Hayat, sıhhat, afiyet, rahat oturup, rahat uyumak bizde alışkanlık haline gelmiş. Sıradan şeyler gibi görünüyor.
Bir bardak suyu yutmak, bir kaşık çorbayı boğazdan geçirmenin pek kolay olmadığını yakınımızın hastalığıyla daha iyi anlıyoruz.
Ağız, çene, dişlerin tanzimi, mükemmel yapılışları ve yerli yerine konulmaları hem büyük nimet, hem de büyük bir mu’cizedir.
Hayatımızın devamı için gıda almaya muhtacız. Gıdaları ağza almak, o gıdanın tükürük bezleri ile yumuşaması, değirmen görevini yapan dişlerin çalışması lazım.
Dişler fonksiyonsuz kalırsa. Dişlerin altı damak çürürse lokma nasıl ufaltılacaktır.
Hasta ile beraber olduğum zaman zarfında sulu yemek, meyve suyu hatta tabii suyu yutmak da zor olduğunu görünce irkildim.
Her gün istediğim zaman, istediğim yiyecek veya içeceği alma ve yiyip içme imkanım var. Hiç zorlanmadan, bir tarafım ağrımadan bunları yapabiliyorum. Hatta bu ihtiyaçlarımı karşılarken zevk bile alıyorum.
Allah’ın verdiği ve çok güzel tanzim ettiği cihazları kullanma imkanı var. Ayet-i Kerime’lerde bu ni’metlere dikkat çekiliyor:
“Kulaklarınızın, gözlerinizin ve kalblerinizin sahibi kimdir. Halbuki çok az şükrediyorsunuz.”
Başka bir ayette de bu ni’metlere dikkat çekilerek şöyle buyruluyor:“Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi?”
Demek vücudumuzun bütün organ ve cihazları, hikmetle, mükemmel, eksiksiz, fayda gözetilerek yerli yerine takılmış veya monte edilmiştir. Hiç haberimiz ve dahlimiz olmadan mükemmel çalışıyorlar.
Bu mükemmel fabrikanın bir vidası veya şu muhteşem vücud sarayının bir taşı yerinden çıksa veya eksik olsa, o mükemmel makine çalışmayacak. İnsan da acı, sıkıntı ve azab içinde kalacaktır.
Gözle görülmeyen bir mikrop; dudağı, ağzı, çeneyi ve dişleri istila ediyor. Ağzı bütünüyle işlevsiz hale getirebiliyor. Buna karşı yapılacak hiç bir şey kalmıyor. Allah’ın yardımı, şâfi isminin tecellisi ve vücuda yerleştirdiği yedek parçaların kullanımıyla kısmen iyileşme ve rahatlama mümkün oluyor.
Ayak kavalı veya herhangi bir yerinden alınan kemik ile çene yapılıyor. Yine kol ve ayakların herhangi bir yerinden alınan et ile de yanak ve çene üstü dizayn ediliyor.
Her gün, her vakit namazdan sonra Efendimize (a.s.m) salavat getirirken; “Hastalıklar ve ilaçlar adedince O’na selam olsun” diyoruz.
Yine “Her derde, hastalığa bir deva, bir ilaç vardır” hakikatı bizi Allah’a sığınmaya, O’ndan şifa dilemeye, kainatta koyduğu ilaçları bulup kullanmaya sevk ediyor.
Maddi sebeplere baş vurulacak. Ancak asıl şifayı Allah ihsan edecektir.
Hastalıkla geçen ömrün dakikaları, şükretmek ve sabretmek şartıyla mü’min için sevap kazandırması, ahiret için çok faydalı olduğunu düşünmekle tahammülün artacağı muhakkaktır.
Sevap ve ahiret kazancı cihetiyle hastalıklara, dert, bela ve musibetlere karşı sabır göstermek, moral veriyor. Stres ve ruhi azaptan da kurtulmuş olunuyor.
Bu vesile ile şifa bekleyen kardeşime ve bütün ehl-i iman hastalara Cenab-ı Hak şifa ihsan etsin. Amin.