüku ve secdede kemal-i itaattedirler, tam itaattedirler. Sen sahabelerin rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lûtfunu ve rızasını ararlar. Yüzlerinde ise secde izi vardır. Onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış.
Diğer canlılar da secdededirler. Secdede, rükuda, kıyamda olan melaikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadet.
Bir gören Peygamberimize (asm) secde edenleri anlatır. “Hem görüyordum ki, taş, ağaç ona secde eder gibi bir vaziyet gördüm. Bu ise nebîlere yapılır.”
Arşa olan miraçla secdede olan miraç farklıdırlar, mümin secdede miraca yükselir, işte secdenin bir derinliği daha.
Secde o kadar önemli ki Allah için olursa hidayettir, başkası için ise sapıklık, dalalettir. Bir Hadis: Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. Secde hayret, muhabbet ve mahviyeti ilan eder.
Mahlukat her zaman secde-i kübrada büyük secdededir.
Arzın içindeki herşey insan için ya ev olan arz nasıl?
Yer yani arzımız güneş sisteminde canlıların yaşamasına elverişli tek gezegendir. Güneşten uzaklığı 150 milyon kilometre. Bu uzaklık insanın ve canlıların ondan istifade edeceği bir uzaklık, uzaklıkta fayda var, burun ile ağzın uzaklığı da faydalı, ayaklar ile ellerin uzaklığı boyutu faydalı. Uzaklık Allah’ın hikmeti ve mizanı ile faydaya dönüşmüş, yoksa dünya güneşten kopmuş gelmiş orada durmuş, firene basmadan arabanın durması gibi mi? “ (Vecealleleyle libase ve ceallen nehare) Geceyi rahatınıza örtü, gündüzü ile yaşamak için çalışmaya ayarlamış.
Saniyede 29.8 hızla dolanıyor. O cansız kütle orada durmanın insana faydasını nasıl düşündü? Bayağı zekiymiş yoksa koparılıp oraya kudret eli ile konmuş mu? Kulağı oraya fonksiyonel, gözü oraya yine fonksiyonel koymuş. Tıpkı dünyayı oraya koyduğu gibi. Mevlana bu dönüşü sembolize etmiş.
Alvarlı Efe demiş ya;
Allah Allah Mûsa döner
Elindeki âsâ döner
Âsumanda Îsâ döner
Melekler pervâne döner.
Yine Efe’den;
''Sensin Kerîm sensin Rahîm
Sensin Kadîm sensin Hakîm
Sensin Alîm sensin Halîm
Merhamet kıl yâ Rabbenâ.”
Yeryüzünün güneşe uzaklıkları ve bütün faydalı mesafeler hepsi ilahi bir hesapla insana göre ayarlanmış.
İşte hüvellesi helekeleküm mafilardi cemian. Astronomi ile Kur’an bir araya gelmiyor, getirmeye kimsenin gücüm mü yetmiyor, korkaklıktan mı yoksa neden? Kur’an yorumdan uzak, ilim yorumsuz. Yapıldı, edildi… Marufetullahın öznesi çalınmış, modern hırsızlar yıllar geçti aradan, hala şeytani caka ile ayakta. Tam yıkılacakken üstümüze yakıldı, altında kaldık.
Çocukken derdi ki dadım; “çoğu gitti azı kaldı, büyüdüm ihtiyarladım çoğu gitti azı kaldı.”
Necip Fazıl, “Efendim hala ne azı var ne çoğu, Laf kalabalığı çoğu” der. Kafayı dolduran değil fileyi dolduran kültür ve sanat! Yeryüzünün özelliklerini marifetullaha göre anlatsan sayfalarca metin olur. İşte “mafilardı cemian”daki arz.
Bir de içindeki şeyler. Varlıkların tasnifi, insana göre biçimlendirilmesi ve fizyolojileri ve psikolojileri, sonu gelmez Allah’ı bilme ayrıntıları. Mezar başında Yasin okuyan siyaset. Sınıfta ateizm ve nihilizmi görmüyor mu?
Arz ve içindekiler. Mafilardi cemuan. Biyoloji bitkileri tasnif ediyor hala yeni bitkiler buluyor. Hayvanlar alemi zoolojinin tekelinde, hala yeni canlılar bulunuyor. Coğrafya mekanın ilmi, canlı ve cansız, bütün dağlar ovalar, sahralar, çöller buna dahil. Astronomi semayı tasnif ediyor, hepsi bir arada dostça birbirinin sınırını aşmadan Rahman Suresindeki mizan ve ilahi adalet gereği, paşa paşa yaşıyorlar. Zahiren dağınık ama aslında bir manga asker gibi zabt ü rapt altında.
Onun için şair; “Deli eder insanı bu dünya, bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç” demiş.
Bir çiçekle deli olan şair, bu azametli kainat ve sakinlerine bakabilse ne olurdu.
“Koy desinler bize deli usludan yeğdir delimiz” demiş şairler sultanı Yunus.