Mâlûm, bizim Hoca’nın anûd bir oğlu varmış;
Ne söylense tersini üşenmeden yaparmış.
Değirmenden geliyor bir sabah, Hoca erken.
Un yüklü eşek ile bir dereden geçerken,
Çuvalın bir tânesi suya meyledince tam,
“Ters tepkili” oğluna şöyle seslenmiş adam:
-: Oğlum, çuvalın biri suya değmek üzere;
İtiver, suya düşsün, dokun şöyle semere…
Der demez, oğlan demiş: “Emrin başım üstüne!
Kırk yılda bir uyayım, canım babam, sözüne…”
Çuvalı yuvarlamış, Hoca: “Aman!” demeden…
Kıssadan hisse nedir? Anlatayım ben hemen:
Biliyorlar, Başbakan hem inadcı, hem de lâz.
Parelel telkînlere hiç, aslâ kulak asmaz.
Ayasofya’yı açmak hayâlinde saklıdır;
Uygun zaman bekliyor. Ki, O, bunda haklıdır.
Arzûsuna ket vurmak, hedef saptırmak için,
Gürültüler başladı: “Ayasofya’yı açın!”
Gàyeleri: yapmasın, iş inada binsin de;
Sonra: “Bakın, açmadı!” densin, millet indinde…
Açarsa da bu sefer: “Açtırdık!” diyecekler;
İnsanlar bu hayırı onlardan bilecekler…
Tuzağınıza düşmez; yorulmayın boş yere…
Diyecek: “Haydi, sizi dinleyeyim bu kere!”
Oyununuzu bozup sizi şaşırtacakdır;
Görürsünüz yakında siyâset kaç bucakdır…
Bundan sonra yürümez işler, millete rağmen!
“Hîlesizlikde, hîle…” ders alın bu cümleden…