Bugün savunulamayan Bediüzzaman’dır. Ülke büyük bir kimlik ve kültür krizi içinde ve bu kriz gittikçe büyümekte, aldıran yok, dinleyen yok. Mütemadiyen aynı şeyleri anlatan, bir anlık infiallerin yazıları orta yerde dolaşıyor. Nelerin yazılması ve savunulması gerektiğine dair anonim bir irade yok. Sahipsiz bir adam Bediüzzaman. Toplumdaki itikad bunalımı, ateizmin, deizmin, nihilizmin, marksizmin, idealist felsefenin, modern felsefenin, natüralist felsefenin karşısında duran, onlara sistemli cevaplar veren Bediüzzaman’dır.
Eskiden Bediüzzzaman’a karşı çıkanlar, CHP zihniyeti, ona paralel din düşmanı gruplardı. Şimdi kurt gövdenin içinde, vatansever görünen ve ülkeyi gelecekte bir büyük etnik yıkıma götürecek insanlar yaptıklarını hakim idarenin çatısı altında yapmaya başladılar. Sanki savunmaları ile dinin ve hayatın savunmasını yapıyorlarmış gibi, klasik ve modası geçmiş izahlarla ateizmin ve paralel görüşlerin tenkidi yapılmaz ve yapılamaz.
“Bediüzzaman ve Marksizm” yazısını yazarken çok uğraşmıştım, çünkü orta yerde eski Yunan’ı bilen bir insan vardı. Bütün felsefe tarihindeki sapıklıklar ve dinsiz telakkiler bu dönemden kaynaklanmış. Garip olan 1930’larda yazılan bu eserleri yazan şahsın eski Yunanı bu kadar iltihaplı noktaları ile görmesi bana hayret veriyor. Üstelik o zamanlar sürgünde, Bedre’ye gitmesi bile yasak. Sonra ta yirminci yüzyıla kadarki felsefe tarihini de merdiven mantığı ile değil eleştirel bir tarzda gözden geçirmiş. Onun bu savunmalarını mukayeseli anlatmak büyük bir felsefe taraması ve yorumcu taraması gerektirir. Bütün sapık dini ve felsefi iddiaların hepsini okumak, ayrı şey eleştirmek büyük bir bilgi ve yorum dünyası gerektirir. Bu adamı bilgiye dayanmayan sadakatler savunamaz.
Bediüzzaman sanat yönünden tıkanmış, evrene ve insana, hayata, kozmosa en ideal bakış açıları gösteren bir insan. Binin üzerinde sanat kelimesi kullanan insanı klasik tefsir mantığı içinde algılayamazsınız. Bunları dünya sanat tarihinin şahısları ve temaları ile karşılaştırıp ortaya “Bediüzzaman ve Sanat” diye özel bir kitap koymak çok gayretli insanlar sayesinde olabilir. Onu savunmak onu savunmak değildir, bu dini mübini savunmaktır. Kur’an’ın felsefesini savunmaktır. Kur’an ve estetik ilişkilerini Bediüzzaman’dan başka kimse anlatmamış iddia ediyorum, çıksınlar konuşalım.
Birbirimizi fındık kabuğunu doldurmayan meseleler yüzünden eleştirmek yerine bunlara mesai verelim, çünkü Bediüzzaman çok adi şekilde eleştiriliyor. Isparta’da bir bölümde hayvan muamelesi görerek yaşıyorum, bütün müntesipleri Bediüzzaman’a hareket ederek bize yapmadıklarını bırakmadılar. Canımız, sağlığımız, meslek hayatımız hepsi tehlikede. Diyarbakır’da İstiklal Marşı için çok büyük bir salona valinin denetiminde giderdim, korkardım zaman zaman ama olsun der giderdim. Ben Don Kişot ya. Isparta’da o korku ve terörün yüz misli fazlasını yaşıyorum, başörtülü, dindar takımı ve korumaları öyle zulmediyor ki düşüp öleyim, aynen onun gibi.
Bediüzzaman‘ın talebelerinin iktidarımızın ortağının kadar önemi yok mu? Bir Kırkıncı Hoca‘nın bu topraklara elli yıldır tesiri var. Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yorumculuğu yansımış bu büyük karakterin hiçbir yaptırım gücü olmamalı. Bir rektör ataması yok, bir kültürel dilimde yer almak yok, sanki ülkenin en muzır adamları biz. Canımızı korumaya çalışıyoruz, ortaklık ettiğimiz siyasi istikrarın insanları uzlaşma ahlakından mahrum elli yıldır bu böyle iki söz bir pazar hemen küfür, darp ve hakaret. Olur mu böyle sayın YÖK Başkanı ve içişleri bakanı? Üniversiteleri hakim güçlerin çetesi olmaktan kurtarmadığınız sürece bu ülkede ne ilim gelişir ne de insan. Herkes menfaatinin gereği birbirine sarılmış hakkı savunmak değil hakkı tekmelemek için kurulan soruşturma heyetleri. Otuz kitap yazmış bir profesöre yapılan muameleleri tevsik edecek yer yok. Fakülte kapısından girdiğinizde hiçbir değer ölçüsü yok. Ne din, ne insan saygısı, ne bilime hürmet. Hayret edersiniz, sadece Fetö’cü olmadığı için bir insana bu kadar büyük zulümler yapamazsınız. Ben ılımlı bir Fetö’cü olsaydım bunlara maruz kalmazdım! Diyarbakır’da pastayı götürürdüm ama ben yapmadım, dik durdum PKK’ya, Fetö’ye ve benim arkadaşlarıma. Ben onlara oy vermedim diye beni muzır ilan ittiler hala öyle devam ediyor. Bir cemaat hakikatlerini, insanlarını, temalarını, siyasi erkini koruyamıyorsa… Yalaka olmakla bu işler yürümez.
Bediüzzaman‘ın son 300 yılda ilim tarihindeki natüralist yorumlara en iyi cevapları verdiği malumdur. Ben yine hayretimi söyleyeyim bu akımı bu kadar derinlikli nasıl okumuş ve anlatıyor, yok böyle bir insan bizim düşünce tarihimizde. Fen bilimleri bu ateist yorumlardan kurtulmadığı sürece bizim ülkemizde ateizmin önünü alamazsınız. Üç ayda camiye gidip gelen çocuğa bir sure öğretmekle bu gidişi durduramazsınız. Bana camide bir çocuk namazdan sonra “Amca herşeyi Allah yarattı da güneşi de mi Allah yarattı” diyor işe bak. Allah’a itikadı ve sorgulayıcı dini kim öğretecek bu çocuklara?
Sizi bir şekilde harcamak için yazdığınız kitapların muhtevasının dışında, bütün etkinliklerden uzak tutup, diri diri gömen bu mantığa nasıl mukabele edersiniz. Sayın Bakan, YÖK başkanı vallahi gidişten haberiniz yok. Üniversiteleri bir iki aklı evvel yönetiyor, her zulmü ve adaletsizliği yapıyor herkes yüzünü çevirip gidiyor. Çiftlik bile böyle idare edilmez. Canımız, malımız, onurumuz, haysiyetimiz, mesleğimiz tehlikede koruma yok denetim yok, emniyet yok. Denetim teşkilatı bir grubun militanlarından oluşuyor. Böyle giderse ülke geçmişin Almanya’sı ve İtalya’sına döner, benden söylemesi. Emevi ırkçılığı her zaman geçerlidir. Avrupadakiler de ayrı.
Bediüzzaman’ın Kur’an sureleri ve ayetlerine getirdiği yorumlar mukayeseli anlatılsa ortaya nasıl harika mukayeseli metinler çıkar. Demek savunulacak o kadar şey var ki ama çok ciddi taramalar gerekir, kolay değil. Bu yüzden birbirimizi modası geçmiş bir insanı zorla gündeme getirmeye çalışan kültürel boşluğu doldurmaktan aciz bir mantığa sahip insanların “işte biz de bir adam bulduk” demeleri gibi değil. Asıl savunulacak adam Bediüzzaman‘ın en az yirmi alanda getirdiği yenilikleri satır aralarından çıkarıp onu farklı bir düzlemde izah etmektir.
"Ferda senin!" dedim, beni alkışladın; hayır,
Bir şey senin değil, sana ferda vediadır;(ferda yarın demek, vedia emanet)
Her şey vediadır sana, ey genç, unutma ki
Senden de bir hisâb arar âtî-i müştekî.(şikâyetçi gelecek)
Mâzîye şimdi sen bakıyorsun pür-intibah,(uyanış dolu)
Âtî de senden eyleyecek böyle iştibâh.(şüphe )
Her uzvu girdibâd-ı havâyicle sarsılan ( ihtiyaçların girdabındaki bir nesil)
Bir neslin oğlusun; bunu yâd et zaman zaman.
Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,
Bir ufk-ı i'tilâ açılır,( yükselme ufku ) yükselir hayât;
Yükselmeyen düşer: ya terakkî, ya inhitat!(çöküş)
Yükselmeli, dokunmalı alnın semâlara;
Doymaz beşer dedikleri kuş i'tilâlara...
Uğraş, didin, düşün, ara. bul, koş, atıl, bağır;
Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!
Milletin halinden bizar olan bir fena ve fani adam söylemiş bu satırları, ama bütün sıkıntı çalışmamakta.
Zaman bizden hesap soracaktır, Allah’ınki de başka. Çanakkale sahrasında, Sakarya’da ölenler bizden hesap soracaktır. Barla‘da Kastamonu’da Anadolunun her şehrinde kahramanlar zinciri “biz yaptık siz ne yaptınız” diye soracaktır. Onlar sormadan biz kendimizi sorgulayıp yazalım, eleştirelim.