Neşriyatın hâmili, hem hamalı Fırıncı,
Fedakârlık yönüyle, hep hizmette birinci.
Matbaalarda geçmiş ömrü, forma, cilt demiş durmuş,
Aç kalmış, açık kalmış, kuru ekmekle doymuş.
Sonra almış formayı, tashih edip getirmiş,
Düzelttirip yanlışı ve tekraren dizdirmiş.
Yasak imiş dizdirmek, hem bastırmak yasakmış,
Bu muhteşem eserler, gizli kalan tutsakmış.
Amma Onlar yılmamış, dizdirip bastırmışlar,
Tüm muhtaç olanlara, hemen ulaştırmışlar.
Üç gün uykusuz kalır, yatar uyur iki gün,
Onun için yeterli; yemek, günde tek öğün.
Çalıştırdıkları, baş tacı; onlara sıcak yemek,
Hizmetleri çok mühim; kitaplar dizilecek.
“Fırıncı Mehmet’sin sen,” demiş ona Üstadı,
“İş gören elli-altmış,” içinde geçmiş yâdı.
“Risalelerin neşri ve Medrese hizmeti,”
Böylece devam etti, eksilmeden gayreti.
Onun ile başladı, Yurtdışı hizmetleri,
Ayrı dilde parladı, Nur’un Hakîkatleri.
Tevafuklu Kur’ân’ı, o yazdırdı Aytaç’a,
Makbûl hizmeti ile, vesiledir sirâca.
En güzel bir şekilde, bastırdı Almanya’da,
Namı-şanı duyuldu; Avrupa ve Asya’da.
Onda derde deva bulur, Anadolu’dan gelen,
Yakından ilgilenir, girer devreye hemen.
Elleriyle götürür, derdine deva bulur,
Müşküller hallolunca, kendi çok mutlu olur.
Mütevâzı’ kişiliği, hep örnektir bizlere,
Soy ismi gibi Güleç!... Abus bakmaz yüzlere.
Kapıdan girer girmez, oracığa ilişir,
Tevâzu ve mahviyet, hepsi onda birleşir.
Mütevâzı davranıp, biz unutup gitmedik,
Ahde vefâ kılarak, bugün burda yâd ettik.
Binler teşekkür sana, Allah’ım Razı olsun;
Okundukça bu Nurlar; Defterin sevap dolsun.