Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? kitabı 2002 yılının Temmuz ayında yayınlandı. Çıktığı günden itibaren okuyuculardan gelen müjdelerin ardı arkası kesilmedi. Bana ulaşan müjdeler iki gruba ayrılıyordu:
Birincisi, kitabı okuyup namaza başlayan, sabah namazına kalkan, kıldığı halde daha da önemseyen insanların değişim müjdeleri.
İkincisi, kitaptan etkilenen ve beğenen insanların onu çevrelerine hediye etmek, hatta dağıtmak için en az bizim kadar çırpınmaları.
Okuyucularımızla birlikte bir gönül köprüsü oluşturmuş, bir kutlu hedefe doğru koşmaya başlamıştık. Kitabın çıktığı tarihten itibaren katıldığımız radyo, televizyon programlarında hep namazı gündeme getiriyor, insanları hem namaz kılmaya, hem de namazı anlatmaya çağırıyorduk. Hatta aile, gençlik, aşk üzerine verdiğim konferansların son on dakikasını namaza ayırıyor, namazla ilgili büyük bir seferberlik başlatacağımızı söylüyorduk.
İster tek kişiye konuşalım, ister bir kitleye hitap edelim, istisnasız tüm müminlerin ittifak ettiği cümle şuydu:
– Namaz için ne olursa yaparız.
Peki, niçin ille de namaz namaz diyordum?
Çünkü en iyimser ankete göre, ülkemizde namaz kılmayanlar yüzde 75’i, kılanlar yüzde 25’i oluşturuyordu. Kılanların da kimi pek önemsemiyor, aceleyle kılıyor, kimi kazaya bırakıyordu.
Hatta www.e-namaz.com isimli kendi web sitemizde bir anket yapmıştık. “Namaz kılıyor musunuz?” sorusuna, “Günde beş vakit vaktinde kılıyorum” diyenler yüzde 48, “Her gün kılıyorum, ama beş vakit değil” diyenler yüzde 30, “Sadece Cuma kılıyorum” cevabını verenler, yüzde 11, “Bayramdan bayrama kılıyorum” diyenler yüzde 3, hiç namaz kılmayanlar ise yüzde 7 çıkmıştı.
Sitemiz sadece namazla ilgili olduğu için normal olarak buraya namaza ilgi duyanlar giriyordu. Buna rağmen yüzde 52’lik bir kitle beş vakit namazını kılmıyordu. Hepsinden acısı, yüzde 7’lik bir kesim, yani yaklaşık beş milyon Müslüman “Hiç namaz kılmıyorum” diyordu.
Belki kılamadıkları için yürekleri yanıyordu, belki kılmak için can atıyorlardı. Ama önce niçin kılmaları gerektiğine onları ikna etmek, şevklendirmek, belki kolaylaştırmak lazımdı.
İkinci bir anketimizin sonuçları da yürek paralayıcıydı. Bu kez, “En çok hangi namazı kazaya bırakıyorsunuz?” sorusunu yöneltmiştik. Gelen cevaplara göre sabah namazı yüzde 70’le en çok kazaya bırakılan namazdı. Bunu yüzde 10’la yatsı namazı izlerken, ikindi yüzde 9, öğle yüzde 8 olmuştu. Akşam ise yüzde 3’le en az kazaya bırakılan namazdı.
Bütün bu sonuçlar namazın önemini bilenler için yürek yakıcı ve içler acısıydı. Çünkü Peygamberimizin (a.s.m.) ifadesiyle “dinin direği”, “müminin miracı”, “Cennetin anahtarı” olan namaz, ihmal ediliyor, önemsenmiyor, baştan savma kılınıyor, baş tacı edilmesi gerekirken her yerde ikinci, üçüncü sınıf muamelesi görüyordu.
Bu acı tablo milletçe yapacağımız gayretlerle değişebilirdi. Bize gelen her namaz müjdesi önce sevindiriyor, sonra derin bir acı bırakıyordu. “Namaza başladım” müjdeleri nasıl olur da yüreğe saplanan bir hançere dönüşürdü? Çünkü ulaşamadıklarımızın acısı, ulaştıklarımızın sevincini geçiyor, sevincimiz buruklaşıyor, gülen yüzümüze acı çöküyordu.
Bu sebeple Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? kitabı yayınlandıktan bir yıl sonra hayalini kurduğumuz namaz seferberliğini başlatmalı, her gönüle ulaşmalı, her vasıtayla namazı anlatmalıydık.
2004’ün Temmuz’unda TV-5’te Senai Demirci’nin “Kahve Bahane” programına misafir olmuştuk. Bir buçuk saat namazı ve kitabı konuşmuştuk. Hem namazın önemini ve vazgeçilmezliğini, hem de kitabımızı okuyarak namaza başlayanların hikâyesini anlatıyordum. Program kitabın satışında tam bir patlamaya vesile olmuştu. Program çok beğenildiği için farklı tarihlerde on kez tekrarı yayınlanmıştı. Bir gün Senai Beye teşekkür ettim:
– Allah razı olsun, dedim. Programı izleyenlere büyük faydası oldu. Namaza başlayanlar var.
Senai Bey, her zamanki mütebessim ve esprili tavırlarıyla şöyle dedi:
– Başkalarını bilmem, ama ben çok faydasını gördüm. Hatta rüyamda beni de birkaç kez sabah namazına uyandırdın.
Kitap okundukça namazla ilgili müjdelerde de artma oluyordu. Tabiî ki her haber, içimizdeki namaz için büyük projeler yapma isteğini şahlandırıyordu.
Kamuoyunu hazırlamak için her fırsatı değerlendiriyorduk. İftar, sahur programları başta olmak üzere çeşitli vesilelerle misafir olduğumuz STV, Kanal-7, Dost TV, Hilâl TV, Mehtap TV, Kanal-A ve TV-5’te saatlerce namazı ve namaz seferberliğini konuştuk.
Tabiî ki bizim katıldığımız programların belirli bir izleyicisi vardı. Çok sık değişen yoğun gündem konuları arasında sesimiz kaybolup gidiyordu. Ancak namaz için yüreği yananlar feryadımızı duyuyor, bizimle aynı acıyı ve heyecanı yaşıyor, onlar da bir şeyler yapmak için kolları sıvıyordu.
"Sabah Namazına Nasıl Kalkılır" kitabına ulaşmak için TIKLAYINIZ